İbrahim Halil Okuyan
15 Haziran 2016
Dünya’nın İklim
Dengesi son “Bir Milyon Yıl” içerisinde, Kuzey enlemlerinde ve dağlarda
karların birikip yeniden Erimesine yol açacak şekilde “Sekiz” kez bozulup
yeniden kuruldu.
Yağan kar,
sıkışarak Buza dönüştü; Dağlardaki buzul dilleri ve buzul örtüleri oluşturdu.
On binlerce yıllık
zaman sürecinde büyüyerek birkaç kilometre kalınlığa ulaşan buzullar, Avrupa ve
ABD’nin ortalarına dek yayılarak yeryüzü üzerinde çeşitli aşınım ve birikim
şekilleri oluşturdular. Her buzul dönemi ani bir biçimde sonlandı.
Buz örtüleri,
birkaç bin yıl içinde hızla eriyerek yeniden bugünkü sınırlarına çekildiler.
Buzul dönemleri
70-80 bin yıllık bir süreç içinde giderek soğuyan bir iklim modeli yansıtıyor,
Havanın en çok soğuduğu, Buzulların en kalın ve yaygın olduğu pik döneminde ise
buzul arası dönem başlayarak buzul dönemi sona eriyor.
8-10 bin yıl gibi
nispeten kısa süren buzul arası dönemde hava ısınıyor ve kıtaları işgal etmiş
“2-3 bin metre” kalınlıktaki buzullar eriyerek tekrar kutuplardaki konumlarına
çekiliyorlar.
Dünya Neden Buzul
Çağlarına Giriyor?
Bilimsel
araştırmalar, buzul dönemlerine astronomik Etkenlerin yol açtığını ortaya
koymaktadır. Dünyanın yörüngesindeki uzun dönemli periyodik değişimlerle, Dönme
eksenindeki eğikliğin artıp azalması şeklindeki daha Kısa devirli topaç
hareketi, Mevsimlerin şiddetini etkileyerek buzulların genişleyip daralmasına
yol açmaktadır.
Kısacası,
Astronomik devirsellikler, Tetkik görevini yüklenmekte, Aradan buharlaşma ve
yağış dengesi ile mevsim şiddeti değişmekte, Bu değişiklikler Okyanus-Atmosfer
ilişkisini başka bir modele dönüştürmekte, Okyanus dolaşımı değişmekte, Böylece
ısı dünya üzerinde farklı bir şekilde dağılmakta, Atmosferin özellikleri başkalaşmakta,
İklim değişmekte ve sonuçta buzul örtüleri büyümekte ya da küçülmektedir.
Bu değişimlerin
nedeni konusunda 30 kadar kuram bulunuyor. Ancak Peter Huybers ve Carl Wunsch
isimli iki iklim bilimci sonuca yaklaşmış görünüyor.
Bu iki
iklimbilimci, Tortullardaki kayıtlardan belirlenen son Yedi ısınma dönemini,
Dünya’nın dönüş hareketiyle ilgili olarak daha önce belirlenmiş bulgularla
karşılaştırmışlar.
Gezegenimizin
dönüş ekseni, Yörünge düzlemine bir açı yapıyor, Ama bu açının değeri zaman
içinde değişebiliyor. Eksen, 40.000 yıllık döngülerle birkaç derece oynuyor.
Açı en yüksek değerine ulaştığında gezegenimizin üst enlemleri daha çok güneş
ışığı alıyor ve buzlar eriyor.
Dünya’nın bir seri
buzul çağları geçirmiş olduğu 19.asırdan beri bilinmektedir. Bu bilgi temel
olarak jeolojik kaynaklıdır. Buzulların hareketiyle çizilmiş, sürüklenmiş ve
parlatılmış kayalar, rüzgâr ve suların oluşturamadığı ve ancak uzun süre var
olan buzullarla açıklanabilen yüzey şekilleri; Büyük kütleli buzulların
oluşturduğu yataklar ve bu yataklarda kalan kum benzeri birikintiler; Üstelik
tüm bu oluşumların katmanlar oluşturması, Dünya’nın bir seri buzul çağı
geçirdiğini göstermiştir.
Bu oluşumlar Asya,
Avrupa ve Amerika’nın kuzey enlemlerinde görünmektedir ve en eski katman,
Dünya’nın “500 milyon yıl” kadar önce ilk etkin buzul çağını yaşadığını
göstermektedir.
Buzul Çağlarında
Dünya
Buzul
devirlerinden sonuncusu yaklaşık “130 bin yıl” önce başlamış ve yaklaşık “14
bin yıl” önce sona ermiştir.
Buzul devirlerinde
kutup bölgelerine yakın kuşaklar tamamen Buzul örtüsü altında kalıyorlardı.
