Haber Merkezi
19 Mayıs 2024
Yerel Tarihçi, Gazeteci-Yazar Av. Müslüm C. Akalın
Urfa Lisesi’nden bir devre arkadaşım; ailesinin, evlâtlarından olduğu vakıfla ilgili olarak hukukî yardım talebinde bulunduğunda bir davadan daha fazla zaman ve emek harcayacağım bu uğraşın beni Urfa’nın yerel tarihine dair sürpriz bir bilgiye ulaştıracağını bilmiyordum.
Konu, Urfa’da Kurulu “Emir Mencek ibni Abdullah el Melikü’l Eşref”e ait H. 6 Ramazan H.775/M.19 Şubat 1374 tarihli Arapça Vakfiye ile ilgiliydi . (1) Bu Vakfiye; kayıtlara göre o tarihte Memlûkler’in hâkimiyeti altında bulunan Halep’e bağlı Ruha şehrinde Seyyid Celâleddin-i Hüseynî için bir Zaviye bina eden Emir Mencek’in, Zaviye’nin hayatîyetini sürdürmesi için vakfettiği mülkleri ve vakfın şartlarını düzenlemekteydi.
Vakıflar İdaresince çeşitli zamanlarda Mahkemelere gönderilmiş bulunan Vakfiyenin çevirisinde dua faslından sonra Vakfı kuran Emir Mencek’ten; “..Şerefi yüce mevlevî, seyyit, âdil emir, Allah yolunda savaşan, düşmanı gözleyen yiğitlikte arslan gibi öne çıkan, herkesin sığınacak yeri, İslâm ve Müslümanların kılıcının kefili, âlemlerdeki emirlerin meliki, ümmetin ve milletin yardımcısı, memleketleri güçlendiren, fukara ve zayıfların sığınağı, Atabeg (2) sülalesinin muhterem varlığı, İslâm askerinin kumandanı, hükümdar ve sultanların desteği, Emirü’l-müminin’in yardımcısı, cömertlik sahibi Mencek ibni Abdullah” şeklinde bahsedilmektedir.
Vakfiye’de, Memlûk Sultanı hizmetinde Şam’da vezirlik ve nâiblik yapmış olan Emir Mencek’in; çok sayıda mülkü, Ruha şehrinde bina ettiği Zaviye için vakfettiği, bu mülklerin tevliyetini (3) “..İmamların ulusu, faziletli fâkih âlimlerin cömerdi, âli Menâf sülâlesinden, soy ve nesebi temiz seyyitlerden, nakiblerin nakibi.. Seyyit Celâleddin el-Hüseynî el-Vefaî’ye bıraktığı” ve Vakfın, “devirler boyunca ve kuşaktan kuşağa” kaydıyla Seyyid Celâleddin’e ve evlâdına, ondan sonra evlâdının evlâdına ve devam eden nesline ve soyuna şart edildiği yazılıdır.
Vakfiye’ye göre Zaviye; mahallinde, yani Ruha’da “Semmülmevt” (4) namıyla maruf ve meşhur bulunmaktadır . (5) Kapısının biri kuzeye açılan kemerleri, tavanlı odaları ve karşılıklı kapıları ve iki sofa ve bir havuzu, içinde ve dışında “Arz-ı Sevad ” (6) a varıncaya kadar su yolları vardır. Vakfedilen diğer mülkler arasında, Tel Bağdat, Bozüyük, Kubbemescit köyleri, bostanlar, nısıf (7) Hamam, nısıf Değirmen (8), 7 Kayseriye (9) ve içlerindeki dükkânlar bulunmaktadır.
