İbrahim Halil Okuyan
15 Mayıs 2006
Devletler; “Yurttaşları okusun, toplum kültürlü olsun” diye çırpınıyorlar. Okuyan toplumla cahil kalmış toplumun farkını nihayet biz de idrak etmiş olduğumuz için daha önce çıkarılmış tedrisat kanunlarımıza işlerlik kazandırmak için gayret göstermeğe başladık. Ayrıca yeni yönetmelikler, kampanyalar hazırlayarak okuyanların sayısını arttırma çabalarına giriştik. “Haydi kızlar okula..” çalışması bunlardan birisidir. Bu kampanya ilk başladığı yıllarda biraz geç de olsa kızını okula gönderen bir baba üzülerek şunları söylüyordu. “Gönderdik.. Çocuğumuz da okulu benimsedi. Daha ileri okullarda okumak istiyor, vazgeçiremiyoruz. Kızlarımızın başörtüsü ile Üniversite kapılarından döndürüldüğünü anlatamıyoruz. Sonu “Tetirbe” çıkmaz sokak olan bu okuma işine bir çare bulunmazsa evlâdımızın ve bizim hasretimizi gerçekleştiremiyeceğiz” Başını açıp okusun” derseniz, ona da ana-baba olarak biz razı değiliz..” Evet, vatandaşımız devletine muti, riayetkâr. Ama bir noktada kendisinin sesine kulak verilmesini istiyor, anaların cahil kalmaması için elinden geleni yapıyor. Evlâda yüksek tahsile göndermeyi de düşünürken “Başının zorla açtırılmasına” rıza gösteremiyor. ış başına gelen iktidarlardan bu yolda talepleri oluyor. Maşallah, her gelen de “Yapacağız, edeceğiz” diyerek onlardan oy topluyor ama ortada değişen birşey yok. Vatandaşın gelişme yolunda ana dertlerinden birisi bu iken, karar sahibi konumunda bulunanlar “vatandaşı anlama” konumundan uzak tartışmalarla günü geçirme eğilimini hâlâ terk’etmiş değiller… Ne yazık ki; bu Memlekette genel müdür milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olarak 50 yıl görev yapmış olan Sn. Süleyman Demirel bile son günlerdeki çıkışı ile bu halkı anlamadığını ortaya koyuyor; “Başörtüsü ile okumak isteyenler Arabistan’a gitsinler” diyebilme gafletini gösteriyor. Tabii, Demirel’in ”ombudsman”lığına yakışmayan bu söz oldukça tepki çekti. Avrupa’da okuyan kızlarımız, Avusturya’nın başkenti Viyana’dan gururla seslenip “Biz burada sizin yasakladığınız, bizi anlayamadığınız başörtülerimizle okuyor, birincilikler kazanarak Ülkemizin her alanda itibarını yükseltiyoruz..” dediler. ıçimizden “Lâzımsa kendisi Arabistan’a gitsin!” diyenler oldu. şüphesiz, lüzûmsuz sözün etkisi tepkileri de çekecek… O Demirel ki; iktidar yıllarında; “Sokaklar yürümekle aşınmaz” diyordu. “Meşru zeminler içerisinde çareler tükenmez..” sözleriyle Millete yol gösteriyordu. Ne oldu da bütün çareleri bir anda tüketti. Top’u ta “Arabistan” tac’ına attı. Bütün çareler tükenmişmiydi ki?.. Yoksa Memlekette “meşru zeminler” mi kalmamıştı?. Yoksa Sayın Demirel 80 küsûr yaşın verdiği yorgunlukla çok yakın çevresinde oluşan “Hayali ihracat” “Banka boşaltımı” zeminlerini Memleketin “meşru zeminleri”ni tükettiği zehabına mı kapılmıştı?.. Biz sade vatandaşlar olarak hâlâ kendisinin vaktiyle söylediği “meşru zeminlerin varlığına ve burada çarelerin tükenmediğine” inanıyoruz. Atatürk’ün görüşü ile; “Bu Memlekette okumaktan mahrum edilecek bir tek ferdin bulunmaması gerektiğini” benimsiyoruz. Ve bu Memleketin iktidarına, muhalefetine kudret sahibi birimlerine sesleniyoruz. Bu yarayı daha fazla kanatmayın. Halkın sesine kulak verin. Bu başörtülü öğrencilerin okumasını engellemeyin. Onların bir kısmı Avrupa gurbetlerinde, bir kısmı Arabistan’da , Mısır’da ama büyük çoğunluk içimizde, aramızda… Bir yol bulun; bulamıyorsanız demokraside çare tükenmez. Referandum, ne güne duruyor?.. Niyetiniz halisse haydi YÖK’ün kararları için referandumla çözüme gidelim…