İbrahim Halil Okuyan
28 Eylül 2006
Üçaylar’ın başlamasıyla Urfa’ya bir dilenci akımı oldu. şimdi Ramazan.. Haliyle dilenciler artacak, Belediye Zabıtasının işi zorlaşacak. Kimin muhtaç, kimin gayri muhtaç olduğunu ayırmak bir mesele haline gelecek. “Dilenmez dilenci”yi bulmak gerçek yardımseverleri düşündürecek.. Yıllardan beri yapılan sosyal yardımlar, hayırseverlerin icraatları Urfa’da yerli dilenci” sayısını neredeyse sıfırladı. Fakat çevre il ve ilçelerden gelenler eksilmiyor. Belediye Zabıtasının bunlarla mücadelesi de olmasa Memleket istilâya uğramış gibi olacak. Bunlar “Hacıyatmaz” tür’ünden dilenciler. Kapıdan kovulunca taka’dan, taka’dan kovulunca bacadan şehre giriyorlar ve halkın duygularını sömürmeği biliyorlar. Hacıyatmaz; bilindiği üzere nasıl atılırsa atılsın, ağırlığının olduğu tarafa dönüp ayak üstü durabilen oyuncak. Gördüğümüz dilenciler de bunun gibi, dilenme menfaati bunları icabında, aslında olmadığı halde kör, topal, sakat hilekârlığını yapacak kaypak hale getirmiş, bazan da bir şebekenin bu tipteki taşeronları olmuşu piyasaya sürülmüşler.. Ne kadar sömürebilirlerse alıp götürüyorlar. Bunlarla bir kuruluşun tek başına uğraşması kolay değil. Ancak, işbirliği ile olumlu neticeler alınabilir. Bir yandan Belediye Zabıtası uğraşacak, diğer yandan vatandaş şuurlu davranarak bu parazitleri beslemiyecek ki, netice alınabilsin. Yakalananların üzerinden çıkan paraları görünce hiç de dilenecek durumda olmadıklarını anlıyoruz. Gazete ve televizyon yayınlarından banka cüzdanlı, araba ve daire sahiplileri öğreniyoruz. ıçlerinde işyeri işletme patronları bile bulunuyor. Bu nasıl ahlâk, bu nasıl yüzsüzlük, bu nasıl dilencilik?.. Bunları gören,duyan insanların merhamet duyguları körelmesin de ne olsun? O kadar bilinmez bir dünyada yaşar hale geldik. “Sadaka” gibi ulvi bir duygunun altından nelerin çıktığını görünce ister istemez “enayi durumuna düşürülmekten ürker olduk..” en iyisi kurumlarca belirlenmiş, güvenlik kazanmış yerlere yardımcı olmak. Sadakalarımızı bilinen yerlere ve bilinen insanlara yöneltmek. Ahlâkın sağlam, insanların kâmil olduğu yıllarda camilerde “Sadaka taşları” denilen sabit yerler varmış. Yardım yapacak kişi sadakasını oraya bırakır, ihtiyacı olan kişi de lâzım olduğu kadarını oradan alır yoluna gidermiş. Veren ve alan biribirilerini görmezlermiş. Herşey “Allah rızası için” yapılırmış. Bugün masal gibi gelen bu güzelliklerden çok uzağız. Farz-ı misâl böyle bir yer olsa ve oraya para koyan bulunsa ne kadar birikebilir, kaç saniye orada ihtiyaç sahibini bekleyebilir? Herşey gibi birçok güzelliklerimiz de yozlaştı. şekil değiştirdi, kayb’oldu. Her ne ise, insanlar yaşadıkça “iflâs etmez tüccar” vasfındaki dilenciler de olacak ve onlar da yaşayacaklar. ınancımız doğrultusunda yardım da görecekler. Temennimiz, bütün Türkiye’de olduğu gibi Urfa’da da bu sömürücülerle mücadelenin sürekli olması, hemşehrilerimizin kene gibi sırtımıza yapışmış bu insanları fazla kanlanmalarına meydan vermeden vücuttan uzaklaştırmalarıdır. Yardım duygusu, kutsanmış ulvi bir duygudur. Ama bunun yerini iyi tesbit edilmesi daha değerli olur. şuurlu insanlar olabildiğimiz nisbette topluma yararlı olabilir, zararlı olmaktan uzak kalırız. Duygu sömürücülerini beslemek üzerimize vazife mi?