Örneğin Norveç, İsveç, Finlandiya, Danimarka, Kanada gibi ülkelerin tümü,
İngiltere, Almanya, Polonya, Rusya ve USA gibi ülkelerin kuzey kesimleri
kalınlığı kilometrelere varan buzullarla kaplanmışlardı.
Dünyamızda bu
kadar büyük bir buzul örtüsü oluşması için elbette bir o kadar “Suyun
Denizlerden Buharlaşması” ve dolayısıyla deniz seviyesinin de o oranda
“Alçalması” gerekli.
Bu olay da aynen
böyle olmuştur ve buzul devirlerinde dünyamızdaki deniz düzeyi, Günümüzden
yaklaşık “130 metre” daha düşük bir seviyededir.
Deniz yüzeyinin
yaklaşık 130 metre daha düşük olduğu bir dünyanın coğrafik görüntüsü de elbette
yine çok farklıdır.
İngiltere ile
Avrupa arasında ki Manş denizi kaybolmuştur ve İngiltere Avrupa’ya tamamen
bitişiktir.
Asya ile Kuzey
Amerika’yı ayıran “Bering Boğazı” geniş bir kara köprüsüne dönüşmüştür ve Asya
ile Kuzey Amerika birbirleriyle tamamen bitişiktir (ve bu kara köprüsünden
yaklaşık 20 bin yıl önceleri ilk insanlar Kuzey Amerika’ya geçmişlerdir, Daha
öncesinde ise Amerika’da hiç insan bulunmamaktadır. Hâlbuki Asya, Avrupa ve
Afrika’da, insanlar 2,5 milyon yıldan beri yaşamaktaydılar!).
Güneydoğu Asya
bölgesindeki adalar arasındaki denizler yoktur ve tüm bu alan devasa bir ova
gibidir; Avustralya ile Asya aralarındaki deniz seviyesinin düşük olması
nedeniyle, Çok daha geniş bir yüzeye kavuşmuşlardır ve birbirlerine neredeyse
değecek kadar yakın görünürler.
Basra Körfezi
tamamen kara halindedir ve Arabistan bir yarımada değil, Asya’ya tamamen
bitişiktir (aralarında sadece Dicle-Fırat ikilisinin yatağı vardır).
Böylesine değişik
bir coğrafik görüntü sergileyen son buzul dönem süresince, Dünyamızın
“yaşanılacak” yerleri de oldukça sınırlıdır; Çünkü buzul devirleri süresince
dünyamızın ortalama sıcaklığı günümüze göre “10-15 derece” kadar daha düşüktür.
Bunun anlamı ise
şudur; Buzul Devirlerinin Yaz Mevsimleri, Günümüzün Kara Kışına Denk
Gelmektedir.
Dolayısıyla buzul
devirleri süresince karalarda, “Hayat”‘ Ekvatora ve Deniz seviyesine yakın
kuşaklarla sınırlıdır.
Ekvatordan
uzaklaştıkça ve deniz seviyesinden yükseldikçe soğuk artacağından, Kar ve buz
örtüsü de artar, Dolayısıyla yaşam koşulları gittikçe kısıtlanır.
Yeni Bir Buzul
Çağı!
Son buzul dönemi
günümüzden yaklaşık “18 bin yıl” önce pikine ulaşarak sona erdi ve dünyamız
buzul arası döneme girerek yavaş yavaş ısınmaya başladı. Halen bu dönemin
içindeyiz.
Eğer dünyamız
doğal döngüsünü izlemiş olsaydı, Buzul arası dönemin bitmiş olması ve yavaş
yavaş yeni bir Buzul dönemine girmesi, Yani havanın yavaş yavaş soğuması
gerekirdi.
Ancak iklim
verileri, iklimin giderek ısındığını ortaya koyuyor. Bu durumda, gelecekte yeni
bir buzul dönemi görülmüyor, Tam tersine içinde yaşadığımız Buzul Arası Dönemin
Uzadığı Ve Atmosferin ısısının da giderek arttığı kesinleşiyor.
Bunun nedeninin de
son yüzyılda, İnsanoğlunun, Endüstrileşme sonucu atmosferde daha çok “Sera
Gazı” salması Olarak gösteriliyor.
Zaten böyle bir durumda;
Afrika dışında yaşayan insanların hayatlarını devam ettirmesi mümkün
olamayacaktır.
Geçenlerde Japonya
depreminden sonra eksenin bir miktar kaydığı açıklanmıştı.
Belki de oluşacak
ciddi bir deprem sonucu tekrar yeni bir “Buzul Çağı” süreci başlayabilir.
Bizler ise bunları
hiçte dert etmeyerek birbirimizi yemeye devam ediyoruz.
Saygılarımla.
İbrahim Halil
Okuyan
İnşaat yüksek
Mühendisi
14.Haziran.2011
İstanbul