Bu Zaviye, bölgenin Osmanlı hâkimiyetine geçtiği tarihlerde yapılan tahrir kayıtlarında Ruha şehrindeki üçüncü büyük Zaviye olarak nitelenmiştir. Mescidi, medresesi ve imareti bulunan bir külliye halindedir. Gelir kaynakları, başta şehirdeki önemli yapılardan Mencek Hamamı olmak üzere, çok sayıda dükkân; bostanlar, değirmenler, zeminler ve bazı köylerin malikâne hisseleridir. Diğer vakıf akarlarında olduğu gibi bunlar icareye verilmekte, toplanan gelir, Zaviye’nin mescidinde görev yapanlara, mutfak masraflarına ve vakıf idarecilerine sarf edilmektedir. Ayrıca Vâkıfın şartı gereğince, gelirden bazı hisselerin Ayn-ı Halil ve Mevlûd Halil zaviyelerine, Temürboğa Medresesine ve ulemâ, sulehâ ve bazı Seyyidlere tahsis edildiği görülmektedir” (10)
BİRİNCİ BÖLÜM DİPNOTLAR
(1) Bu Vakfiye, 225 sayılı Urfa Şer’iye Sicili’nin Kasım 1882 tarih 3 numarasında Arapça olarak, “ıslâhen, tecdiden ve te’kiden” 1090 H./1679 M. tarihiyle kayıtlıdır.
(2) Memlûkler zamanında saltanat nâibliğinden sonra devletin en yüksek ve nüfuzlu makamı olarak varlığını sürdüren bir makamdı. Meselâ Emîr Mencek bu görevi saltanat nâibliği ile birlikte yürütüyordu. Bkz. Coşkun Alptekin, Atabeg maddesi, Diyanet İslâm Ansiklopedisi, C:4 İstanbul 1991, sf.39.
(3) Tevliyet, vakıf işlerine bakma, velâyet anlamında vakfı yönetme görevi olup, yönetene “mütevelli” denilir.
(4) 1374 tarihli Vakfiye’nin iki yerinde, “mahallinde bu adla meşhur olup bilindiği” belirtilerek zikredilen Zaviyenin adı “Semmü’lmevt”, anlamı ise “ölüm zehri” dir. Sayın Dr. Yasin Taş’ın bu konudaki aktardıklarına göre “Semmü’lmevt”in; (1250-1517) yılları arasında bölgede hüküm süren Memlûk Devleti’nin emirleri tarafından kullanılan lâkaplardan olduğu anlaşılmakla metafor olarak kullanılmış olduğu düşünülebilir.
(5) Şair Nâbi, Hac hatıralarını anlattığı eserinde Halilürrahman Gölü’nü anlatırken, “..Hatırdan çıkmayan o havuzun batı tarafında Cennet görünümlü bir tekke vardır. Bu tekkenin balkonları Şehname tasvirli meclis gibi firûze renkli yaprakları mavi üzerine çekilmiş, kubbenin tepesi altın yaldızlı, kubbeleri gökyüzünün en geniş tabakası olan felek-i esirin altına yetişecek kadar yüksektir. Havuzun çevresi ise Hz. İbrahim ateşe atıldığında ateşin sönerek gül bahçesi olmasından geriye kalan birbirine karışmış ve büyük gölgeli ağaçlar ile süslenmiştir..” dediği bina burası olmalıdır. Bkz. Tuhfet’ül Harameyn, Çev: Mahmut Karakaş, Urfa, 1989, sf. 27-28; Mahmut Karakaş, Urfa’da Tekkeler ve Zaviyeler, Urfa 2022, sf.24. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “Seyyid Mancınık Tekkesi” şeklinde çevrilmiş olan Zaviye, “..fukaraları çoktur, nimetleri seçkin ve halktan herkese minnetsiz bol bol dağıtılır. Şeyhi, temiz, dindar, ermiş, kâmil, mürşid erdir” şeklinde anlatılmaktadır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, İst. 2006, C:3, 1. Kitap, YKY yayını, Sf.204.
(6) Arz-ı Sevad, “Karazemin” demektir. Muhtemelen, bahçelerle dolu bölgenin toprak yapısı nedeniyle, sözü edilen alana bu ad verilmiş olmalıdır. Surların doğu eteklerinden Harrankapısı’nın doğusundaki Bahçelerin içinden geçerek, bugünkü Stadyum’un güneydoğusundan Kazene köyüne doğru uzanan bu alandaki çok sayıda taşınmazın tapu kayıtlarının mevki sütununda halen “Karazemin” yazmaktadır.
