ELLİSEKİZ MEYDANI (3 BÖLÜM BİRDEN)
Av. Müslüm C. Akalın (Yerel Tarih Araştırmacısı)
“Ben de okula gideceğim” diye boğazım yırtılırcasına ağlayıp ortalığı birbirine kattıktan sonra benden bir yaş büyük kız kardeşimin elini tutarak gittiğim ilkokulun adı “11 Nisan Kurtuluş İlkokulu” idi. Evimizin bulunduğu Meşarkiye caddesinden Mevlevihane ve Çulcu Pazarı yoluyla 4-5 dakikada yürüyerek ulaştığımız bu okul, mimarisi çevresindeki yapılardan farklı, eski bir binaydı.
Yürürken geçtiğimiz yolları ve mekânları tam anlamıyla tanımıyorduk. Fakat, çok sonraları öğrendiğimize göre okulun bulunduğu yer ve çevresi, çok sayıda sokağın buluştuğu bir meydan etrafında yerleşilen ve çevresinde çok sayıda dinî yapının yer aldığı eski ve merkezî bir mahalleydi.
Bu Meydan; merkezi Hacıgazi Mahallesi olmak üzere dört yönden çevrili bulunduğu Nimetullah, Hacıyadigâr, Tuzeken, İmamkulu, Ömeriye, Meşarkiye ve Mahkeme Mahallelerinin ortasında bulunan ve 1600’lü yıllardan itibaren 250 yıllık süre boyunca kayıtlarda “Hacıbey Hamamı Meydanı” yahut “Hacıbey Meydanı” adıyla yer alan meydandır. Bu ada rastladığımız son kayıt ise 1852 yılına ait bir gayrimenkul ihtilâfında geçen “Hacıbey Meydanı” kaydıdır.
Farsça’dan Arapça ve Türkçe’ye geçen ve “Orta” anlamına gelen “Meydan” kelimesi, dilimizde bir dizi türeviyle kullanılır. Kelime, Hint-Avrupa kökeniyle Avrupa dillerine de geçmiş olup, Akdeniz için “karaların ortasında” anlamında kullanılan ”Méditerrané”, ya da Orta-doğu için kullanılan “Middle East” kelimelerinde olduğu gibi Batı dillerinde “med” ya da “midi” ile başlayan ve “orta” anlamı veren pek çok kelime aynı kökten gelir.
Fizikî yapılardan, coğrafyasından ve sosyal yapısından hareketle bakıldığında yazımıza konu olan alanın “Meydan” adını gerçek anlamıyla hak ettiği görülecektir.
1) Meydana Ulaşan Sokaklar: Meydan’a Kuzey’den; Hacı Yadigâr Camii yanındaki Halvetiye Karakolu Sokak’tan ve Tuzeken Camii yanındaki Bardakçı Sokak’tan güneye doğru,
Batı’dan; Yıldız Meydanı’ndan eski adı “Güven Sokak” olan Kazancı Bedih Sokağı’nı takiben Doğu’ya doğru,
Güneybatı’dan; Mevlevihane’den Çulcu Pazarı’nı doğuya doğru geçen 11 Nisan Sokak’tan kuzeye kıvrılarak,
Güney’den; Meşarkiye/Çarhoğlu Camii’nin yanından kuzeye doğru kıvrılan Kemancı Sokak’ı izleyerek,
Güneydoğu’dan; Arap Meydanı’ndan kuzeybatı yönünde ilerleyip Mısır Sokak’tan,
Doğu’dan; Beykapısı’ndan kuzeye uzanan Doğru Sokağı takip ederek ulaşılabilmesinin mümkün olması, bu merkezi konumu güçlendiren çok önemli etkenlerdir.
2) Meydan Çevresindeki Dinî ve Hayrî Yapılar: Meydan etrafında yer alan aşağıdaki dinî ve hayrî yapılarında, şüphesiz bu çerçeve içinde bir bütün teşkil ettiği söylenebilir:
Kuzeyinde; halk arasında “Kuttik Cami” olarak da adlandırılan ve eski birkilise üzerine inşa edilmiş olduğu söylenenM.1155 onarım tarihli Urfa’nın en eski camilerinden Hacı Yadigâr Camii.
Kuzeybatısında;16. Yüzyılda Rakka Sancak Beyi Nimetullah Beğ tarafından, eski bir mabet yerine inşa edilmiş olan ve halk arasında bilinen adıyla Ağ Cami (Ek-1)
Kuzeydoğusunda; Bir dönem Reji (Tekel) İdaresi’nin deposu olarak kullanılmış olması nedeniyle halk arasında Reji Kilisesi olarak anılan ve Islahat Fermanı kapsamında verilen izinden sonra 1861 yılında onarılarak hizmete açılan Süryani Kadim Cemaati’ne ait “Aziz Petrus – Aziz Paulus Kilisesi”.
Doğusunda; Halvetîtarikatı halifelerinden Hacı Gazi oğlu Şeyh Ramazan Efendi’nin tarikat fukarası için1657 tarihinde bina ettiği Halvetiye Tekkesi ve Mescidi (Ek-2) .
Doğuya doğru; Halvetiye Tekkesi’nin güneyinden Arap Meydanı’na giden Mısır Sokak üzerinde, kitâbesinde M.1214 tarihi okunan Yeni Ömeriye Camii.
