Cihat Kürkçüoğlu
28 Şubat 2018
RAKİP İKİ GRUP HALİNE GELEN İKİ MAHALLE GENÇLERİNİN BİRBİRLERİNE SAPAN TAŞI FIRLATARAK YAPTIKLARI SAVAŞ.
SAVAŞ BAZEN ÖYLE İLERİ BOYUTLARA ULAŞIRDI Kİ MAHALLENİN BÜYÜKLERİ YARDIMA GELİR, FIRLATILAN TAŞLARLA YARALANANLAR OLURDU.
SAPAN, KÜÇÜK BOYUTTAKİ TAŞ VE BENZERİ MALZEMELERİN UZAK MESAFELERE ATILMASINI SAĞLAYAN EL YAPIMI İLKEL BİR FIRLATMA SİLAHI İDİ VE EŞİT UZUNLUKTA İKİ ADET İPİN ORTASINA YERLEŞTİRİLMİŞ BİR BEŞİKTEN OLUŞURDU. SAPAN TAŞI BU BEŞİĞE YERLEŞTİRİLEREK HER İKİ İPİN UCUNDAN TUTULUR VE SAPAN DAİRESEL HAREKETLE SALLANARAK YETERLİ HIZA ULAŞTIĞINDA TUTULAN İKİ İPTEN BİRİ SERBEST BIRAKILIRDI. BU SIRADA SERBEST KALAN TAŞ (MERMİ) DAİRESEL BİR DÖNÜŞ HAREKETİYLE HEDEFE DOĞRU YOL ALIRDI. SAPANIN İPLERİNİN UZATILMASI İLE TAŞIN ELLE ATILANDAN ÇOK DAHA UZAĞA VE DAHA İSABETLİ OLARAK FIRLATILMASI MÜMKÜN OLURDU.
Urfalı ünlü Felsefeci Prof.Dr.Ahmet Aslan, Prof.Dr.J.B.Segal’in “Edessa the Blessed City” adlı eserini Türkçeye çevirdiği kitabının ön sözünde Urfa’daki anıları arasında önemli bir yer tuttuğunu belirttiği Sapan Harbi’ni şu cümlelerle anlatmaktadır:
“Bunlardan biri Bey Kapısı bölgesinde suları çekilmiş Karakoyun Deresi’nin yatağı içinde, aşağı ve yukarı mahalleler arasında yapılan ve zaman zaman hayli vukuatlı, hatta kanlı geçen sapan harplerinin görüntüsüdür.
Küçüklü büyüklü mahalle sakinlerinin evlerinin bir köşesinde en değerli eşya olarak itinayla sakladığı, çeşitli uzunluk ve büyüklükte, farklı renkteki ipliklerin birbirlerine sarılmalarından meydana gelmiş, içine konan taş mermiler atıldığında fıyakalı bir şekilde “şıraak” diye şaklaması için bir ucuna ipek ilave edilmiş, okuyucunun benzerlerini Filistinli çocukların İntifada’da İsrail güçlerine karşı kullanmalarından hatırlayacağı bu sapanları başarılı bir şekilde kullanan Mehmet Ali ve Yusubey gibi sapan kahramanlarının görüntüleri yazarın hafızasında yaşamaya devam etmektedir.
Bu masal kahramanlarının savaşın başlangıcında ortaya çıkmamaları, ağırdan almaları, kendi mahalleleri için savaş kötüye gittiğinde mahallelerini kurtarmaları için kâğıt oynadıkları kahvelerde yanlarına gönderilen ricacılara karşı gösterdikleri ağırbaşlı hoşgörüleri, yerlerinden ağır ağır doğrularak hayranlarının sevinç çığlıkları arasında savaş alanına gelişleri, kendileri için özel olarak imal edilmiş uzun kollu, geniş yuvalı sapanlarını yine ağırbaşlı hareketlerle açmaları, bir ucunu orta parmaklarına geçirmeleri, Karakoyun Deresi’nin sularının yuvarlaklaştırıp beyazlaştırdığı iri patates büyüklüğündeki taşları yerden alıp sapanlarının yuvalarına yerleştirmeleri, vakur hareketlerle nişan alıp düşman saflarının en kritik bölgelerini birbiri ardından ustaca bombardıman etmeleri, bir süre için direnmeye çalışan düşman safları arasında bir noktada başlayan ilk çözülmeler, yavaş yavaş geriye doğru kaçmalar, düşman kumandanları tarafından girişilen her türlü yüreklendirme çabasına rağmen bu kaçışların bir süre sonra kitle halinde bozguna dönüşmesi, bütün bunlar nasıl unutulabilir?
Ahmet Haşim “Melali anlamayan nesle aşina değiliz” demişti. Acaba biz de “Karakoyun Deresi içinde yapılan sapan harplerini ve bu harplerin kahramanlarını tanımayan nesle aşina değiliz” mi desek?”
BİZİM KUŞAK HALK MÜZİĞİ BESTEKÂRLARINDAN DEĞERLİ DOSTUM MERHUM ABDÜLKADİR ALGIN DA, GENÇLERİN EN GÜÇLÜ SİLAHI OLAN SAPANLARINI BELLERİNE DOLAYARAK GEZMELERİNİ BİR TÜRKÜSÜNDE ŞU DİZELERLE ANLATIR:
“Harrankapı’da gezer
Sapanı belden çözer
Bizim oğlan düğünde
Marhama’dan göz eder”.