Mahmut Çepoğlu
3 Temmuz 2007
Çoktandır, oturup şöyle ciddi ciddi yüreğimi deşarj eden bir yazı yazamadım. Sebep mi? Hani halkımız arasında bir deyim var. “ Ne siz sorun ne ben söyleyeyim.” Ama ben söyleyeceğim. Çünkü yazarlar şeffaf olmalı. Onların hayatlarında ki yaşanmışlar yazıldıkça güzeli görmek, gizleri bölüşmek, yanlışlardan ders çıkarmak için birer örnektirler.
Çoğu zaman yazmışımdır. Lokman hekim misali “edepsizlerden edebi” öğrendiğimiz gibi, insanoğlunun yaptığı güzelliklerden de örnek almışız. Yaşanan tüm erdemler insanlığın gereğidir. “Hey gözünü sevdiğim insanlık sen böyle ayaklar altın da mı kalacaktın” deyip soruma cevap meydanlara bakınız.
Küresel ısınma, Afrika sıcakları, hem insanoğlu için, hem hayvan alemi hem de nebatat için büyük bir tehlike oluşturmakta. Çünkü bunların hepsinin uçan kuşun, yerdeki börtü böceğin suya, doğaya, güneşe muhtaç. Biz çevreye, doğal kaynaklara hoyratça baktığımız sürece büyük tehlikeler bizi beklediğini bilmeliyiz.
şimdi uğraşıma dönüyorum. Aman, ha aman!… Siz siz olun tadilat işleri ile uğraşmayan. Mümkün mertebe erteleyin. Hani insanlar işsizlikten yakınırlar ya!… Doğrudur işsizlik ülkenin sorunu. Ancak adamlara gidiyorsun şurası yıkılacak, şu enkaz atılacak senin yandığın gündür. Kargalar gibi üşüşürler istedikleri para iki saat çalışıp, bir hafta yan gelip yatmak içindir.
Onlar öyle rahat para kazanmaya alışkındırlar ki yevmiye (gündelik) ile çalışmaya gelmezler. Bu insanlara öteden beri tanırım. Ama ne yaparsın“insan mecbur olunca horoz eti yer” vecizesi ders almaya yeter sanırım. Yine de onlara elimizden geldiği kadar acımaktan ziyade insan oldukları ve bir aileyi besleme uğraşı verdikleri için gereken ilgiyi göstermek gerek.
Adamın biri ev yapacak. Usta çağırmış. Usta duvarı yaparken elindeki aleti bir sağa tutar bir sola tutar, aşağı bırakır yukarı çeker. Saatlerce onunla uğraşır. Evi yaptıran adam hâkim imiş. Hâkim sorar “bunun adı” nedir. Usta da ”şakul” diye cevaplar. Hakimin evi bitmiş bitmesine de bir yanda ustası amelesi, diğer yanda taşıma işi, beton, boya derken adam yaptığına yapacağına pişman olmuş.
Ustanın işi bittikten sonra ustaya demiş bu şakuli satar mısın? O da memnuniyetle kabul eder. Hâkim şakuli alır yeşil beze sarar mahkemede masasının üzerine indirdiği söylenir. ( Halkımız arasında yeşil beze kutsallık değeri verilmiştir. Ölürken tabuta yeşil bez sarılır. Cennettin yeşil olduğu söylenir. Yeşilin gözü bozmadığı, sağlığa büyük faydası konuşulur. Bütün yatırların üstü yeşil çuhalarla kaplıdır.)
Hâkim adliyeye gelip onun karşısına gelen suçlu, suçsuz, tanık vesaire kimselere yeşil çuhayı gösterip “doğruyu söylemiyorsan, bu senin evine girsin mi? Ya da yalan söylüyorsan bu senin evine girsin? sorusu karşısında eveleyip geveliyorlar. O yeşil çuhanın içinde ne olduğunu bilmiyorlar “olsa olsa, kutsal bir şeydir” deyip insanlar doğruyu söylemek zorunda kalıyorlar. Belki de o zaman insanların inançları kuvvetliydi. şimdiki gibi eften püften değildi.
ışte benim evime de şakul girmediyse de ondan geri kalır bir hal yoktu. Tamirat işi çekilir gibi değil. Ya çok yetenekli olacaksınız, ya da ehil birini bulup fikir danışmalısınız. Yoksa işin hakkını veren bir esnafı bulmak hayli zor.
Yazamadığım günlerin bir öz eleştirisini yapmış oldum, sanırım. Hiçbir dostu ziyaret etme fırsatım olmadığı gibi sosyal etkinlikleri de sadece duymakla kaldım. Gazete takip etme fırsatım olmadı. Ülkedeki gelişmeleri televizyon haberlerini yüzeysel izleyebildim.
ınsanın kafasında problemler olunca ne yaza biliyor, ne okuya biliyor. Hele bu siyaset ortamında insanlar bu kadar uğraş verirken bizim gibi seçmenlerin ilgisiz ve uzak kalması yadırganmamalı. Nedeni meydanda. Listeler gönlümüze göre değil. Anketler insanların kafasını bulandırıyor.
Seçimler yaklaştıkça saflar biraz da olsa netleşeceğe benziyor. Durup seyretme ve kolay kaçış yolu olan “ hakkımızda hayırlısı” sözlerini yadırgıyorum. Beş yılda bir gelen fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek gerekir. ışi kader, talih, kısmet deyip pasifist bir kabuğa bürünmek ne derece doğru?
Oysa bu ülkenin, barışa kardeşliğe, gönülden birlikteliğe ihtiyaç olduğunu hiç bir şey yapmıyorsak düşüncelere saygılı olmalıyız. Basit, sıradan sözlerle, iftira ve karalamalarla insanlığı kirletmenin bir anlamı yok sanırım. Bütün semavi dinlerde âlemlerin rabbi önce insanlara seslenir. Gelen peygamberler evliyalar insanlığa meziyet kazandırılması hakkında büyük uğraşlar vermişlerdir.
şimdi tam tersi. ınsanlar insanlığı alaya alıp kendi dini, milli, cemaat ve tarikat düşüncelerini ön planda tutuyorlar. Oysa önce insan olacağız, sonra milliyetimizi bileceğiz sonra dinin insanlığa geldiğini kavrayacağız ve sahip çıkacağız.
Bu gün böyle bırakıp başka bir gün buluşmak üzere….