(7) “Yarı hisse” anlamına gelen hukuki bir tabirdir.
(8) Evliyâ Çelebi Seyahatnamesinde Urfa’daki un değirmenleri için “bu diyarda benzeri yoktur” nitelemesi yapılırken anlatılan bu değirmen, ‘Pazar Camii Değirmeni’ adıyla anılmıştır: Çelebi, “..Her gün ellişer kile un öğütür, mesiregâh değirmendir” dedikten sonra, kendisinin, değirmenin duvarına celî güzel yazı ile (Âsiyab-ı felek âhir öğüdür dânemizi / Çün gelir nevbetimiz etmese devrân acele) diye yazdığını anlatmaktadır. Evliyâ Çelebi, a.g.e sf.206. Bugünün Haşimiye Meydanı’ndaki Pazar Camii ile Eskici Pazarı arasında bulunan ve çoğu zaman Vakıf Mütevellisi ile kiracıların hukuki ihtilaflar yaşadığı “değirmen” hakkında bilgisine başvurduğum Dr. Cihat Kürkçüoğlu, yıllar önce yapılan bir tadilatla harap haldeki tarihi değirmenin kısmen cami avlusunun doğu kesimine katılıp abdest alma eyvanına, geri kalan kısmının da Eskici Pazarı tarafından dükkânlara dönüştürüldüğünü, ifade etmiştir.
(9) Vakfiye’de, üstü açık yerleri, avluları, odaları, açık ahırları, samanlıkları bulunduğuna işaret edilen Kaysâriyye, atölye, depo ve dükkanlarla avlu şeklinde kurulmuş binalara verilen addır.
(10) Ahmet Nezihi Turan, 16.Yüzyılda Ruha Sancağı, ŞURKAV Yayınları, Urfa 2005, sf. 157.
İKİNCİ VE SON BÖLÜM
Emir Mencek Vakfı hakkında yapılan akademik bir çalışmadaki uzun ve ayrıntılı analizde, Vakfın Memlûk dönemini müteakip pek çok devletin egemenliği altında yaşadıktan sonra Osmanlı İmparatorluğu’na intikal ettiğine ve Osmanlı döneminde yaşayan vakıf evlâdının Şer’i mahkemeye başvurarak ellerindeki vakfiyeyi Şer’i Mahkeme siciline kaydettirmiş olduklarına dikkat çekilmektedir (1).
Yazımızın konusu vakfın kendisi olmayıp, 19 Şubat 1374 tarihli Vakfiye ile kuruluşundan bu yana Urfa şehrinde yaşayıp mütevelli görevini kuşaktan kuşağa sürdüren ve bu haliyle de kayıtlara dayalı olarak “Urfa’nın en eski ailesi” vasfını taşıyan vakıf evlâdının Cumhuriyet dönemine ulaşan izlerini sürmektir.
Vakıflar hukukuna göre, kuşaktan kuşağa, evlâttan evlâda şart edilmiş olan vakıflarda; Evlâd’dan, vakfiyedeki şartları taşıyanlar, yetkili makama başvurup haklarında yapılan inceleme sonucunda aldıkları yetki belgesiyle “mütevelli” görevlerini sürdürüyorlardı. Vakfiye’ye göre, sonraki dönemlerde de mütevellinin vefatı ya da vakfiyede aranan nitelikleri kaybetmesi halinde yerine ilgili makamca Evlâd arasından vakfiyedeki şartları (2) taşıyan başka biri atanıyordu.
