İbrahim Halil Okuyan
17 Ağustos 2006
Osmanlı yıllardan beri Antep çıbanı, Urfa çıbanı, Halep çıbanı olarak anılan “şark Çıbanı” buralarda uzun yıllar hüküm sürdükten sonra hergün artık ıstanbul ve ızmir’de de görünmeğe başlamış. Bu durum bir bakıma bu hastalığın Ülkemizi sardığına işaret. Artık “Gözellik” siz bir ıl kalmayacak demek…
Eski Urfalılar tatarcık sineğinin insandan insana taşıdığı “Leismania tropika”ya (şark Çıbanı) gözellik-güzellik deme iyimserliğini göstermişler, fakat daha ziyade kız çocuklarını çirkinleşmesin diye korumağa çalışmışlar. Ne tezat değil mi? Eskiden beri oldukça yaygın olan bu hastalık DDT’nin (dikloro difenil trikolormetan) kimyasalının çıktığı yıllardan itibaren biraz yavaşlamışsa da sonraki yıllarda mikrobun buna alışkanlık kazanması ve hijyen şartlarının bozulması ile yeniden çoğalmış, şark çıbanı adeta kaderimiz olmuştur.
Bugün Urfa’da her türlü sinekle mücadele yapılması ve temizlik şartlarının iyiye doğru gitmesi ile şark çıbanı vakaları eskiye nazaran hayli azalmıştır. ıthal olan ilacının eczanelerde rahatça bulunması halinde daha iyi sonuçlar alınacağı kesindir. Ama ülkemizde genelde vaka sayısının az olması ilâcın her yerde bulunmasını engellemiş, hastalar kendi kaderleriyle başbaşa kalmışlardır.
Biz, Ülkemizde iyiliklerin, güzelliklerin, sevinçlerin yaygınlaşmasını, her ferdi sarmasını dileriz ama bu her zaman olmuyor. şark çıbanının ıstanbul ve ızmirde de görülmesi Ülkemiz için iyi bir haber değildir. O zaman bunun adı da değişir. Haliyle işin şark’ı, garb’ı da kalmaz. Ancak, ilaçların her arandığında bulunması gibi bir avantajı olabilir. Öyle ya büyük şehirlerde de ihtiyaç hissedilirse eczacı “Yok” satar mı?
Yıllarca bizi saran bu hastalık yüzünden birçok nesiller yara almış, vücûdun en görünür yerlerinde yaralar teşekkül etmiş, iyileştikten sonra da ölünceye kadar yara izlerini taşıma kişinin boyununa borç olmuştur. Geçmiş yıllarda memurlar, çocukları şark çıbanına yakalanmasınlar diye Güneydoğu’ya tayinlerde çekimser kalmışlar, yolunu bulunca, da gelmek istememişlerdir. Bugün ıstanbul, ızmir gerçeği gösteriyor ki, Türkiye sefa’dan ziyade cefa’da bir oluyor ve üzüntülerin birlikteliğini yaşıyor. ınşallah yakın bir gelecekte her konuda bu durumun tersini yaşamak bizlere nasip olur. Cefa’yı değil, müşterek sefayı yaşarız, paylaşırız.
Biz alıştık ama doğrusu ıstanbul’a, ızmir’e bu “şark Çıbanı” yakışmıyor. Kimbilir neden oldu? Bizdeki gibi köyden kente göçlerin mi, buralardan oralara gidişler mi? Her neyse Allah oradaki sağlık görevlilerine kolaylık versin. Hijyen şartları düzeltilsin, bol ilâç bulunsun, bu olumsuzluk hayr’a dönüşsün. Çoğalıp yaygınlaştımı önünü kesmek zor olur. Çünkü, bu tıp batıp çıkan ve eksilmeyen bir hastalık…