Batısında; halk arasında “Kıbrıs Tekkesi” de denilen, Akkoyunlular döneminde vakfedilmiş olup Urfa’nın Osmanlı egemenliğine geçişinden sonra yapılan 16. Yüzyıl tahrir kayıtlarında da yer alan Hacı Mihman Mescidi ya da “Kıbrıs Mescid-i Şerifi”,
Güneydoğusunda;17. Yüzyıldan beri kayıtlarda yer alan ve 1950’li yıllarda yapılan onarımla Çarhoğlu Camii adını alan “Meşarkiye Camii”,
Güneyinde; Maarif İdaresi tarafından 1912 yılında satın alınan boş arsa üzerine “Numune Mektebi” olarak yaptırılan, bugünkü adıyla “11 Nisan Kurtuluş İlkokulu”.
3) Meydan Çevresindeki Evler ve Dükkânlar: Meydanın çevreleyen dinî olmayan yapılara kısaca değinmek gerekirse:
Meydanın Doğusunda; Halvetiye Vakfına aitbir tekke iken 1940’lı yıllarda Vakıflara intikal ettirilip satışıyla Mısır, Parmaksız, Kel Halil, Karaşıhlı, Saçaklı, Tüysüz, Sezer vb. ailelerin oturduğu evlere bölünmüş ve çok sayıda el değiştirmiş olan olan ve bugün imarda “Kurtuluş Mahallesi 163 no’lu ada” olan yer.
Batısında; Attarzade ailesine ait iken satılarak el değiştiren ev ve bitişiğindeki meşhur “Kâhke Fırını”.
Güneyinde; Hacıbey Hamamı’nın yıkık arsasında inşa edilmiş olan 11 Nisan Kurtuluş ilkokulu.
Kuzeyinde; Ağ Cami’den doğuya doğru uzanan Rızvaniye Vakfı’nın “hallaç dükkânı”, İskân Kâtibi Abdullah Efendi Vakfının “ekmekçi dükkânı”, Halvetiye Vakfı’nın “Cullâh dükkânı” ve bugün el değiştirmiş bulunan Tekke’nin şeyhi Mustafa Saffet Efendi’nin evi yer almaktadır.
Ve çevresinde, Madar[1], Kâhke Fırını[2], Çeşme[3](Ek-4) gibi halâ ayakta bulunan eski yapılarla, artık var olmayan Cullâh[4] ve Ma’sara’ların [5] izleri ve sokaklarında halâ onların lâkaplarıyla anılan terkedilmiş evlerin sahipleri olan Abacı, Kürkçü, Kalaycı, Helvacı, Nacar, Keşküş, Köse, Mısır, Sarıkınacı, Uludağ, Hacı Eyyuplar, Kemancı, Malhut, Aktar.. gibi eski ailelerin hatıraları..
11 Nisan Kurtuluş İlkokulu
1927 yılına ait Urfa Salnamesi’nde okulun yapılmasına ilişkin olarak, “Urfa’nın Umranına Hizmet Edenler” başlığı altında; “..1328 tarihinde Mutasarrıf İsmail Paşa bir Numune Mektebi ile bir Darü’t-Tedris binası yaptırmıştır.
Okul yeri, Nimetullah Mahallesine kayıtlı 1912 yılına ait tapu kaydıyla “Hali arazi [6]” vasfıyla Maarif İdaresine satılmıştır. Üzerine aynı yıl Salname’de belirtilen “Numune Mektebi” bina edilen arsa, Kadastro sırasında da “Urfa Vilâyeti” adına ve “İlkokul Binası” olarak tespiti yapılarak tapuya bağlanmıştır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu hükümlerine göre “Korunması Gerekli Kültür Varlığı” olarak tescilli bulunan ve halen “11 Nisan Kurtuluş İlkokulu” adıyla hizmet veren bina, tashihen önce İl Özel İdaresi, 2014 yılında da Büyükşehir Belediyesi adına tapuya kaydedilmiştir [7].
11 Nisan Kurtuluş İlkokulu’nun 1938/1939 öğretim yılı için düzenlenmiş olan mezunlar listesinde 15.06.1939 tarih ve 1 no’lu mezuniyet diploması; 1926 doğumlu ve Urfa eğitimine uzun yıllar öğretmen olarak hizmet etmiş bulunan Abbas oğlu Hasan Yetkin’e aittir. Buna göre 1927 yılında “Kız Mektebi” olarak hizmet veren okulda 1930’ların ilk yıllarından itibaren “11 Nisan Kurtuluş İlkokulu”nun öğretim faaliyetini sürdürdüğü söylenebilir.
Meydanın Eski Adı
Evliya Çelebi, ünlü seyahatnamesinde 1648 yılında geçtiği Urfa şehrinden çok sayıda hamam ismi sayar. Bunlar; Paşa Hamamı, Samsatkapı Hamamı, Hacıbey Hamamı, Arasta Hamamı, Muharrem Hamamı, Keçeci Hamamı, Meydan Hamamı ve Cıncıklı Hamam’dır. Çelebi’nin sözünü ettiği Hacıbey Hamamı’nın arşiv kayıtlarında sürdüğümüz izi, bizleri yaklaşık 200 yılı aşkın bir süre aynı adla bilinen ve söylenen “Hacıbey Hamamı Meydanı”na götürmektedir.
