İbrahim Halil Okuyan
1 Nisan 2010
Yıllardır kafamı kurcalayan ve cevabını tam olarak bulamadığım sorular ve kendime göre cevaplarım vardı ama Nobel ödüllü aşağıda açıklanan teori bu sorularıma cevap oldu.
Hep sorardım kendime nasıl sistem bu?
Okullarda en iyi öğrenciler hoca olamıyor, çalıştığım kurumda o işi en iyi yapacak insanlar o makamlara gelemiyor, siyasette o işi en iyi yapacak insanlara fırsat tanınmıyor ve örneğin Şanlıurfa da yerel veya genel seçimlerde en iyi insanlarımızı aday dahi yapmak mümkün olamıyor.
Memuriyete yeni başlamıştım Şanlıurfa da YSE’de, daha 2 aylıktım Diyarbakır’dan Bölge Müdürü; Bölge Yol Şefi olmamı teklif etti.
Kabul edemedim daha tecrübem yok diye düşündüm.
Hâlbuki şimdi benim durumunda olan arkadaşlar,
Bölge Müdürü olmaya çalışıyorlar.
Bazen karşımızdaki insanın kıyafetsizliğini anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır.
Karşımızdaki insan o kadar kendinin farkında değildir ki,
Ona dert anlatmanın ne kadar meşakkatli bir iş olacağını düşünerek bile yorulabilirsiniz.
Üstüne üstlük bu insanlar, yüzdükleri sığ suyu bulanıklaştırarak derinmiş gibi havası yaratırlar ki bu yine aslında sığ sularda olduklarının bile farkında olmadıklarını gösterir.
Bu “bulanıklaştırma yeteneği” de onları devlette başkan, şirkette yönetici, takımda lider, sosyal ortamlarda en çok konuşan /konuşulan kişi olup getirir karşımıza.
Zira genelde, sayısı çok olmasa da, diğer derin insanlar “bununla mı uğraşacağım ” modunda takılıp kendini geriye çeker susarlar veya “şimdi bir dakika arkadaşım, o öyle değil, şöyle” demeyecek kadar mütevazidirler, çünkü kendilerine mutlaka bir hata payı verirler.
Biliyorum, hepimiz en az bir kez böyle bir insanla karşılaşmışızdır.
Devletimizin başındaki hükümet elemanlarına ve genel olarak siyasetteki tiplere bakarak bile anlayabilirsiniz ne kadar iyi niyetli olduğumu.
Genelde koşarak uzaklaşma yolunu seçiyorum ama yukarıda bahsettiğim gibi, bu kişi gelip başına müdür filan olunca koşarken kolundan yakalayarak canını sıkmaya devam edebiliyor işte.
Bu kadar uzun uzun anlattığım durumun bilimsel bir adı varmış.
Posta kutuma gelen bir e-maille, haberim oldu Dunning-Kruger Etkisi‘nden.
Resmen mutlu oldum.
Bundan sonra kendini bilmez, kafası donuk, cahil filan gibi yetersiz deyişleri kullanarak kendimi soğutamamalara son!
Buyurun size;
Dunning-Kruger Etkisi:
ABD’nin New York eyaletinde kurulu ünlü Cornell Üniversitesi’nde görevli iki psikolog olan Justin Kruger
ve David Dunning’in tanımladığı bir tür algılama ve anlayış eğilimini tanımlayan çalışmanın bilimsel adıdır bu deyim.
Bu çalışmanın bulguları son derece önemli.
O kadar önemli ki adına demokrasi dediğimiz bu sistemin niye bu kadar kötüye kullanıldığını, dünyanın her tarafında ortaya çıkan liderlik ve yönetim sorunlarının temelinde neler olduğunu açıklaması bakımından da kanımızca son derece ilginç bir bulgu.
Özetle anlatmak gerekirse:
Yeteneksiz, (eski deyimle kifayetsiz) olan insanlar, yaptıkları yanlışlıkların sonuçlarını ve kötü tercihlerinin yanlışlığını anlayabilecek kapasiteye sahip değillerdir.
Yani yaptıkları kötülüğün ve verdikleri zararın farkında değildirler bu yeteneksizler.
Bu kişilerin gerek bilgileri, gerek dünya görüşleri, gerekse deneyimleri, içinde bulundukları durumu tam anlamalarına engel olur ve çoğu kez yanlış karar verirler, yanlış tercihler yaparlar.
İşin kötüsü, yaptıkları yanlışlıkların, aldıkları yanlış kararların ne derece vahim sonuçlar doğuracağını, doğurduğunu da anlamaktan acizdirler.
Hasbelkader, az çok bir şeyler öğrenmişlerse veya kendilerinde öyle bir nitelik olduğu inancına kapılırlarsa, kendilerini bulunmaz “Hint Kumaşı” sanırlar.
Bu yüzden kendilerinde var olduğuna inandıkları aslında olmayan yeteneklerine çok önem verirler.
Onlara göre, o konularda kendilerinden daha üstün kimse yoktur.
Yani niteliksiz, yeteneksiz ve beceriksiz olduklarının farkında değildirler.
New York Stern School of Business’te görevli psikologlar Justin Kruger ve David Dunning’in tarihe geçmelerine vesile olan bulguları, yani “Dunning-Kruger Etkisi” adıyla literatüre geçecek olan teorileri de, Türk sağduyusunun yüzyıllardır “cahil cesareti” dediği şeydir aslında.
Journal of Personality and Social Psychology’nin Aralık-99 sayısında yayımlanan teorileri özetle:
“Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır” der.
Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:
1-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
2-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
3-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
4-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
“Değerlendirme zaafı”
İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular.
Cornell Üniversitesi’nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli sorular sordular.
Ardından öğrencilerden “testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini” istediler.
En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin), testin yüzde 60’ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalar yüzde 70’e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı..
En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların)en alçak gönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70’ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görüldü.
Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel de kazandılar (Justin Kruger ve David Dunning bu çalışmaları Lg Nobel ödülü almıştır. Lg Nobel ödülü gerçek Nobel ödüllerinin bir parodisidir ve insanları “önce güldüren ve daha sonra düşündüren” çalışmalara verilmektedir. Bu çalışma 2000 yılı psikoloji alanında bu ödüle layık görülmüştür ).
İki uzman psikolog bu bilinçsizliği, “kronik kendi kendini değerlendirme (Auto-Evaluation) yeteneksizliğine” bağlıyorlar.
Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten acizdir.
Ama asıl vahim olan, bu “yetersizlik + haddini bilmeme” kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturması.
Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi.
İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan “yetersiz”insan, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır.
Aksine bunu bir “hak” olarak görecektir, “Uyanıklık” bilecektir.
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında “fazla alçakgönüllü” davranarak kendilerine haksızlık edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve muhtemelen üstleri tarafından “ihtiras eksikliği” ile suçlanacaklardır.
Üstleri de zaten, genelde “aynı yoldan geçmiş” insanlardır.
Saygılarımla.
İbrahim Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi