İbrahim Halil Okuyan
12 Şubat 2015
Anadolu’da Kadınlar Neden
Erkeklerin Arkasından Yürür?
Çoğumuz bunu eleştiririz.
Kadınların en azından erkekle
yan yana yürümesini bekleriz.
Ancak bunun de sebepleri
vardır.
Olayın sebeplerini daha iyi
anlatabilmek için,
Cumhuriyetin “Reklam Arası
(!!!)” ndan önceki dönemi incelemek ,
Yüz yıllık tarihimizi
hatırlatmamız gerekiyor.
Savaşlar dönemi!
20. Yüzyılın ilk çeyreği,
Osmanlı Devleti ve Türk Milleti açısından zor yıllar olmuştur.
1911 yılında başlayan
Trablusgarp savaşı ile Batılı devletler Osmanlı devletini tasfiyesi işini de
başlatmışlardı.
Bu yaklaşık 100 yıllık bir
“ŞARK MESELESİ” projesi idi ve projenin son aşamasına gelinmişti.
İtalya’nın Trablusgarp’a
saldırdığı günlerde, Balkan devletleri de Trakya’ya saldırı hazırlığı
içindeydiler.
Avrupalı sömürgeciler artık
harekete geçmişlerdi.
Bir hesaplaşma dönemi
başlamak üzereydi.
Bu 1000 yılın hesaplaşması
olacaktı.
Türkler ‘den Bizans’ın, yani
Roma imparatorluğunun hesabı sorulacak, başka bir ifadeyle; Malazgirt’in,
Miryakefalon’un, Niğbolu’nun, Kosova’nın, Mohaç’ın ve diğer zaferlerin rövanşı
alınacaktı.
Hıristiyan Batı dünyası
iştahla Osmanlı Türk devletinin mirasını paylaşma hazırlığı içindeydi.
1911 yılında başlayan Balkan
savaşlarıyla beraber, Anadolu insanı hep savaşlara koşmak zorunda kaldı.
1912-1913 yıllarında Balkan
Savaşı, 1914-1918 yıllarında Birinci Dünya Savaşı; KOCA OSMANLI, Haçlılara 30
Ekim 1918’de TESLİM olmuştu.
1919-1922 yıllarında Kurtuluş
Savaşı; Kurtuluş SAVAŞI tek kelime ile TÜRK uyanışıdır.
Anadolu ihtilalidir!
Kurtuluş Savaşı sömürgeci
Avrupa devletlerine karşı
verilmiş bir Savaş ve kazanılmış bir zaferdir.
O günkü o Üç Devlet, dünyanın
en büyükleridir.
Onlara “Düvel-i
Muazzama” denmektedir.
Bu dönemde iyice anlaşıldı
ki, sömürgecilerin hedefi Türklerin elindeki bazı toprakları almak, ya da
Türklerin idaresi altındaki bazı bölgeleri Türklerin elinden kurtarmak
değildir.
Onların hedefi Türk Milletini
yurdunu elinden almaktır.
Türk Milletinin egemenliğini,
istiklal ve hürriyetini elinden almaktır.
1918 yılı 30 Ekim tarihinde
Mondros ateşkes antlaşması imzalandığı halde savaşa devam etmeleri ve anlaşmaya
rağmen yurdumuzu işgale devam etmeleri bunun en açık göstergesidir.
Gerçekten de 30 Ekimde
antlaşma imzalanmış, güya savaş sona ermiştir.
Fakat 8 Kasımda İngiliz ve
Fransız orduları harekete geçmişler ve İskenderun ve Musul başta olmak üzere
yurdumuzu işgale devam etmişlerdir.
Bilindiği gibi sonraki
aylarda, Türkiye’yi her taraftan işgale başlamışlar ve Batı Anadolu, Güney
Anadolu, Trakya ve İstanbul hepsi işgal edilmiştir.
Kesintisiz 11 yıl süren bu
savaşlar yüzünden Anadolu köylerinde neredeyse erkek kalmadı.
11 yıl süren bu savaşın
bilançosuna şöyle bir baktığımızda korkunç bir tablo ile karşılaşıyoruz.
Savaş süresince askere alınan
insan sayısı: 2.850. 000
Kayıp, Esir, Şehit sayısı:
1.565.000
Nüfusun genel yapısın
hakkında ise 1927 yılında yapılan genel nüfus sayımında 13.,5 milyon (8.5
milyon kadın ve 5 milyon erkek (1.5 milyonu çocuk ve yaşlı)) olduğu
düşünülürse, facianın büyüklüğü ortaya çıkmış olur.
Yüz binlerce erkeğin, gidip
bir daha dönemediği bu süreç bitince, Anadolu’da dul kadınlar ve yetim çocuklar
kaldı.
10-11 yaşındaki Erkeklerin
(!!!),
17-18 yaşındaki Kızlarla
evlendirilmek zorunda kaldığı dönemler.
Herhangi bir sebepten dolayı
savaşa gidemeyen veya savaş sonrası savaş gazisi olarak köyüne dönebilen az
sayıda erkek dışında, Köy – Kasaba halkının çok büyük bir kısmı, Dul Kadın veya
Yetim Çocuklardan oluşuyordu.
Böylesi bir zarafet!
İşte böylesi bir ortamda
yaşayan Babalar, evlatları yanlarına gelince, diğer yetim çocukların içi
acımasın diye, kendi evlatlarını yanlarında uzaklaştırırmış. baba hasretiyle
yanan yetim çocuklar, babalarını hatırlayıp üzülmesinler diye, başkalarının
yanında kendi evlatlarını sevmeye utanırmış babalar.
Böylesine ince bir sebebi
varmış kadınların geriden yürümesinin.