İbrahim Halil Okuyan
15 Şubat 2007
Hayat kaynağı güneşten ısı ve ışık alarak çevresinde dönen sayısız gezegen var. Bunların bilinen en meşhurları 9 tanedir. Güneşe yakınlıklarına göre Merkör, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranus, Neptün, Platon adlarını alıyorlar.
ınsanoğlu bugünkü teknik imkânlarla bunlara ulaşamadı. Ancak, yakınında bulunan Dünya’nın uydusu Ay’a ulaşabildi. Ama bunda da henüz rahat bir gidiş-geliş imkânına kavuşulmuş değil. Zaten Ay’da “hayat olmadığı” da artık biliniyor. Dolayısıyla bunun bir cazibesi de kalmadı. Olsa olsa Ay’ın köprü olarak kullanılması, öbür gezegenlerden birinde bir hayat bulunması halinde oraya gidilmesi.. Kimbilir ne zaman, ne kadar büyük masraflarla olabilir. Ki, bu düşünce de bugün için ham hayal…
Bazı dönemlerde; Güneşe, Dünyadan da uzakta bulunan Mars’ta (Merih) hayat olduğu sanılmıştı. Fakat bu görüş de pek umut vermedi. Kızılgezegen adıyla da anılan Marstan ıngiliz bilim adamlarının son araştırmalarından son bir umut çıkmadı. Önceki araştırmalarında yapılan şelâle, su benzetmelerinin bir hayalden ibaret olduğu anlaşıldı. Dolayısıyla Ay, köprülüğü ile Mars’a ulaşma konusunda da insanoğlu mars oldu.
ABD yine savaşlara devam edip dünyada bu insanlık dışı hobisini(!) tatmin için uğraşırken NASA’nın çalışmaları da sürer mi bilemeyiz.
Hasılı insanoğlu, bugün yine 6 milyarı aşkın nüfûsu ile eski göz ağrısı, yaşlanmış Dünya ile başbaşa. Başka gidecek bir yeri olmadığı açıkça anlaşılıyor…
Acı hakikat bu şekilde olmasına rağmen maalesef insanoğlu dünyaya son derecede zalim davranmakla kendi sonunu hazırlamağa devam ediyor. Hiç umulmadık bir zamanda acı hakikat ortaya çıkabilir.
Pek yakın zamanlara kadar bir fantezi gibi görünen bu son ne yazık ki, çok acı bir gerçek, âdeta “mahşer” denilen kıyamet, külliyen mahviyet.
Yeni bir dünya keşf’edilemeden, oraya yerleşilmeden, dünya da elden giderse milyarlarca insanın ne olacağını düşünmek bile insana azap veriyor.
ışaretler de maalesef hiç iyi değil. Dünyayı yakından ilgilendiren bir programla yapılan “Hükûmetlerarası iklim değişikliği Paneli”nde yapılan konuşmaları, varılan tesbitleri dikkate alınırsa, ki alınması lâzım, durum hiç de iç açıcı değil. Küresel ısınma sebebiyle 2080 yılında milyarlarca insan su kıtlığı çekecek. Yüz milyonlarca insan ayrıca açlıkla karşı karşıya kalacak deniliyor.
Buzulların erimesi, deniz suyunun yükselmesi iskân felâketini haber veriyor. Onbinlerce kilometrekarelik alanlar tuzlanmalardan işlevsiz kalarak verimsizleşiyor. Böylece küresel ısınmanın insani ve ekonomik etkileri dünyayı yaşanmaz hale getirecek. Bir yandan kuraklıklar artarken, bir yandan da sel felâketlerinin, erozyonların artması toprak kayıplarının meydana getirecek.
Hasılı dünya, bir asırlık bir zaman dilimi içerisinde bitmiş gibi olacak.
Bu teorilerin işaretleri kendini açık şekilde gösterirken, insanlık kendini savaşlarla, zehirli gazlarla tüketmekle meşgul. Halbuki herşeyi bir tarafa bırakıp tükenen dünyayı sahiplenmenin yollarını bulmamız lâzım. Devletler çapında, fertler düzeyinde her insanın yapacağı şeylerin olduğunu unutmadan çalışmak zorundayız. Zira başka dünya da yok, başka Urfa da…