1.Bu meydanın doğusunda 1665 yılında ölen Gazi Halifenin oğlu Şeyh Ramazan Şani Efendi’nin 1656/57 yıllarında yaptırdığı Halvetiye Tekkesi bulunmaktadır. Şeyh Ramazan Efendi’nin 1659 yılında Halvetiye fukara ve dervişleri için vakfettiği mülkler için düzenlenen vakfiyede; “.. Nimetullah Bey Cami’i Şerifi yakınında bulunan satın almış olduğum mülklerimi ve mirasla gelmiş olan odamın binalarını yıkıp arsasında sahip olduğum mallarımdan bir kubbe üzre gönüllere ferahlık ve sevinç veren bu mabedi bina eyledim ki..” denilerek, Meydanın etrafında vakfedilen iki cullâh dükkânı’nın biri “Hacıbey Hamamı yakınında”diğeri de “..adı geçen Hamam’ın karşısında” gösterilmektedir.
2. Rahmaniye medresesi banisi El-Hâc Abdurrahman Efendi b. Mustafa Çelebi’ninM.1725 tarihli vakfiyesine göre de Hacıbey Hamamı ayaktadır.
3. Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa’nınM.1740 tarihli vakfiyesinde, söz konusu meydan “Hacıbey Hamamı Meydanı” olarak kaydedilmiş ve vakfedilen “kalaycı dükkânı” ile “hallaç dükkânı”nın meydanla ilişkili sınırları aşağıdaki cümlelerle belirtilmiştir: “Hacıbey Hamamı Meydanı’nda Hacı Gazi Tekkesi karşısında (Güneyi yol ve ona açılan kapı ve Doğusu yine yol ve Kuzeyi Şah Hüseyin oğlu masarası ve Batısı İskân Kâtibi Abdullah Efendi’nin ekmekçi dükkânı ile çevrili) bir adet ‘kalaycı dükkânı’ ve yine aynı meydanda bulunan (Güneyi yol ve ona açılan kapı ve Doğusu vakıf tekke ve Kuzeyi Şah Hüseyin oğlu mülkü ve Batısı Şah Hüseyin oğlu Madarı ile çevrili) iki tezgâh alan bir adet ‘hallaç dükkânı’..”
4. Yine aynı yüzyılda yaşayan İskân Kâtibi Abdullah Efendi bini Abdurrahman Efendi’nin M.1751 tarihli Vakfiyesinde;“..ve dahi derun şehirde Tatlık Mahallesinde Hacıbeg Meydanı’nda vakî güneyi yol ve ona açılan kapı ve Batısı Ak Cami-i Şerifi ve Kuzeyi Şah Hüseyin oğlu veresesi mülkü ve Doğusu Ahmed Paşa vakfı ‘cullâh dükkanı’ ile mahdut ‘madar’ın tamamından şer’an malik olduğum yarı hissemi..” denilerek meydan ve adı açıkça belirtilmiştir.
5.Urfa Şer’i Sicili’nde Tekke Cemaati’nden bahsedilirken “..medîne-i Ruha mahallâtından Hacıbey Meydanı yanında Halvetî Hacı Gazi Tekkesi Mescid-i Serîficemaati”..denilmektedir.
6.Tekke Cemaati, başka bir Şer’iye Sicili’nde “Medîne-i Urfa’da Hacıbey MeydanıyanındaHacı Gazi Tekkesi Cemaati” şeklinde tarif edilmiştir.
7. Yine halk arasındaki çeşitli mülk ihtilaflarına dair Şer’iyye Sicillerinde yer tarifi yapılırken, “Hacıbey Mahallesi’nde vâki‘bir bab vakf-ı şerîfenin menzili.” ya da “medîne-i Urfa’da Hacıbey Meydanı..” ifadeleri kullanılmıştır.
1935-40’lı yıllarda tekke ve zaviyelerin mülklerinin Vakıflar İdaresi’nce satışı sürecinde, vakfiyelerde Hacıbey Hamamı Meydanı’nın karşısında veya yakınında olarak tarif edilen, eski fotoğraflara baktığımızda hudutları birbirini doğrulayan cullâh dükkânı, ekmekçi dükkânı ve madar, açık arttırma suretiyle çeşitli kişilere satılmıştır. Ağ Cami’nin meydana açılan kapısından doğuya doğru sıralanan bu dükkânların uzandığı köşebaşında ve Halvetiye Dergâhı’nın kapısının karşısında yer alan büyük ev ise, Halvetî Dergâhı postnişin’i olan Urfa mebusu Şeyh Saffet Efendi’nin Hacıgazi Mahallesi’nin 1 numaralı hanesinde nüfusa kayıtlı olduğu ve oturduğu evdir [8]
Görüldüğü üzere Meydan, yaklaşık 250 yıllık bir süre içinde kayıtlarda Halvetiye Tekke’sinin yanında tarif edilerek kayıtlarda “Hacıbey Hamamı Meydanı” “Hacıbey Meydanı”, “Hacıbey Mahallesi” adlarıyla kullanılmış olup 1850’li yılların başlarından itibaren, -muhtemelen hamamın yıkılmış olması nedeniyle- “Hacıbey Mahallesi” veya “Hacıbey Meydanı” olarak da anılmaya başlanmıştır [9].
