İbrahim Halil Okuyan
17 Ekim 2006
Bir Urfa türküsü; “Urfanın etrafı dumanlı dağlar/Ciğerim yanıyor aney gözlerim ağlar/Benim zalım derdim cihanı yakar/ Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar/ Anaydan babaydan yardan ayrı koyarlar…/ diye başlar. Türkünün ilk satırı biraz abartılı ise de öteki dizeler aynıyla vaki, aynıyla hayatımızdır. Urfa’nın etrafında dumanlı dağlar yoktur. Aslında Urfa’lının gelişme kaderi bağlı, başı dumanlıdır. Dağlarımızın en görkemlisi Karacadağ durulmuş, bir sönmüş volkandır. Öbürlerinin sadece adlarını sayarsam zaten ne olduğunu anlarsınız. Takırtukur dağları, Susuz dağlar, Germuş dağları, Nemrut dağları, şebeke dağları, Arat, Beşmağara, Cudi, Kaşmer, Korçik, Sakızlı, Mollaömer, Kalkan, Nohutcuk, Külaplı dağları. Hemen hemen hepsinin yüksekliği 700-800 metreyi geçmeyen, erozyonun hışmına uğramış, ihtiyarlamış, düzleşmiş, ovaya karışmış dağlar.. Bunların içerisinde sona bıraktığım bir dağımız var ki, ömrü başta zikr’ettiğimiz türkünün birinci satırından sonrası sanki O’nun yaşantısını anlatıyor. Urfa’nın kaderi ile eşdeğerde bir dağ. Tektek dağları… Viranşehir ile Harran ovası arasında kuzey-güney istikametinde uzanan kıvrımlı bir dağ silselisidir. Genel olarak basık bir plâto görünümündedir. Kalkerli bir yapıya sahiptir. En yüksek kısmı 449 m. Olan Aktepe’dir. Ancak, Tektek dağları öbürleri gibi sıradan herhangi bir dağ değil. Tarihi ve doğası ile çok muhteşem bir zenginliği üzerinde ve içinde taşıyor ve varlıklarıyla tabir yerindeyse “şanlıurfa’yı sembolize ediyor..” adeta bizi özetleyen bir simge görünümünde. Büyük kısmı erozyona uğramış, çatlak ve çıplak kayalıklardan oluşan Tektek dağlarının verimli topraklardan oluşan bölümleri de var ve bunlar heyet-i umumiyesiyle korunması gereken bir dağ silsilesi. Neden? diyeceksiniz. Arz’edeyim. Burada binlerce buttum ağacı aşılanmış, fıstık ağaçları oluşmuştur. Her yıl tonlarca fıstık elde edilmektedir. Bitki örtüsü botanikçileri hayran bırakacak derecede zengin ve maalesef nesli tükenmek üzere olan az sayıdaki bitkilerin de menbaı durumunda. Korunmaması halinde bunlar da yok olacak. Keza, hayvan varlığı (fauna) için de aynı risk mevcut. Zengin çeşitler azalıyor. Ceylân, kartal, kınalı ve beyaz keklik, kirpi ve kertenkele çeşitleri bu dağların canlıları. Ne yazık ki nesli tükenme sırasında bunlar da var.. Bu dağlar ayrıca çeşitli çağlara ait uygarlıkların yaşandığı tepe ve mağaraları da bağrında taşıyor. Araştırma imkânı verilse son günlerde meşhur olan “Göbeklitepe”yi kıskandıracak yerlerin bulunması en tabii zenginliklerden olacak. Bu kadar kutlu bir toprak parçasını gözümüz gibi koruyup yarınki nesillere teslim etmek gayesi ile Urfalılar olarak; vakıflarımız, yazarlarımız ve halkımız ve bazı milletvekillerimizle birlikte Tektek dağlarının bir “Milli Park” olması için çaba gösterdik. Sesimiz uzun uğraşılardan sonra yankı buldu. “Tektek dağları”nın Milli Park olması için çalışmaları başlatıyoruz” denildi. Aradan aylar, yıllar geçti. Meğer bu bir aldatmaca