17-19 Yüzyıl arasındaki Ruha Hurufat Kayıtlarını inceleyen Enver Karakeçili’nin özgün çalışmasında (3) Emir Mencek Zaviyesi’ndeki çeşitli görevler için yapılan atamalardan söz edilirken “evlâdiyet üzere” ya da “mutasarrıf olan” kaydıyla “Veli ve Ahmed (1697), Seyyid İbrahim (1700), Şeyh Mehmet (1109), Seyyid Sadeddin Halîfe, Seyyid Mehmet, Seyyid İsmail (1730), Seyyid İsmail’in vefatıyla Şeyh Muhammed (1733), Seyyid İbrahim’in vefatıyla Seyyid Celâleddin oğlu Seyyid Hüseyin (1734), Seyyid Halil yerine babası Feyzullah (1742), Feyzullah’ın vefatıyla el-Hac Lütfullah, Emine Hatun, Seyyid Hüseyin, (1755), Şerife Hanım (1759), Hacı Lütfullah’ın vefatıyla oğlu Abdülvahhab Halife (1760), Halil’in vefatıyla Seyyid Abdulkadir (1769), Seyyid Ahmet (1774), Seyyid Hüseyin’in bilâveled vefatıyla biraderi Seyyid Mustafa (1779), Seyyid Ahmet ferağından Seyyid Mehmet (1786), Seyyid Abdülvehhab ferağından karındaşıoğlu Seyyid Lütfullah (1786), Seyyid Lütfullah vefatından Seyyid Abdülvehhab (1788), Seyyid Mehmet’ten boşalan göreve Seyyit Abdullah (1789), Seyyid Mustafa’dan boşalan göreve Seyyid Fazlullah (1799), Seyyit Abdulkadir ferağından Hacı Mehmet oğlu Halil (1805), Seyyid İsmail (1813) Seyyid Hüseyin, Seyyid İbrahim ve Sadeddin’e yenileme (1813) kayıtlarına yer verilmektedir.
Yine aynı çalışmada Emir Mencek Mescidi için yapılan atamalarda da Seyyid Mehmet, Seyyid Mehmet oğlu İbrahim, Seyyid Hasan, Seyyid Mustafa gibi aileye mensup isimlere rastlanmaktadır.
Vakıflar İdaresindeki Şahsiyet Kaydı’na göre de 1732 yılında “Vakfedenin en bilgili ve en yetişkin çocuklarından es-Seyyid Saadeddin” mütevelli görevindedir. Onun ölümü üzerine, yerine vakfedenin yetişkin çocuklarından es-Seyyid Hasan 1745 yılında, onun ölümü üzerine vakfedenin en sâlih ve en yetişkin çocuklarından Şeyh Mustafa Efendi 1773 yılında, onun ölümü üzerine de vakfedenin en yetişkin çocuklarından eş-Şeyh Abdulkadir Halife 1790 yılında mütevelli olmuştur. Şeyh Abdulkadir’in ölümüyle çok uzun süre boş kalan Mütevelli görevine 1891 yılında vakıf evlâdından Bediüzzaman Şeyhizade Hacı Mehmet Sâlih Efendi atanmıştır (4) . Hacı Sâlih Efendi’nin vefatıyla (5) , müracaatı üzerine bacısı Vadha Hanım (6), onun vefatı üzerine de 1919 yılında diğer bacısı Esma Hanım “Mütevelliye” görevini yüklenmiştir. Esma Hanım’ın ölümüyle Mütevelli görevinin uzun süre boş kalması üzerine Vakıf, Vakıflar İdare Meclisinin 20.01.1935 tarihli kararıyla mazbut vakıflar (7)arasına alınmış, vakfın yönetimi ise vakıf evlâdından Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçmiştir.
Emir Mencek Vakfı; Milâdî 1374 senesinde Seyyit Celâleddin el-Hüseynî el-Vefâî ve evlâdına vakıf ve şart edilmiştir. Vakfiye, Vakıf evrakı, Hurufat Defterleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Şer’i Mahkeme Sicilleri, Akademik çalışmalar ve T.C Mahkeme Kararları ile nüfus kayıtlarında, 1934 yılı itibarıyla vakfın evlâtları olarak Bediüzzaman Şeyhi M. Emin Efendi’nin çocukları aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır.
