Sabri Dişli
16 Ocak 2009
O beni tanımaz ama ben onu tanırım…
Hep bir yerlerden gizliden gizliye onu izledim…
Açığını aradım. Yanlışını aradım… Hatasız kul olmazdı ama yanlış yapmıyordu…
Bir yerlere giderken 4-5 yıldızlı otel yerine, misafirhane de kalıyordu…
Özel işine giderken bile mazot parasını kendi kredi kartıyla ödüyordu, “vakıftır Belediye… Kuruşu boğazımı geçmesin” diyordu çevresindekilere… Şahitlik ediyordu çevresindekiler bütün bunlara…
Mesela mal varlığını araştırdım…
Birkaç tane evi vardı… Birde maaşı 4 yıldır artmayan maaşı…
Sonra iki evini satmıştı…
30 yıl hizmet ettiği emekli ikramiyesi de eritmişti…
Herkes makam ahkâmını kullanıp, bir şekilde köşe dönerken; o malından mülkünden olmuştu…
Eşi:”son üç aydır onla birlikte kahvaltı yaptığımı hatırlamıyorum” diyordu…
En son gurbetteki çocukları iki kızıyla ne zaman görüştüğünü hatırlamıyordu bile…
Bir de bir oğlu vardı…
Kim tanırdı ki; oğlunu!
Tanımazlardı… Çünkü oğlu da başkalarına benzemiyordu… 4 çekerli jeepi yoktu oğlunun… Ruhsatlı ruhsatsız silahı da yoktu… Onu bunu işe alacağım… Ona buna olanak tanıyacağım… İhale ayarlayacağım… Deyip; lacivert takım taklavat giyip, üç tane cep telefonu, bir koruma taşıyıp, caka satmıyordu piyasada…
Aşağı çarşıda bir ortaklı dükkânda mütevazı bir işyerinde manifaturacılık yapıyordu oğlu…
Oysa altın bileziği; neşteri vardı elinde…
Aldığı maaşını üç katı fazla bir mesleği vardı…
Güneşin doğumuyla birlikte, sanki güneşten aldığı enerji gece sinerjiye dönüştüren inanılmaz bir performansla çalışma inadı vardı…
Fakat heyhat!
Entrikaların etkin olduğu bir yörede yaşıyordu…
Ateşe atmıştı İbrahim’i…. Eyyüb’u kuyuya atmıştı… Nabi unutmuştu… Şair Abdi tanımazdı… Battani kimdir bilmezdi… Bilmezler vardı…
İşbaşındaydı zalimler…
Ben adamın ta kendisini son günlerde tanıdım…
Ben o adamla tanışmadan tanımış olmaktan onur duyacağım… Her ne kadar yalakalıkla suçlansak da…
Ki, kasımpaşaya kadar suçlasınlar…..
Tescilli YalaAK’alara inat doğru bildiğim söylemekten vazgeçmeyeceğim…..