İbrahim Halil Okuyan
30 Ağustos 2006
623 yıl hüküm sürdükten sonra Sevr anlaşması ile parçalanıp çöken Osmanlı Devleti’nin tekrar belini doğrultup yaşayacak hali kalmamıştı. Bu gerçeği gören ve Türk Milletinin Anadolu’da yine bir devlet olarak yaşaması gerektiğine inanan halkımız bir arayış içerisinde iken 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Yurdu kurtamak üzere Samsun’a çıkması ile aradığını buldu ve Onun etrafında toplanmağa başladı.
“Amasya Tamimi” günleri, Erzurum ve Sivas Kongreleri “Kurtuluş mücadelesi” için yapılması gereken hazırlıklardı. Bunların sonucunda 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu; fikri ve fiili zemin böylece oluşturulduktan sonra esas “Milli Mücadele” başlamış oldu.
“Ya istiklâl ya ölüm!” parolası ve inançla çıkılan yolda bütün engeller aşılıyor, yokluklar varlığa dönüşüyor, düşmanla yapılan her mücadele zaferle sonuçlanıyordu. O günkü ağır şartlar içerisinde kazanılan ve herbiri destan olan zaferler arka arkaya geliyor, dostları sevindirirken düşmanları çıldırtıyordu.
Birinci ve ıkinci ınönü Savaşları, Sakarya Meydan Muharebesi, Anadolu şehirlerinin bir bir kurtuluşu, bir kısmının kendilerini milis kuvvetleriyle kurtarmaları, Başkumandanlık Meydan Muharabesi ve nihayet 30 Ağustos Zaferi ile düşmanın canını kurtarmak için ızmir’e doğru kaçışı ve kovalanarak 9 Eylül 1922 de ızmir’in kurtuluşuna kadar gelen mübarek mücadele…
ınanan insanların; kuvvetli, modern silâhlarda donatılmış, sayıca çok üstün bir orduyu nasıl mahv’edişini gösteren, harp tarihinin örnek gösterdiği önemli bir mücadeledir Türk ıstiklâl Savaşı. Mücadele kolay olmamıştır ama birlik ve beraberliğin, inancın zaferi olarak unutulmazlar arasındadır. Bütün zaferlerin en önemlisi olan 30 Ağustos ise Milletimizin “Zafer Bayramı” olarak ebediyete kadar yaşayacak ve kutlanacaktır.
Ecdadımız bu zaferleri ve bu Vatanı bize emanet ederken, aynı şekilde korunması ve bayındır hale getirilmesi şartı ile emanet etmiştir. Bizler de aynı kanı ve ruhu taşıyan evlâtlar olarak Vatanımızı korumağa ve geliştirerek “Muasır medeniyet seviyesine” çıkarmağa azm’etmeli ve bunu gerçekleştirmeğe çalışmalıyız.
Cumhuriyeti onlar kurdu. Biz yaşatıp geliştireceğiz. Demokrasi fikrini 7’den 70 e bütün Millete mal’edip yaşantımızın vazgeçilmesi haline ulaştıracağız. Demokraside olduğu gibi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatta Milletçe başarılı olmağa çalışacağız. Milletimizi her bakımdan ileri toplumlar arasında görmek isteyecek ve ona göre elimizden geleni yapacağız.
şüphesiz Vatanın kurtulması, Cumhuriyetin kurulması kolay olmadığı gibi, Devletin ve Milletin yükselmesi, refah ve huzura kavuşması da kolay değildir. “Ortadoğu” gibi karışık bir coğrafyada, “Türkiye” gibi bir huzur adasının yaşamasını istemiyen düşmanlarımız olacaktır. Bunların çoğunluğu eski kuyruk acısı olanlar ve bir kısmı da bizi çekemeyenlerdir. Tabii bunların da bizimle ilgili gizli ve açık mücadele sistemleri vardır. Bilhassa sinsi ve kahpece kullandıkları metotlarla bizi bölmeğe çalışacaklar, çeşitli şekillerde gelişmemizi önleyecekler, her fırsatta kardeş kanı dökülmesini arzulayacaklardır.
Onun için kuvvetli ve uyanık olmak, oyunlara gelmemek, kâfirlere kanmamak zorundayız. Kıtalar büyüklüğündeki Ülkeleri bu oyunlara geldiğimiz için terk’edip Anadolu’ya sığındık. Aynı oyunlarla bunu da kayb’edersek sonumuz olur. Tekrar kazanmak eskisinden kolayı olmaz. Esarette erir gideriz.
Bilhassa dünyada olanlara ve etrafımızda dönenlere bakıp sağlam yolumuzu ve hedefimizi çizmeli ve kimseye kanmadan, taviz vermeden ilerlemeliyiz.
Kurtuluş Savaşımızdan, 30 Ağustostan ve dünyanın, Ortadoğunun bugünkü halinden çıkaracağımız çok ibretler vardır. Bunlardan ne alacağımızı bilirsek sonumuz hüsran olmaz. Bilâkis başarılara ulaşırız.