İbrahim Halil Okuyan
17 Mayıs 2006
Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar Osmanlı Ülkesinin her tarafında hür ve sakin bir hayat geçiren Ermeniler, gerektiğinde veya istediklerinde Devlet kademelerinde görevler de almışlar, tebaanın diğer rükünlerinden hiç de farklı tutulmamışlardır. Hatta yabancı dillere vakıf olmaları, müzik dallarında çaldıkları enstrümanlarla ilgi çekmeleri onların birçok alanlarda ileride olmalarını da sağlamış, itibar görmüşlerdir. Ancak, savaşın ağır şartları içerisinde seferberlik yıllarında Türklerle Ermenilerin biribirilerine düşman edilmeleri ezeli düşmanlarımızın tercihi olunca; ister istemez çekilmez bir hayat ortaya çıkmış, her iki taraftan öldürülenlerin durumu bugüne kadar konuşulur hale gelmiştir. Tarihi belgelerle hakikati bulma yerine Ermenileri mağdur gösterme seansları Avrupa’nın işine gelince yıllardır Ermeniler soykırım teranesiyle hücûmda Türkler savunmada kalmış vaziyettedirler. şimdi Haçlı Cephesi daha ileriye gidip Soykırım yalanına karşı çıkanları da cezalandırma sevdasına düşmüşlerdir. Bunlar güya barışsever(!) Avrupa Birliğinde birlikte olacağımız dostlarımızdır(!) Böyle dostlar olunca düşman aramamıza gerek yok ama işte bir AB’de salınma pozumuz için fedakârlık yapmadığımız değer kalmadı. Daha da nice değerlerimizin sömürüleceğinden başka… Oysa hin oğlu hin Ermeni diasporası ve onları destekleyen haçlılar kimin neler yaptığını gayet iyi biliyorlar. Fakat soğumayan kinleri, dinleri bizi suçlama kompleksine endeksli olduğu için suçlanan biz oluyoruz. Bu kısır döngü asırlardır sürüp gidiyor. Tabii Türkler kadar aklı başında, fanatik olmayan Ermeniler de bundan rahatsız ama n’eylersiniz ki, Batılı dostlarımızın(!) böyle seneryolanmış bir oyuna ihtiyaçları var. Türkleri suçlama olsun da, nasıl olursa olsun zihniyeti onlara keyif veriyor anlaşılan… ınanıyoruz ki; Osmanlılar hiçbir kavme zarar vermedikleri gibi Ermenilerin aleyhine bir harekette de bulunmamışlardır. 1915 “Tehcir” hareketi onları koruma, savaştan uzak tutup esirgeme amaçlıdır. Esasında minnet ve şükran duyulması gereken bir iyiliktir. Ama gel de fesat bezirganlarına anlat… Osmanlı arşivleri incelenirse bu ilişkide ne kadar iyiliksever olduğumuz anlaşılır. Taşnak zihniyetliler bu gerçeklerden utanırlar ama itiraf etmek işlerine gelmez. Her bakımdan çok örnekleri vardır. Biz burada sadece ufak bir örnekten bahs’edelim. Vesikası ıstanbul Sultanahmetteki Cumhuriyet Eğitim Müzesi’nde sergilenmektedir. Yıl 1908.. Ülkede tahsil yapmak isteyen vatandaşlara fakir iseler burs verilecektir. Müracaatlar yapılır, durumları incelenir ve ilk burs’un Ermeni Vahan efendiye verilmesi kararlaştırılır. Vahan efendi Dersaadet Ticaret Mektebinde okur, tahsilini tamamlama fırsatı kendisine verilmiş olur. Bu haber Ermeni Cemaati gazetelerinden “Agos’ta yayınlanmıştır. Gazetenin editörlerinden Sarkis Serapyan bu tarihi belge ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Türk-Ermeni düşmanlığını değil, dostluğunu körüklemek istiyoruz. Bu çok önemli bir belge. şimdi bir Ermeni öğrenci burs alacak olsa önce kendi cemaatinden burs almayı düşünür. O tarihte nasıl olmuş da Devletten burs almış, çok ilginç..” (8 Eylül 2002 tarihli Akşam Gazetesi) Evet, Osmanlı böyle idi. Fransa gibi, Danimarka, Belçika gibi dostlarımız(!) “Ermeni Soykırımı Anıtları”nı dikmeden önce insanlık edip biraz “Türk Vatandaşı Ermeniler”in sesine kulak verseler.. Biraz tarihi vesikalar tarafsız olarak araştırsalar, şüphesiz insanlığa daha büyük hizmetler vermiş olurlar. Ama hazır düşmanlık dururken hakikati araştırma zahmetine katlanılır mı? Hele “Haçlı zihniyeti” beyinlerini istilâ etmişse…