İbrahim Halil Okuyan
5 Ocak 2007
Yunanistan Trakya’dan bize komşu bir Devlet ama Yunanlı bizimle dost değil. Öyle görünse de işi-gücü kuyumuzu kazmak, fırsat bulursa topraklarımız dahil herşeyimizi almak, maddi ve manevi mirasımıza konmak, hazırcılık.
Anlattığımız gerçekleri Osmanlının son yıllarındaki Sevr aczine düştüğümüz günlerden ele alırsak canlı misâllerle daha iyi anlaşılır.
Birinci Dünya Savaşının Çanakkale gibi zaferlerine rağmen mağlub sayılmış, Sevr anlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştık. Karşımızdaki ıttifak Devletleri Ortaanadolu’nun bir bölümünü bize bırakmış, bütün deniz kıyıları ile Yurdumuzun diğer bölgelerini aralarında paylaşmışlardı. Bu arada Yunalılar Savaşa fiilen katılmadıkları halde bakıyoruz Ege ve Marmara bölgesini işgal etmişler, ızmir’den Bursa’ya Eskişehir’e kadar yerleşiyorlar: Efendilerinin himmetiyle hazıra konuyorlar.
Bu durum “Kurtuluş Savaşında” tabii ki, bizi çok meşgul etti. Anadolu’ya çıktıkları yerden (ızmir) denize dökülünceye kadar sürdü. Zaten efendileri de Lozan’dan sonra tamamen Yurdumuzu terk’edip gittiler.
Ancak, ıkinci Cihan Harbinden sonra da aynı durum yaşanmış, Egedeki 12 Ada ıtalyanlardan alınıp Yunanlılara ikram edilmiştir.
Yunanlı Savaş fırsatını her zaman kendi lehine doya doya kullanmak istemiş, ama Türk’ün köteğini yedikten sonra arkasına bakmadan defolup gitmiştir.
Harp zamanında tavrı bu olan Yunanlı Sulh zamanında da hazırcı ve komplocudur. Onun ayrılmaz parçası Güney Kıbrıs Rumları da yine efedilerinin himmeti ile hiçbir çaba sarf’etmeden Avrupa Birliği’ne girmiş, AB’deki 24 Devletten biri olarak karşımıza dikilmiştir. Diğerleri gibi “Veto” hakkı da bulunan Güney Kıbrıs Rum’u her fırsatta “Aba altından sopa gösterir gibi” yetkilerini kötüye kullanmış, müzakereleri sabote ederek 8 başlığın askıya alınıp uzun bir müddet için dondurulmasını sağlayabilmiştir. Zaten Rum’un olaganüstü bir imtiyazla AB ne alınması netice hakkında bize bir fikir verebilirdi. Ama “Koca Avrupa Devletleri 70-75 milyon nüfûslu bir Devleti 150 binlik Rum karşısında harcamazlar, normal yolu izlerler” diye düşündük, yanıldık. Utanmaz Avrupa Devletleri bundan daha beterini yapmakta, “Türklerin aleyhinde yalnız Rumlar değil, bir terör örgütü de olsa” desteklemektedirler. Herşey meydanda.. Biz bu yanılma, öğrenme, yönetme yönetimi ile nereye kadar, ne kadar zamanda gidebiliriz? Allah (c.c.) sonumuzu hayr’a tebdil eylesin.
Yunanlı yalnız siyasal alanlarda tekerimize çomak sokmakla kalmaz. Her fırsatta bulduğu şeyleri de sahiplenmek ister. Örneğin dünyanın, elâlemin bildiği bir gerçeği kendine çevirir, “Baklava bizim” der ağzımızın tadını kaçırır. 1400 lü yıllardan beri Bursa’mızda başlayıp bütün Yurda dağılan ve folklorümüzde bilhassa çocukların hoşlandığı Karagöz-Hacivatı sahiplenir, neşemizi kaçırır. Dedik ya, Yunanlı olur-olmaz herşeye sahip çıkmağa çalışır, bunlarla dünyada kendine övünç payları çıkarmak ister. şimdi de bir Türk Bilgin’inin adıyla Tıp Literatürüne geçmiş bulunan bir göz hastalığı olan “Behçet hastalığı”nı “Biz bulduk” diyorlar. Prof. Dr. Hulûsi Behçet Hoca’nın literatürdeki adından da galiba anlayamıyorlar. O kadar ihtirasa kapılmış, körleşmişler.
Artık iyice anlaşılıyor ki; Devletimiz, Milletimiz şu Avrupa’ya ve özellikle Yunanlı’ya-Rum’a karşı tertipli ve temkinli olmalı. “Gözden sürmeyi çalacak” nitelikteki bu Milletlere aldanmamalı, fırsat ve taviz vermemeli.
“Vermez bilmez” bu Milletler unutmayalım ki, almakta çok ustadırlar.