İbrahim Halil Okuyan
12 Ekim 2006
Olur olmaz yerlerdeki uyumaları ile meşhur Kültür ve Turizm Bakanımızın Kabine üyeleri arasındaki “not”u kaçtır bilmiyorum ama toplumdaki “pot”u hayli fazla. Bir seferinde de sahne sanatçılarına takmış; “Bazı sanatçılar sahnede değil, evlerinde ölmeli..” demişti. Çalışma ve emekli olma hakları kanunlarla çerçevelenmiş demokratik bir ülkede temenni şeklinde olsa da bir Bakan’ın bu şekilde konuşması tabii ki yadırganmıştır. Arka arkaya yazılar ve sözler birbirini takip etmiştir. Bir yazar (Yüksel Aytuğ) “Zaptiye” başlıklı yazısında; “Turizm ve Kültür Bakanı Atillâ Koç emekli olup evinde pineklemek yerine sahnede ölmek isteyen sanatçılar için; “Bazı sanatçılar evlerinde ölmeli” demiş. Keşke evlerinde ölebilseler.. Yani ölebilecek bir evleri olsa.. Zira yıllarca sahne tozu yutup beşinci sınıf otellerin izbe odalarında yokluk ve sefalet içinde ölen öyle çok sanatçı tanıyorum ki…” Sahne sanatçıları ise Sayın Bakanı tabir caizse topa tutmuşlar muhtemelen uykusunu kaçırmışlardır: “Bazı politikacılar da evinde uyumalı..” (Can Akkale) Sevgili Bakanım Yurda dönmüş. Hani Bakü’de uyuyakalmıştı?.. (Mey Nur) “Bakan konsere gelse de izleyemez uyur..” (Mine Ezgi) “Sanatçı izleyeni yoksa zaten oturur. Siz boşverin sanatçıları, turizm elden gidiyor, uyanın!” (Tolga Ay) “Sanatı, siyasetle karıştırdınız galiba. Siz uyumaya devam edin.. (Hayati Doğan) Sayın Bakan’ın uyuması aslında tıbbî klinik bir vaka. Ama kırdığı bir pot(!) Neticesinde görüldüğü gibi acımasızca ön plâna çıkarılıyor. şüphesiz kendisinin sahne sanatçıları için söylediği de pek şefkat içermiyordu. O etkiye bu tepkiler doğmuş hiç yoktan o camia da huzursuz bir ortam oluşmuştur. Bu vaka da gösteriyor ki, politikacılar sözlerini tartarak konuşmalı çevrelerine zevk ve şevk verebilmelidirler. Sade bir vatandaşın konuşması ile yetkili ve sorumlu bir kişinin sözleri bir olamaz. Örneğin, aynı sözü herhangi bir kişi söylese hiç üzerinde durulmazdı bile.. Ama söylenin titri bir Bakan olunca tepkiler sürer, muhtemelen bu görevden ayrıldıktan sonra da kendisini çağrıştıran cümleler haline gelir. Onun için politikacıların ve sorumlu mevkide bulunan kimselerin sözleri ve davranışları ölçülü olmalı bir münazaa veya bir münazaraya kapı açmamalıdır. Tabii, bu durum bütün siyasiler ve devlet adamları için böyle. Dün’e kadar Türkiye’nin kırmızı diplomat pasaportu ile dünyayı dolaşabilen Celâl Talabani’nin ABD’nin himmeti ile Irak Cumhurbaşkanı olunca efendisinin(!) Dürtüsü ile Türkiye, Suriye, ıran gibi ülkelere dil uzatması epeyce başını ağrıtacak unutulmaz bir gaftır. şundan bundan önce, makamların üstünde “adam olmak” ne güzeldir. Ama Rabbim her kuluna nasip etmiyor.