İbrahim Halil Okuyan
4 Nisan 2006
Uzun yıllardan beri Milli Eğitimimizde süren karmaşa nihayet meyvelerini(!) vermeğe başladı. Hançerli, bıçaklı kavgalar, kız için dalaşmalar ılköğretim okullarına kadar indi. Tabii siğara, bali-tiner alışkanlıkları ile birlikte canı yanan yanana… Gün geçmiyor ki, bir okulda bıçaklanan, kalbinden, bacağından yara alan olmasın. 7.-8. sınıfların kavgaları 1.-2. sınıftaki yavruları ürkütüyor. Velilerin ifadelerine göre okula gitmek istemeyen, okuldan soğuyan yavruların sayısı da artıyor. Buna veli ne yapsın, öğretmen-müdür ne yapsın?.. Maalesef bir kitle bozgunu içerisindeyiz. Allah sonumuzu hayr’eyleye… Tabiiki, Milli Eğitimdeki bu gerileme devri yeni başlamadı. 35-40 yıldan beri her öğretim yılında yeni bir metodla çocuklarımızın karşısına çıktık. Fransız usulü, ıngiliz usulü, Amerikan metodu, modern eğitim, şu-bu derken bugünlere geldik. Adeta Türk olduğumuzu, bizim de asırlarca uyguladığımız iptidai veya vasat bir metodumuz olduğunu, bu metodumuzla dünyaya nizamat onbinlerce adam yetiştirdiğimizi unuttuk. Varsa Avrupa, Amerika derken bugünkü hazin duruma kavuştuk. Öyle ki, eğitimimizin ne milli, ne de dinî yönü kaldı. Zaten bu olumsuzluklar da bu etkili faktörlerin olmayışından kaynaklanıyor. Eğitimdeki kimliksizlikten doğuyor. Halbuki bizim asırlarca uyguladığımız eğitim sistemi de randımanı itibariyle harikulâde bir metoddu. Çocuklar hernekadar “Eti senin, kemiği benim..” denilerek Hocaya veriliyorduysalar da ne etlerine, ne kemiklerine bir ziyan geliyordu.. Üstelik beyinleri gelişmiş olarak terakki ediyorlar, genel tabiriyle “Adam oluyorlar” devlet, Millet, aileler bunların hizmetlerinden yararlanıyorlardı. Fire bugünkü gibi fahiş miktarlarda değil, yüzde 3-5 ton ibaret kalıyordu. Bizim beğenmiyerek terk’ettiğimiz bu Türk usulü ne hazin bir tecelli ki, halen dünyanın muhtelif yerlerinde kullanılıyor ve oralarda geçmişte bizde olduğu gibi eğitimde başarılar sağlanıyor. Metod belki haşin ama başarı ve “Adamlık” garantisi kesin. Güney Amerika ülkelerinden Peru’da halen bu sistem uygulanıyor ve öğrenciler velileri tarafından okula “Eti senin, kemiği benim” denilerek veriliyorlarmış. Tabii her öğretmen Fatih Sultan Mehmed’in Hocası gibi “Aba altından sopa” gösterme kabiliyetinde olamıyor, bazan ipin ucunu kaçırıyorlarmış. Peru’daki bir öğretmen de dayağın dozunu arttırınca şikâyet konusu olmuş ve onu Bakanlık görevden almış. Fakat öğrencilerle öğretmen arasındaki dargınlık fazla sürmemiş, öğrenciler velileriyle birlikte televizyon kanalıyla öğretmenlerinin dönmesi için ricada bulunmuşlar; “Gerçekte biz suçluyduk. Öğretmenimize yazık ettik, hata ettik. Onun bizi affetmesini ve tekrar aramıza dönmesini bekliyoruz..” diyerek göreve dönmesini istemişler. Anlaşılıyor ki, dünya Milletleri nasıl bir eğitim sisteminden yararlanabiliyorsa onu benimsiyor, onu uyguluyor. Hiç bir yerde bizimki gibi bir “Yaz-boz” sistemi senelerce uygulanmıyor ve hiçbir yer eğitiminden bizimki kadar yaralı değil… Acaba biz yine yabancı metodlara devam mı edeceğiz, yoksa aslımıza dönme basiretini gösterebilecek miyiz? Eğitimimizin acı hali ortada.. Müsbet, olumlu kararlar için inşallah geç kalmayız. Bu ziyan nesiller boyu sürmemeli.