Daha önceki yıllarda idarî kayıtlarda “Tatlık Mahallesi” ya da zaman zaman “Nimetullah Mahallesi” sınırları içinde gösterilen Hacıbey Meydanı; Halvetiye Tekkesi’nin bina edildiği 1656/57 yılından itibaren aralıksız olarak birkaç yüzyıl boyunca adını Tekkenin kurucusu Şeyh Ramazan Şani’nin babası Hacı Gazi Halife’den alan “Hacı Gazi Mahallesi” sınırları içerisinde yer almıştır. Halep Vilâyetinin H. 1284 (1869) tarihli ilk Salnamesinde Urfa Sancağı’nın merkez mahalleleri arasında sayılan Hacı Gazi Mahallesi [10], Tanzimat sonrası Urfa’da Belediye teşkilâtının kuruluşunu müteakip oluşturulan mahalleler arasında da yerini aldıktan sonra, Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda mahallelerin birleştirilmesi düzenlemesiyle “Beykapısı” mahallesine bağlanmıştır. Görüldüğü üzere, 1870’lerden sonra Urfa’da Belediye ve Belediye Meclisi’nin oluşturulmasıyla yeniden düzenlenen mahalleler arasında Hacıbey Meydanı/Mahallesi adıyla bir mekânyer almamış olup, meydan idarî olarak Hacı Gazi Mahallesi sınırları içinde kalmıştır.
Ellisekiz Meydanı:
Meydanın bulunduğu Hacıgazi Mahallesi’nin; çoğunluğunu değişik mezheplerden Süryanilerin oluşturduğu gayrımüslimlerle Müslümanların yoğun bir şekilde iç içe oturduğu bir mahalle olduğu aşağıdaki kayıtlardan anlaşılmaktadır:
Mahallede gayrımüslim nüfustan;“Musullu Katolik Abdülmesih b. Abdullah”, “Süryani Kadim Galiya bt. Şemsi Yakub”, “..teb‘a-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin Süryani milletinden Zekerya veled-iMihail..”,“..tebaayı Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’nin Protestan milletinden Ayntâbî Agob Allemi veled-i Ağyâ..”, “..tebaayı Devlet-i ʿAliyenin Süryâni Katolik milleti murahhası Huri Betros Efendi”, “Dellek Makdis Agob veled-i Aros..”,“..teb’a-i ‘Osmaniyenin Lâtin Katolik milletinden Kars veledi Hanna ve Süryâni milletinden Zekeriya veledi Mihail nâm kimesneler..” gibi çeşitli kişiler oturduğu gibi, Müslüman nüfustan; “..Halvetiyye Zaviyesi Vakf-ı Şerif’inin mütevellisi bulunan Şeyh El-hacc ‘Abdulkadir Efendi ibn-i Muhyiddin Efendi”, “..Ramazan bin Abdülkadir Efendi” ve.. “..teb’a-i ‘Osmaniyeden Kınacı Yahya bin Musa..”, “..Abâcı Hâcıoğlu Ali bin Ahmed..”, “..Ayşe bint-i Hacı Mustafa bin Mahmud.”, “Kalaycızade Hacı Halil Ağa bin Abdurrahman Ağa”,“..Şeyh Mustafa Safvet b. Şeyh Abdülkadir..” gibi çeşitli kişiler de oturmaktadır.
Ellisekiz Meydanı’nın geleneksel sosyo-kültürel yapısına bakıldığında, uzun yıllar boyunca çok sayıda dinî yapı, cemaat ve sosyal katmanları; gündelik hayatlarına eşlik eden âdet, görenek ve merasimleriyle [11] barındırmış bir mekân olduğu görülmektedir. Etrafını çevrelemiş bulunan dinî ve öğretim yapılarının Meydan’a kuş uçuşu uzaklıkları şöyledir:
Halvetiye Tekkesi, Meydan’a doğudan sınırdaş; 11 Nisan Kurtuluş İlkokulu, Meydan’a güneyden sınırdaş, Nimetullah Beğ (Ağ) Camiive avlusunun kuzey kenarındaki Abbasiye Medresesi 20m.; Yeni Ömeriye Camii 90 m; Meşarkiye (Çarhoğlu) Camii 110 m; Tuzeken Camii 120 m; Hacıyadigâr Camii 125 m; Kıbrıslı Tekkesi 150 m; Süryani Kadim Aziz Petrus – Aziz Paulus Kilisesi (Reji)40 m; Rahibeler Evi olarak da anılan Kapusenlerin yönettiği Fransisken Kilisesi [12 20 m; Keldanî/Süryani Katolik Kilisesi [13] 50 m.
XVII. yüzyıldan XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar geçen uzun zaman diliminde adı Hacıbey Hamamı Meydanı olarak kayıtlara geçen bu meydanın, muhtemelen hamamın yıkılması dolayısıyla-1850’li yıllardan itibaren resmiyette yalnızca Hacıbey Meydanı olarak anılmaya başlandığına, kayıtlara dayalı olarak yukarıda işaret edilmişti. Ancak bu meydanın XIX. yüzyıl sonlarından XX. yüzyıla taşan bir şekilde halk arasında Ellisekiz Meydanı olarak da anılmasının nedenine dair bir bilgiye rastlanamamıştı.
