İbrahim Halil Okuyan
21 Temmuz 2020
Şanlıurfa Milletvekili, Eski Tarım Bakanı Fakıbaba, ne yazık ki; “Urfa kendi tarımının yanı sıra Türkiye’nin 48 ilinde de;
Mevsimlik tarım işçileri ile Tarımı ayakta tutan yegâne bir şehirdir.
Gurur duyuyoruz.” diyerek günümüzün modern köleleri de denilen
Mevsimlik tarım işçiliğini övebilmektedir.
Halbuki Güneydoğu Anadolu Projesi aynı zamanda topraksız köylüyü toprak sahibi yapılmasını da hedefliyordu.
Dönüm başı maksimum faydanın bu yolla sağlanabileceği hesaplanmıştı.
Toprak ve Tarım Reformu bir üretim aracı olarak toprağın önemi tarih öncesi devirlerden itibaren bilinmektedir.
Bundan dolayı toprağın mülkiyeti konusu, tartışmaların ve çatışmaların sebebi olmuş ve zamanla devletlerin rejimi ile toprağın hukuku arasında anlamlı bir ilişki ortaya çıkmıştır.
Nitekim Osmanlı toprak düzeni devletin yalnız iktisadi hayat üzerindeki denetimini değil, aynı zamanda askerî ve idari yapısını yansıtır.
Bu düzenin temeli, tarla vasfına haiz olan, yani sürülen, ekilen ve hububat yetiştirilen toprakların “devlete” ait olmasına dayalıdır.
Devlete veya hükûmete aitliği ifade eden ve mirî adıyla anılan bu toprakların işletilmesi
Orada yaşayan köylü ailelerin “kiracı” konumunda olmalarıyla sağlanmaktaydı.
Bu husus genel olarak “dirlik veya tımar” adıyla bilinmektedir.
Dirlik Toprakları: Belli hizmet karşılığı devlet adamlarına ve görevlilere verilen topraklardır.
Üç kısma ayrılmıştır.
a) Has: Yıllık geliri yüz bin akçeden fazla olan dirliklerdir.
Haslar padişahlara, Vezirlere, divan üyelerine, şehzadelere, beylerbeylerine, sancak beylerine verilirdi.
Has sahipleri dirliklerinin gelirine göre silahlı ve her an savaşa hazır cebelu beslerdi.
b) Zeamet: Yıllık yirmi bin ile yüz bin akçe geliri olan topraklardır.
Orta dereceli devlet memurlarına, kadılara, hazine ve tımar defterdarına, alay beylerine, kethüdalara, kale komutanlarına ve divan katiplerine verilirdi.
Zeamat sahipleri ilk yirmi bin akçe hariç sonraki her beş bin akçe için bir cebelu beslerdi.
c) Tımar: Yıllık geliri üç bin ile yirmi bin akçe arasında olan dirliklerdir.
Bunlar geçimlerini sağlamak ve hizmetlerine ait masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara tahsis edilen topraklardı.
Tımar sahipleri gelirlerinin üç bin akçesini geçimleri için ayırırdı.
Buna kılıç tımarı denirdi.
Geri kalan her üç bin akçe için bir cebelü beslerlerdi.
Tımar toprakları üç kısma ayrılmıştır.
1. Mustahfaz tımarı: Camii imam ve Hatiplerine verilirdi.
2. Eşkinci tımarı : Savaşta yararlılık gösterenlere verilirdi.
3. Hizmet Tımarı : Saray da çalışanlara verilirdi.
Bu sistemin idaresi ise, söz konusu toprakların gelirleri ölçüsünde
Has, zeamet ve tımar esasına göre taksim edilerek, belirli bir hukuk dairesinde gerçekleşiyordu.
Böylece iktisadi olduğu kadar Askerî yönü de olan bir teşkilat ortaya çıkmakta ve merkezî yapı içinde denetlenmekteydi.
Zira nüfusun büyük çoğunluğunu teşkil eden köylülerin bir nizam içinde tutulmasına, güvenliklerinin sağlanmasına ve en temel ihtiyaç maddesi olan Hububat Üretiminin devamlı olarak ve öngörülebilir biçimde gerçekleştirilmesine son derece önem verilmekteydi.
Osmanlı toprak düzeni bozulduğu ve giderek mirî topraklar ( Devlet hazinesine ait olan ait topraklar) özel mülk haline geldiği için Topraksız çiftçiler meselesi ortaya çıkmıştı.
Dolayısıyla Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu konu hükûmetlerin önemli ve öncelikli işleri arasında yer aldı.
Bu meyanda 1925 yılında devlet arazilerinden topraksız çiftçilere
200 dönüme kadar taksitle arazi satılması kararlaştırıldı.
Ayrıca bu uygulamanın yaygınlaşması ve süreklilik kazanabilmesi için
1926 ve 1934 yıllarında İskân Kanunları kabul edilerek, aşiretlerin veya onlar adına ağaların eline geçmiş olan toprakların Devlet mülküne dönüştürülmesi yolu açıldı.
Böylece çok sayıda göçmene ve topraksız çiftçi ailelere toprak dağıtıldı.
Buna rağmen İstenilen sonuçlara ulaşılamadığı için 1945 yılında Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu çıkarıldı.
Bu kanun yapılan bazı değişikliklere 1973 yılına kadar yürürlükte kaldı, ancak gerektiği ölçüde uygulanamadı.
1973 yılında daha kapsamlı olarak Toprak ve Tarım Reformu Kanunu kabul edildi.
Verimliliği ve sosyal adaleti esas alan bu kanun, 17 bölüm ve 237 maddeden oluşuyordu.
Kanunun uygulanmasına Urfa ili pilot bölge seçilerek başlandı ve 1978 yılına kadar devam etti.
Bu kanun kapsamında Urfa ilinde 1.616.090 dönüm arazi kamulaştırıldı.
Ayrıca dağıtılabilecek 1.000.000 dönümden fazla hazine arazisi vardı.
Böylece 30.000 civarında olduğu tespit olunan topraksız ailelerin toprak sahibi olabileceği ortaya çıktı, Ancak sadece 1.218 aileye toprak verilebildi.
Dahası bu aileler, Kanunun Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmesi ve yerine yeni düzenlemenin yapılmamış olması dolayısıyla tapu sahibi olamadılar.
Birçok kurum ve kuruluşun iş birliği yaparak gerçekleştirdiği çalışmaların neden tamamlanamadığı tahlil edilmektedir.
Meselenin arka planı dikkate alınırsa, kronikleşmesinde iktisat-siyaset ilişkisi vardır.
Bu günkü toprak sahiplerinin kimler olduğu tapu kayıtlarından ulaşmak mümkündür.
O yüzden bugünlerde; topraksız pek çok aile çocukları eğitimlerini yarıda keserek 48 ile çalışmaya gidiyorlar.
Şanlıurfa onlar için kışlık konaklama alanıdır.
Binlerce yıl öncesinde; Göbekli tepeyi terk eden atalarımız, Bir daha dönerler diye tapınaklarını, Belki de bu günleri hayal ederek gömmüşlerdi.
Bu yazı dizisinin amacı, Fırat’la Harran’ın; hasretini ve vuslatını anlatmaktır.
Devam edecek
İbrahim Halil OKUYAN
Yüksek İnşaat Mühendisi
24.Temmuz.2020 MERSİN