Mehmet Göncü
2 Aralık 2014
Kıymetli
okuyucularım, çocukluğumun hemen hemen
her yazını ailece Karaköprü’nün Kuzey batısında bulunan üzüm bağlarına
kurduğumuz haymalarda ve çadırlarda geçirirdik.
Ailenin
yetişkin erkekleri, sabah namazından sonra merkeplere binerek, şehirdeki
işlerinin başına giderler, kadınlar ise günlük rutin işleriyle meşgul
olurlardı.
Biz
çocuklar ise, eşeklerle suya gider, Akpınar’dan tenekelerle su getirirdik. Daha
sonra yine merkeplerle, yakacak için tezek toplamaya giderdik. Zaman kalınca da
o dönemde yaz-kış kurumadan akan derede yıkanır, zehirsiz su yılanları, Kurbağa
ve kaplumbağalarla oynar, acıkınca da olgunlaşmış siyah böğürtlenlerle
açlığımızı gidermeye çalışırdık.
Yani
yaşamı yaşayarak öğrenir ve doğayı tanıyarak büyürdük.
Bakın
bu manada bir anımı size anlatayım;
Aradan
nerdeyse altmış yıldan fazla bir zam geçmesine rağmen olayı bugün gibi
hatırlıyorum. O tarihte bir gün Mehmet
Nuri amcama ben de bir eşek istiyorum diye talepte bulundum. Rahmetli amcam
beni çok severdi. “Peki” dedi. Birlikte Beykapısı’na gittik. Mezattan bana bir
liraya siyah bir eşek satın aldı.
Çok
sakin görünümlü eşekle hemen o gün su getirmeye ben gitmek için ısrar edince
onlar da hadi git dediler. Ben de eşeğin sırtına iki teneke yükleyip yola
çıktım. Bu arada kendi kendime de vakit henüz var. Karaköprü’de bostan sulama
havuzlarının birinde biraz yüzeyim, suyu sonra götürürüm diye düşündüm ve
düşündüğümü de yaptım. Gidip bostan havuzlarının birinde yüzmeye başladım.
Çocuk aklımla bir an eşeğimin de yüzüp serinlemesini aklımdan geçirdim. Sudan
çıktım, eşeğin sırtındaki boş tenekeleri indirdim, palanı çözdüm. Eşeği havuzun
kenarına getirip yan tarafından süratle ittim. Eşek havuza düştü, başladı bir
boydan bir boya yüzmeye. Ancak hayvan çıkmak istiyor, çıkamıyor. Su derin,
hayvan burnundan soluyor. Bir türlü çıkamıyor. Baktım ki eşek sudan çıkamıyor.
Bastım feryadı; “Eşeğim suya düştü, boğulacak!” Diye..
Neyse
ki; tarlalarda çalışan yetişkin güçlü insanlar var. Hemen yardıma koştular,
belki on kişi geldi, Kalas, direk getirdiler. Bin bir zorlukla eşeği sudan
çıkardılar. Eşek bir müddet sirkelendi ve dinlendi.
Haymaya
dönme zamanım geçti diye eşeğe palanını bağlamak için yanına gittiğimde ise bana
öyle bir çifte vurdu ki, ayak kaval kemiğim günlerce acıdı. Ancak, başka çifte
de atmadı, yalnız bir tane. Böylelikle ödeştik.
Sonra
geç de olsa suyu bağdakilere yetiştirdim ama epeyi de azar işittim.
Şimdiki
Karaköprü çok güzel, yazları serin, gecekondusu olmayan şirin ve modern bir yer
olmuş.
Ama
ben yine de çocukluk yıllarımda kurbağalarla birlikte yüzdüğüm dereyi ve fıstık
azvin kokan Karaköprü’yü özlüyorum.
Dürüst
ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok
olması dileği ile kalın sağlıcakla…