Yaptığımız araştırmalarda bu isme tek bir yerde, 227/2 sayılı Urfa Şer’i Sicil Defterinin 1887 tarih ve 224 numaralı Süryanilerle ilgili kararında rastladık. Meydan etrafında oturan Süryaniler için, dava ve kararlarında daha çok “Hacıgazi Mahallesi’nden..”,“Nimetullah Mahallesi’nden..” ve “Ömeriye Mahallesi’nden..”şeklinde ifadeler kullanan Urfa Şer’i Mahkemesi’nin bu sicil kararında kullandığı “Ellisekiz Meydanı Mahallesi” ifadesiyle sicillerde ilk karşılaşmamızdı. Söz konusu kararda; “..Urfa şehri mahallelerinden Ellisekiz Meydanı Mahallesi mütemekkinlerinden Osmanlı teb’ası ve Süryâni milletinden olup vefât eden İbrahim oğlu Berber Makdis Bedros’un küçük oğulları İbrahim ve ʿAbdülnur’un kimseleri olmamakla rüştlerini kazanmalarına değin işlerini görmek için bir vasî atanması lüzumu olmakla… Süryâni milleti Murahhası Hori Bedros Efendi tarafından düzenlenen evraka göre anneleri Osmanlı teb’ası Süryâni Milleti kadın taifesinden Rihâna veledi ʿAbdo’nun vasi olarak nasb ve tayinine..” karar verilirken muhtemelen Murahhas tarafından düzenlenmiş olan evraka ya da ilgili şahısların beyanlarına göre “Ellisekiz Meydanı Mahallesi” ifadesi kullanılmış olmalıdır. Çünkü 1870-1908 arasında yayınlanan bütün Halep Salnamelerinde, “Urfa Sancağı Mahalleleri” bölümlerinin hiçbirisinde “Ellisekiz Meydanı Mahallesi” adıyla herhangi bir mahalle yer almamıştır (Ek-5).
Tüm bunlara rağmen bu tabir halk ağzına nasıl yerleşmişti?
Ellisekiz Meydanı ile ilgili bu çalışmada, 1930 ve 1940’lı yıllarda bu meydan ya da komşusu olan mahallelerde doğmuş olup çocukluk ve gençlik çağlarından sonra Urfa’da başka mahallelere ya da Urfa dışındaki şehirlere göçmüş bulunan kişilerle de görüştük. Oturmuş oldukları bu meydan ve etrafındaki evlerle komşu mahallelerde çocukluk ve ilk gençliklerini yaşamış olan Dr. Yücel Aktar, Av. Selahattin Görkey, Av. Ali Işıkyıldız, Bekir Abacı, Osman Abacı, Mehmet Ezer, Kadri Çetiner, M. Cemil Mısır, Nuri Biz, Adil Ünür, Ahmet Ulugerger ve Selami Acar’dan, “Ellisekiz Meydanı” adının kaynağına dair sorumuza ufak ayrıntılarla hemen hemen aynı cevapları aldık. Tanıkların, önceki kuşaklardan nakledilen benzer hikâyeleri aktardıkları anlatımlara göre, bugünkü 11 Nisan Kurtuluş İlkokulu’nun yerinde, birçoğunda olduğu gibi işleticisi gayrı müslim olan [14] eski bir hamam bulunuyormuş. [15] Tarihi tam bilinmeyen uzun bir zaman önce kalabalık bir “kadınlar günü” [16], “doğdu hamamı” [17] ya da bir “gelin hamamı”[18] gününde hamamın yıkılması/çökmesiyle içindekiler enkaz altında kalmış ve enkazdan kurtarılamayan ellisekiz kadın ve kız hayatlarını kaybetmiş, bu olaydan dolayı meydana “Ellisekiz Meydanı” denilmeye başlanmış. Hamam harabesinin temizlenmesinden sonra uzun zaman boş kalan arazinin üzerine ise daha sonraki yıllarda halen de var olan okul binası inşa edilmiş..[19]
Urfa’da, çok sayıda eski cami, zaviye, tekke, çeşme gibi binaların sahipsizlik ve ilgisizlik nedeniyle harap olmaları nedeniyle memleketteki hayırseverlerce onarıldığına ilişkin yüzlerce örnek bulunmaktadır. Burada 250 yıllık bu hamamın da zamana yenilerek harap hale geldiği ve sahipsizlikten uzun zaman harabe kalan hamamın enkazının temizlenmesinden sonra arsasının üzerine daha sonraki yıllarda halen de mevcut olan okul binasının inşa edilmiş olduğu sabit ise de, hamamın çökmesiyle gerçekleştiği söylenen kadın/kızların ölümlerine dair -mesela bir tek mezartaşı, ya da hayatını kaybetmiş olan aile üyeleriyle ilgili bireysel hikâyeler gibi- hiçbir somut kanıt bulunmamaktadır.
Elimizdeki “Ellisekiz Meydanı” ifadesinin yer aldığı 227/2 sayılı Urfa Şer’i Sicil Defterinin 224 numaralı kararı 1887 tarihini taşıdığına göre [20] aktarıcı tanıkların beyanlarının; doğumlarından en az 70-80 yıl öncesine ait olan bilgilerin nakli mahiyetinde olacağı tabiidir. Ancak, yerine okul binasının inşa edildiği Hacıbey Hamamı’nın varlığı dışında somut herhangi bir kanıta dayanmasa da mahallenin, etnik, sosyal ve ekonomik yapıları biribirinden farklı eğitimli kişilerinin, ailelerinden ve çevrelerinden devralmış oldukları sözlü kültürü benzer ayrıntı ve motiflerle aktarmalarının mahallenin ortak hafızasında yer alan bir hikâyeye işaret ettiği de gözden uzak tutulmamalıdır.