I.Bediüzzaman Şeyhizade Hacı Mehmed Salih Efendi, M. Emin oğlu. Evlâdı:
1.M. Emin (Önen) (8), 2. Abdulkadir (Önen)(9) , 3. Hafize (Yetkin), 4. Güverhan, 5. Behiye (Nimetoğlu), 6. Naciye (Kara)
II.Vadha, M.Emin kızı. Evlâdı:
1.Hafız Osman (Akçimen) 2. Ali (Akçimen) 3. Adile
III.Esma, M. Emin kızı. Evlâdı:
1.Hacı Bakır
IV.Hatice, M.Emin kızı. Evlâdı:
1. Bakır, 2. Hacı Ömer, 3. Zahide, 4. Mekkiye
Bu liste aynı zamanda, Emir Mencek Vakfiyesi’nin düzenlendiği Milâdî 1374 tarihinden bu yana, 650 yılı aşkın bir süredir Urfa’da doğup yaşadıkları kayıtlara dayalı olarak tespit edilmiş olan Urfa’nın bu en eski ailesinin, kayıtlar izlenerek tespit edilen fertlerini göstermektedir.
İKİNCİ BÖLÜM DİPNOTLAR
(1) Ekinci/Polat;Memlûklüler’den Osmanlı’ya Mencek Bin Abdullah Vakfı, Vakfiye’ye Göre Ruha ve Ruha’da Vefâîlik ” -Bir Ömür Urfa- A.Cihat Kürkçüoğlu Armağanı” Ankara, 2022 sf. 18-53.
(2)Vakıflarda, vakfedenin mütevelli olabilmek için şart koştuğu ehliyet, liyâkat, yetişkinlik, ahlâkî sorunları bulunmama, sâlih olma.. gibi şartlardır.
(3)Bediüzzaman, “zamanının emsali, örneği olmayanı” anlamında bir deyim olup, Mütevelli Mehmed Salih için kullanılan “Bediüzzaman Şeyhizade” ifadesine 1880 yılından sonraki kayıtlarda rastlanmaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivinde, Vakfın Hastane yapımı için verdiği arsayla ilgili olarak yapılan bir yazışmada ilginç bir şekilde “Urfa’da Emir Mencek nam-ı diğeri Bediüzzaman Mescid ve Zaviyesi Vakfı..” tabiri kullanılmıştır. Bkz. BOA.DH.UMVM.14/13-18, Tarih: H. 2.C.Ahir.1335/26 Mart 1917. Bu Zaviye için -muhtemelen olağanüstü hürmet sözcükleriyle anılan Seyyid Celâleddin’den dolayı- Bediüzzaman adının da kullanıldığını gösteren bu ifade, onun soyundan gelen aile mensupları için kullanılan “Bediüzzaman Şeyhizade” ifadesini açıklamada yardımcı olabilir.
(4) Urfa’da vâki’ tevliyet ve gallesi evlâdiyete meşrût Emîr Mencek vakfının mütevellîsi Urfa’nın Tuzeken Mahallesi sâkinlerinden Bedîüzzaman Şeyhizâde Hâcı Mehmed Sâlih Efendi ibn-i Emîn.. 14 Şevval 1315/8 Mart 1898, UŞS 216/1 No:513; UŞS 217/1, No:206. Her ne kadar bu kayıtta Hacı Salih’in 1891 yılında Mütevelli olduğu yazıyorsa da 210 numaralı Urfa Şer’iye Sicili’nin 192 numarasında kayıtlı 1876 M. tarihli kararından M. Emin oğlu Mehmed Salih’in daha önceleri Mütevelli olduğu anlaşılmaktadır.