imiş. Ülkemizdeki milli parklardan hiçbir noksanı olmadığı gibi bilâkis artıları bulunan Tektek dağları’nı yerleşime açmanın hazırlıklarını yapıyorlarmış. Nasıl inandık, nasıl uyuduk? Gazetemiz Yazı ışleri Müdüresi Ebru Okutan hanımefendinin akl’edip bir araştırma yapması da olmasaydı daha da uyuyacak, oyalanacaktık. Araştırmaya göre; 1963 yılından beri Toprak-Su Araştırma Enstitüsü’nün mülkiyetinde bulunan 28 bin 400 dönümlük Tektek dağları arazisinin 17 bin 500 dönümü yerleşime açılmak üzere Atatürk Barajı suları altında arazisi kalan Adıyaman’lı 54 aileye verilerek burada 2 katlı evler yaptırılacakmış. Muhtemelen 2.katında adamlar, 1.katında büyük ve küçükbaş hayvanlar iskân edilecek.. Ondan sonra da bekleyin, Tektek dağları’nın florası sağlam kalacak.. Ayaklar altında ölmez mi? Bayan Okutan araştırmasında yerli ve yabancı uzmanların görüşünü alarak buna değiniyor. “Geçen hafta şanlıurfa’da çeşitli incelemelerde bulunan Botanik Uzmanı Mr. Reinder Neef Tektek dağlarının doğal dokusuna hayran kaldı. Dünyanın birçok yerini gezdiğini, ancak böylesine zengin bitki örtüsüne az rastlandığını anlatan Neef; “Tektek dağları’nın yerleşime açılması doğal güzelliklere zarar verebilir. Buranın mutlaka korunması gerekiyor. Eğer korunmazsa otlatılan keçiler yüzünden birkaç yıl içerisinde burası çorak bir alana dönüşür. Tektek dağlarının ve oradaki ağaçları diğer yerlerden ayıran özellik, doğal bir orman oluşu, yan ağaçların kendiliğinden yetişmesidir.” demiştir. Bu dağlara ömrünün 23 yılını veren Uzm. Ziraat Mühendisi Dr. ıbrahim Dağdeviren ise Reinder Neef’in görüşlerini de paylaşarak, “Bu dağlar (Tektekler) ancak “Milli Park” yapılarak, konutlara açılmayarak ve sevgi ile korunur” dedi. Evet, yerli ve yabancılar ile Tektek dağlarını bilen, gören her kesimin görüşü böyle. Buranın “Milli Park” yapılacağı da en üst düzeydeki yöneticiden alt sıradaki bürokrata kadar bütün yetkililerce biliniyordu. Ama nasıl bir gaflet meydana geldiki burasının 17 bin beşyüz dönümü çarpıldı. Kalan 10900 dönüm ile birlikte Tektek dağları da tehlikeye girmiş oldu. Bu nasıl akıl, bu nasıl Yurt sevgisidir… Sonra, bu Hükûmet Tektek dağlarını Batı Akdeniz bölgesinden Güneydoğu Anadolu bölgesine uzanan Toros dağları mı sanıyor? Burası yerleşime açılırsa kapasitesi nedir ki? Koca Türkiye’de başka dağ, başka ova mı kalmadı. Urfa’ya yapılan bu kültür ve doğa zûlmü nedendir? Bir şehrin doğasını ve arkeolojisini koruyan bu dağcığa neden kıyılıyor? Bu zûlüm değil de nedir? Bizim Adıyaman’lılarla veya başka bir yerlilerle sorunumuz yok. Gayemiz bu sit alanını ve tabiat varlığının kurtarılması, konutlarla yıpratılmamasıdır. Yazımızı kaleme aldığımız saatlerde Milletvekilimiz Sayın Mehmet Vedat Melik’in konuyu TBMM ne taşıyacağı hususunda bilgi edindik. Urfa dertleri için çırpınan moral, umut ve icraat Milletvekilimiz Sayın Melik’e üstün gayretler ve çalışmalarında başarılar diliyoruz. Bu dağımızı koruyabilir, kurtarabilirsek; hiç şüphe yok Urfa’yı sevenlerin üzerinden “Bir dağ kalkmış gibi” olur.