Halk arasında kullanılan ancak dönemin kayıt ve arşivlerde rastlamadığımız “Ellisekiz Meydanı” ifadesine yalnızca Süryaniler’le ilgili bir kayıtta rastlanıldığına yukarıda değinilmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nda gayrımüslimler için getirilmiş bulunan Kilise inşa ve onarımı hususundaki yasak ve sınırlamalara Sultan Abdulmecit döneminde çıkartılan “Gülhane Hattı Hümâyunu” (1839) ve “Islahat Fermanı” (1856) ile getirilen esnemeler sonucunda harap kiliselerin onarımı ve yeni Kilise inşasıyla ilgili kolaylıklar getirilmişti. Birçok yerde olduğu gibi Urfa’da da gayrımüslim cemaatler yapacakları başvurularda alacakları izinnamelerle artık kiliselerini onarım ve inşa imkânı bulacaklardı. Süryanilerin Hacıgazi Mahallesinde onarım ve inşa izni istediği Kilise, Süryani Kadim Cemaatine ait “Aziz Pavlus-Aziz Petrus Kilisesi [21] ” idi [22]. 1861 yılında açılışı yapılan Kilise’nin 1858 yılında başlayan izin sürecinde Süryani Cemaati için onarım izni yanında “.. Kiliseye gelmeleri için ayinleri gereğince çan çalmayıp tahta çalmalarına kimse tarafından müdahale olunmamasına.. kadim kilisede âyin icrası sırasında Müslüman ahaliyi huzursuz edecek derecede şamata etmeyerek tahta çalmalarına ve kendi hallerinde ayin icralarının önlenmemesi gerektiğine Divan-ı Hümayundan ifade..” kılınmış olması [23] gibi kolaylıklar sağlanmasının cemaatte büyük bir sevinç yaratmış olduğu şüphesizdir. Yunanî ve Milâdî takvimleri bir arada kullanan Süryanilerin minnet duygularıyla dolu [24] büyük sevinçle karşıladıkları 1858 yılındaki bu olayın anısına, 58 tarihine atfen meydan için kullandıkları hususu bir ihtimal olarak düşünülebilir.
Tanzimat ve Islahat Fermanları sonrasında meydana gelen gayrımüslimlerle ilgili gelişmelere çok sıcak bakmasalar da, şehir halkının dil ve kulaklarının, meramı kısa yoldan ifade edecek bu ve benzeri rakamsal ya sözel deyimleri kabule aşina olduğu gözlenmektedir:
Tıpkı, ortak hafızalarında yer alan; 1876/77 Rus Harbi için“93 Harbi” [25]; Birinci Cihan Harbine gönderilen 1899 doğumlu orta okul talebeleri için “15’liler” [26], Urfa’nın düşman işgaline karşı kurulan Müdafaayı Hukuk Cemiyeti için “12’ler”, çok partili döneme geçişteki siyasi hareket için“35’ler”, 1960 darbesindeki hizip için “14’ler”, 12 Mart sonrasındaki Demokratik Parti hareketi için“41’ler” deyimlerinin kullanılmasında olduğu gibi..
Tıpkı, halk tarafından Nimetullah Cami’ine “Ağ Cami”, Hacıyadigâr Cami’ine “Kuttik Cami”, Halilürrahman Cami’ine “Döşeme Camii”, Rızvaniye Cami’ine “Zulmiye Camii”, Hüseyinpaşa Cami’ine “Karameydan Camii”, Hoca Ahmet Cami’ine “Pazar Camii”, İmam Sekkâki Cami’ine “Bıçakçı Camii”, İhlâsiye Cami’ine “Kardeşler Camii”, Kubbemescidi Cami’ine“Abdulvahid’in Tekkesi” denilmesinde olduğu gibi..
Tıpkı, rakamların yer aldığı İkiağız, Üçdirek, Üçkilise,Üçviran Çarmelik, Beşmağara, Sittikale, Yedikuyu, Dokuzkuyu, Kırkmağara, Kırkpınar Seksenviran, ve benzeri mekân adlarında olduğu gibi,“Ellisekiz Meydanı” adının da zaman içerisinde kamusallaşarak ortak hafızaya yerleşmesi ve şehir halkı tarafından benimsenip kullanılmasının bir varsayım olarak değerlendirilebileceğini düşünüyorum [27].
Sonuç Niyetine
Dünyanın birçok yerinde, yüzyılları aşarak günümüze gelebilen ve genellikle çevresindeki dinî binaların kapılarının açıldığı bu tür kadim meydanlar [28] büyük özenle korunmakta, kültür ve turizm faaliyetleri kapsamında içerisinde bulunduğu şehre hem değer katmakta hem de önemli bir turizm geliri sağlamaktadır. Yukarıda ayırt edici bütün özellikleri anlatılan Ellisekiz Meydanı’nın sahip olduğu, cami, kilise, tekke, okul, çeşme, geleneksel evler gibi zengin tarihi mimari ve kültürel değerleriyle emsallerinden çok daha üstün bir yere sahip olduğu tartışmasızdır. Şanlıurfa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun bu meydanla ilgili olarak vermiş olduğu 2010 tarihli tescil kararından sonra (Ek-7), meydanın çevresindeki kültür varlığı mahiyetindeki evlerden başka meydanın bizzat kendisi de yasal koruma altına alınmış olup meydanın tarihî, kültürel, dokusu ve siluetiyle ilgili her türlü mimarî/fizikî proje ya da müdahalenin ancak sıkı bir denetim ve ancak Kurul izniyle gerçekleşebilmesi zorunlu hale gelmiştir. İmar mecburiyetlerinin dışında böylesine önemli bir çifte koruma kalkanına da sahip olan sorumlu kurumların, görüntü kirliliği nedeniyle turistlerin fotoğraf çekmelerinin bile artık mümkün bulunmadığı bu eşsiz tarihî meydanı acil olarak gündemlerine almalıdırlar. Bu düzenlemelerin Kurul Kararı doğrultusunda ve turizmin gereklerine göre yapılması halinde yapacakları hizmet, belki de Göbeklitepe’den sonra Urfa’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne önemli bir kültür varlığı daha eklemesinin yolunu açacaktır.