(5) Bediüzzaman Hacı Salih Efendi’nin ilk eşi Halil kızı Fatma Hanım’dan; Hafıza, Cevher, Emine ve Naciye adlı kızları olmuştur. Bunlardan Hafıza Hanım, Halvetî Dergâhı Postnişini ve Urfa Mebusu olan Şeyh Saffet Efendi’nin eşi ve Ord. Prof. Suut Kemal Yetkin’in annesidir. Ömrünün sonlarına doğru Hacı Salih Efendi’nin Abdullah kızı Rukiye Hanım’la evlenmesi üzerine ilk eşi Fatma, kızlarıyla birlikte Tuzeken Mahallesi’ndeki evlerinden ‘güvegisi’ Şeyh Saffet Efendi’nin Hacı Gazi Mahallesinin 1 numarasında kayıtlı hanesine taşınmışlardır. Tuzeken Mahallesi’nin 2 numaralı evinde Rukiye Hanım’dan Mehmet Emin ve Abdulkadir adlı çocukları doğan Hacı Salih Efendi 9 Eylül 1900 tarihinde vefat ettiğinde büyük oğlu Mehmet Emin 8 yaşındaydı, küçük oğlu Abdulkadir ise yeni doğmuştu ve bu nedenle de Şer’i Mahkeme bu küçük çocuklara anneleri Rukiye’nin babası Abdullah’ı vasi olarak tayin etmişti. Bkz. UŞS 217/1 No: 211, 225.
(6) Vadha Hanım’ın başvurusu: “..Vakfın mütevellisi bulunan Seyyid Celâleddin Hazretleri’nin evlâd-ı evlâd ve soyundan ve neslinden ve mezkûr mahalle sâkinlerinden erkarındaşım Mehmed Emîn oğlu Bedîüzzamân Şeyhizâde Hâcı Sâlih Efendi’nin vefâtıyla yeri açık ve gereken hizmetler boş kalmağla ehliyetim tahakkuk eylediği hâlde yerine mezkûr vakfın işlerini ve muhasebesini görmeye şer’i hükümlere göre ve vâkıfın şartı gereği benim tevliyete nasb ve ta’yînimle tarafıma bir kıt’a tevliyyet hüccetinin verilmesi talebimdir.”: UŞS 217/1, No:218, 23 Cemaziyelevvel 1318 /18 Eylül 1900; Vadha Hanım, talebi üzerine atandığı görevi sırasında, Dergezenli Mahallesi Kehrizbaşı mevkiindeki Vakfa ait 7060 m2’lik arsa için, “tebaayı şahaneye ve memleket şerefine ve masrafı Belediyeden sarfla, Belediyeye mülk olmak üzere mükemmel bir Hastane ihdası için” dönemin Urfa Belediye Reisi Siverekli Ali Efendi’yle sözleşme yapmıştır: UŞS 215, No: 559. Sözü edilen Hastane çok uzun yıllar Urfa Devlet Hastanesi olarak kullanılıp Karakoyun deresinin kuzeyinde zarif mimarîsiyle yıllara meydan okuyan binadır.
Yine, aynı mevkide yaptırılmış olup, baştabip ve mesul müdürü İsviçreli Doktor Andreas Vischer olduğu için halk arasında “İsviçre Hastanesi” olarak anılan Hastane arsasının da 337 m2 si Emir Mencek Vakfına, 840 m2 si Yusufpaşa Vakfına ait iken Şura-yı Devlet görüşüyle, kanunî gerekler yerine getirilmek kaydıyla Sultan Reşat’ın fermanıyla “Deutsche Orient Mission” (DOM)’a tahsis edilmiştir. Bkz: BOA DH.İ. UM. 6 / 2-6, Tarih: 29 Rebiülevvel 1336/13 Ocak 1918.
(7) Mazbut Vakıf, Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilen vakıflardır.
(8) M. Emin Önen (1892-1966), Urfa eğitim tarihinin önemli isimlerinden Salih Önen’in babası; halen Urfa Milletvekili olan Abdulkadir Emin Önen’in büyük babasıdır.
(9) Abdulkadir Önen (1899-1968), ilkokula başladığım “11 Nisan Kurtuluş İlkokulu”nda benim de başöğretmenim olan ve gür siyah kaşları nedeniyle “Karakaş Kadir” adıyla tanınmış olan Cumhuriyet döneminin ünlü başöğretmenlerindendir.