İbrahim Halil Okuyan
27 Nisan 2006
Ülkemizin bilimsel hayattaki yerinin ancak Asya ve Güney Amerika ülkeleri ile kıyaslanabilir durumda olduğunu biliyoruz. Genel anlamda Avrupa ve ABD üniversitelerinden oldukça gerideyiz. Bir yandan YÖK, bir yandan Milli Eğitim Bakanlığı çelişki ve çekişmeleri bizi daha gerilere götürmese halimize şükr’edelim. Üniversitelerdeki akademik kadamelere geçilirken öğretim üyelerimiz Profesörlüğe yükselince adeta işlerini bitmiş sayıyorlar; araştırmaları bir yana bırakıp yerel tartışmaların ve politik sürtüşmeleri içine dalıyorlar. Bütün çalışma, maharet doçent ve yardımcı doçentlere kalıyor. ılim meclislerinde, basın ve yayında daha ziyade onları görüyor ve kıvanç duyuyoruz. Profesörleri de istisnasız bilimden uzak saymak vicdansızlık olur. Onların içinde de çok kıymetli insanlar var. Dileğimiz azınlıkta kalmamaları, sayılarını çoğalmasıdır. Çünkü bilimsel hayatın önderi onlar, alt kademedeki akademisyenlere yol gösterecek, araştırma konularını tesbit edecek yine onlardır. Profesörlerimizin içinde araştırmalarını sürdüren, bu uğurda hayatını hiçe sayan insanlarımız bile vardır. Bütün Türkiye’nin onları bilmesi, tanıması insanlık ve yurttaşlık borcudur. Nisan ay’ı içerisinde araştırmaları sırasında hayatını kayb’ederek aramızdan ayrılan ıstanbul Üniversitesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Erdoğan Okuş ismini saygı ile andığımız değerli hocalarımızdan biridir. Kaptan Kusto gibi kendini deniz araştırmalarına vermiş, gece-gündüz çalışan, derinlere dalan bir dalgıç-balık adam ve bulgularını modern araçlarla inceleyen, yayınlar haline getirer bir bilgin. Hocamızın Türkiye denizlerinde sayısız araştırmaları ve başardığı işler var. Haliç’in yeniden “Altınboynuz” haline gelmesinde, deniz hayatı adına canlanmasında emeği büyük. Çevre kirlenmeleri onu çok üzüyor, elinden geldiği kadar çok çalışıyor ama bu büyük derd’in merhemi yalnız onun çalışması ile meydana gelmiyor ki.. Bütün ilgililerin onun kadar hassas ve çalışkan olması lâzım ki, işler bir düzene girebilsin. Hocamızın üzerinde çalıştığı konulardan birisi de Karadeniz’in kirlenmesi ve kurtarılması meselesi idi. Bir yandan Avrupa nehirlerinin getirdiği kirler, bir yandan Anadolu nehirlerinin getirdikleri Karadeniz’i yavaş yavaş, belki de hızla tüketiyor, Onu kahr’edercesine üzüyordu. Son olarak Samsun’a gitti ve Yeşilırmak’ın Karadeniz’e döküldüğü yere vardı. ıncelemelerine başladı, sudan alacaklarını aldı. Bunları bizzat kendisi yapmayabilir, ekibinden birisini görevlendirebilirdi. Ama o sıradan bir ilim adamı değildi. ışi ile bizzat kendisi ilgilendi ve çalışması sırasında bot’unun alabora olması ile boğulup çok sevdiği Karadeniz’in sularına gömüldü. Genç bilim adamımızı araştırmaları ve Fransız Kaptan Kusto’ya benzetmiştik. Ama o çalışma imkânlarının yetersizliği ile bizden biri idi. Sıradan bir bot hayatına son verebiliyordu. Çalışma arkadaşları ve ekibi tabiiki bu olaya çok üzüldüler. Hocamıza rahmet, kederli ailesine, arkadaşlarına sabır ve metanet diliyor, Onun emellerini gerçekleştirmek için meslekdaşlarına çok görevler düştüğünü hatırlatıyoruz. Denizler ve çevrenin güzelliği ve temizliği bugün ve yarın için hepimize, özellikle çocuklarımıza çok lâzım. Görevlerdeki bayrak yarışı el ele- omuz omuza sürmelidir ki, ilerlemeler kayd’edilebilsin.