———————
Dipnotlar:
[1]Arapça devir, dönme anlamlarını içeren Medar kelimesinin Madar’a dönüştüğü eski Urfa’nın hemen her mahallesinde bulunan bir işyerinin adıdır. Madar, Urfa’da kış hazırlıklarından olan bulgur çektirme sürecinin parçası olarak, güneşte karıştırılarak kurutulan buğdayın; yuvarlak bir tekne etrafında dönen gözleri kapatılmış atın döndürdüğü bir mile bağlı değirmen taşıyla buğdayın kepeklerinden ayrıldığı yer olup bu mesleği yapana “Madarcı” denilirdi. Bkz. Bekir Urfalı, “Urfa’da Buğday’ın Kabuğundan Ayrıldığı Yer: Madar..” .ŞURKAV Dergisi, sayı: 43, Sf. 24.
[1]Arapça bilezik anlamına gelen Kâhke sözcüğü, şeklinden dolayı Urfa ve civarında simit çeşitleri için kullanılan genel addır. Evlerden fırınlara kepekli un gönderilerek yaptırılan kâhkeler uzmanlaşmış ‘kâhke fırını’nda pişirilirdi.
[1]Halvetiye Tekkesi’nin meydana bakan cephesinde yer alan çeşme/sebil, Ruha Ayânı ve Rakka Valisi olan Firûz Beğ (ö.1808) tarafından yaptırılmıştır. 1891 yılında Firûz Bey’in yeğeni tarafından yaptırılan onarım dolayısıyla sebil kitâbesi Şeyh Saffet Efendi tarafından yazılmıştır.
[1]Osmanlılar döneminde dokumacılıkla uğraşan esnafa verilen genel ad.
[1]Üzüm, susam vs. ürünlerin sıkılıp suyunun çıkarıldığı işyeri.
[1]Gayrımenkul hukukunda, üzerinde bir şey bulunmayan “Boş arazi” anlamına gelir.
[1]2010 yılında Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu üyeliğim sırasında önerim üzerine sivil mimarlık örnekleriyle çevrili meydan ve sokaklar arasında bulunan “Ellisekiz Meydanı”nın; çevresindeki kültür varlıklarından ayrı olarak, Korunması Gerekli Kültür Varlığı olarak tesciline Kurul tarafından 27.04.2010 tarihinde karar verilmişti.
—————————————————————————————————————————————–
[1]Bu ev ve altındaki dükkânlar mahalle sakinlerinden olan Kemancızade Hüseyin Efendi tarafından satın alınmış, bir zaman sonra dükkânlar eve katılarak ve el değiştirerek kadastroyla yeni malikleri adına “hane” olarak tapuya kaydedilmiştir.
[1]Hacı Bey, 1560 yılında Urfa Sancak Beyliği ve 1574-1576 yıllarında da Rakka Beylerbeyliği yapan şahıs olmalıdır.
[1] Evliya Çelebi’nin 1648 yılında ziyaret ettiği Urfa’da saydığı mahalleler arasında Hacı Gazi Mahallesi diye bir mahalle yoktur. Söz konusu Meydanda Hacıgazi Tekkesi’nin inşasından sonra mahalleye bu adın verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
[1]Dr. Yücel Aktar ve diğer bir kısım tanık, çok sayıda mahalleyi biribirine bağlayan meydanın birçok etkinlikte kullanıldığını, yolların üzerinde olması nedeniyle de gündüzleri gelini almak için “gelin ardına” giden düğün alaylarının ve geceleri damadı gerdeğe götüren toplulukların meydanda mutlaka durup, -kısa bir müzik ve oyun gösterisi anlamında- “fasıl yaptıktan” sonra yollarına devam ettiklerini belirtmişlerdir.
[1]Kapusenler, Katolik Kilisesine bağlı Fransisken tarikatının XVI. yüzyılda kurulmuş olan bir koludur. Yoksul ve münzevî hayatı kutsayıp rahiplerinin mülk sahibi olmalarına izin vermeyen bir tarikattır. Bizdeki eski dervişlerin tarikatlarını temsil eden başlıklar takmaları gibi, kıyafetlerinde sivri başlıklarla kahverengi hırkaları üzerine beyaz bel bağları bulunurdu. Günümüz kafelerinde kahve üzerine ince süt tabakasıyla sunulan bir İtalyan kahve çeşidi olan “Kapuçino”, bu kıyafete benzetmeyle türetilmiştir.
[1]XVI. Yüzyıldan itibaren Keldanî Kilisesi adıyla anılan Hıristiyan Katolik Kilisesi’dir. 1880’li yıllarda oluşmaya başlayan ve ibadetlerini evlerde gizlice yapan Keldanî Cemaati H.1331/M.1915 tarihli Padişah Fermanıyla kilise kurmaları için verilen izinler resmiyet kazanmıştır.
[1]Eski Urfa hamamlarının sahip ya da işleticilerinin büyük çoğunluğunun gayrımüslimler, özellikle Ermeniler olduğu çok sayıda Şer’i Sicil kayıtlarından anlaşılmaktadır.
[1]Mahalleli Osman Abacı, evlerinin karşısında bulunan 11 Nisan İlkokulunda okurken, öğrencilere dağıtılacak süttozu kutularının muhafaza edildiği okulun merdivenle inilen düşük zeminli deposunun duvarında gördüğü hamam kurnasını iyi hatırladığını belirtmiştir.
[1]Hamamların kadınlara ayrılan zamanları için kullanılır.
[1] “Doğdu hamamı”, gelinin ilk doğumunu yaptıktan sonraki 40. günün ertesinde götürüldüğü ve ailenin maddi durumu iyiyse hamamın kapatıldığı hamam töreni. Bkz. Saraç, M.Adil. “Tanıklarıyla Urfaca Urfalıca” Urfa Belediyesi Yayını 2018, sf.326.
[1] “Gelin hamamı”, gelin geldikten 15 gün sonra akrabalar ve dostların davet edildiği yeme içmeli, eğlenceli hamam töreni. Bkz. Saraç, a.g.e. sf. 405. Komşu mahalleli Adil Ünür, olayın muhtemelen bir kadınlar günü meydana geldiğini ifade etmiştir.
[1]Mahalleli Kadri Çetiner, 1900’ler civarında doğmuş bulunan babasının, çocukluğunda Hamamın yerindeki harabede arkadaşlarıyla oyun oynadıklarını anlattığını söylemiştir.
[1]Urfa Şeriye Sicilinin 1887 tarihli 227/2 numaralı defterindeki diğer kararlarla 1870 sonrasına ait defterlerdeki bütün kararlarda bu mevkiin kayıtlardaki Hacıgazi ve Nimetullah Mahallelerinin sınırları içerisinde değerlendirilmiş olduğu açık olduğu halde Belediye tasnifinde mahalle olarak kaydı ve adı yer almayan “Ellisekiz Meydanı” ifadesinin ayrı bir mahalle olarak zikredilmiş olması, insana bu tabirin Süryaniler’e ait bir kullanım olduğu hissini vermektedir.
[1]Hrıstiyanlıkta,Aziz Petrus Hz. İsa’nın havarilerinden biri, Aziz Pavlus ise öğretilerini yaydığı kabul edilen önemli bir azizdir. Saint Peter ve Saint Paul olarak tanınırlar.
[1]Bu kilise, Nimetullah Beg camii ve Hacıgazi Tekkiyesi ve Hacı Yadigâr ve Ömeriye Mescidleri ortasında, M. 9 Mayıs 1859 tarihli Liva Meclisi kararında “büyük kilise olmayub ufacık bir mabedhane” olarak nitelenen veZincirli tabir olunan bir “küçükmabed” idi ve Padişah Fermanıyla verilen onarım izninden sonra genişletilerek büyütülmüştü.
[1] Bu konuda geniş bilgi için bkz. Asoğlu, Dr. İsmail, “Birliktelikten Yol Ayrımına Urfa Kazasında Gayrimüslimler (1880-1910), Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi. Ş. Urfa 2019 sf. 65 vd.
[1]Bu duyguyu yoğunlaştıran bir husus da, 1859 yılında kilisenin onarımı devam ederken Dergezenli Mahallesinde Yusufpaşa Vakfı’na ait boş bir arsanın, “üzerinde İncil kursu ve papazlara ait bir lojman inşa etmek amacıyla” Cemaat mensuplarınca satın alınması (Ek-6) izni olmalıydı.
[1]Doksanüç Harbi, “1877/78 Osmanlı-Rus Savaşı”na halk arasında verilen isimdir.
[1]Onbeşli’ler; Osmanlı İmparatorluğunda 1. Dünya Savaşı’na gönderilen çocuk yaştaki 1315 (1899) doğumlular için yakılan türkülerde geçer. “Hey onbeşli onbeşli..” gibi..
[1]Urfa halkının bu alışkanlığına günümüzde de rastlanmaktadır: Cadde, yapı ya da ya da tesislerin ”24 Metre Yol,” “35 Metre yol,” “500 Yataklı Hastane”, “800 Yataklı Hastane .. şeklinde söylenmesi gibi..
[1]Ellisekiz Meydanı kadar tarihî ve sosyal zenginliğe ve çeşitliliğe sahip bulunmayan ve kapısının açıldığı meydana adını veren mabediyle ünlü Roma’daki Pantheon meydanı bu tür meydanların tipik bir örneğidir.
Urfa’nın şehir ve kültür tarihine dair çok kıymetli bir yazı.
Arşivlerde ciddi emekle ve uzun zaman harcayarak bulduğu bilgileri günümüz Türkçesine bizzat çevirerek hazırladığı bu yazısı için Sayın Akalın’ı kalpten tebrik ediyorum.