İbrahim Halil Okuyan
13 Aralık 2017
Yazımıza öncelikle Güneydoğu Anadolu Projesin realize edildiği topraklarda yer alan ve son yıllarda tüm dünyanın ilgisini çeken
Göbekli Tepe Kült merkezi (Yerel özellikler taşıyan dinî törenler.)
Ile giriş yapmak istiyorum.
Mezopotamya’daki en eski tapınaktır.
Göbekli Tepe Şanlıurfa il merkezine 20 km uzaklıkta yer almaktadır.
Bundan yaklaşık 12000 yıl önce, Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bölgede, İnsanlık tarihinin en önemli değişimlerinden biri yaşanmaktaydı.
İnsanoğlu Avcı-Toplayıcı bir yaşam tarzından, Yerleşik hayata, Çiftçi-Üretici düzene geçmek üzereydi.
Binlerce yıl öncesinin avcı toplayıcılarının bu geçiş öneminde, Sandığımız gibi mütevazı ve basit bir yaşam tarzıyla yetinmemiş olduklarını, Aksine, Görkemli bir evre yaşadıklarını Göbekli Tepe’de bize bıraktıkları izlerde görebiliyoruz.
Harran Ovasını kuzeyde
Sınırlayan dağ silsilesinin en yüksek noktasında yer alan,
Topografik özellikleri ile geniş görüş mesafelerine hâkim bir konumda bulunan Göbekli Tepe,
Avcı toplayıcı insanların yarattığı bir kült merkezidir.
Arkeolojik araştırma tarihinde Neolitik dönem (İnsanlık tarihinde, besin üretimi yanında ilk yerleşik toplumların kurulması ile başlayan dönem Neolitik Çağ adıyla anılmaktadır.) için düşünülen modelleri,
Teorileri alt üst eden verileri günümüze ulaştırmaktadır.
Göbekli Tepe kazısı gerçekten insanlık tarihinin yeniden yazılmasını gerektiriyor.
Şöyle bir kıyaslama yapın: Dünyanın en eski tapınağı diye bilinen ve İngiltere’de bulunan Stonehenge’in yapılışı en cömert bir tahminle M.Ö. 3100 yılına gidiyor.
Göbekli Tepe’de bulunan ve bir çeşit ‘tapınak’ olduğu sanılan dikilitaş ve heykellerin ise M.Ö. 10 binli yıllara ait olduğu düşünülmekte.
Dikkat edin, yüzyıllardan değil, bin yıllardan söz ediyoruz!
Eski Yunan ya da Roma’dan söz etmiyoruz.
Onlara daha 7-8 bin yıl var!
Üretime geçiş aşamasına yakın olan son avcı grupların anıtsal mimarilerini ve gelişkin sembolik dünyalarını bu dönem için beklenmedik bir düzeye ulaşmış bir kültürü bize iletmektedir.
Göbekli Tepe, çapı 30m. ye ulaşan yuvarlak ve oval planlı, Sayısı 20 ‘yi bulan yapılardan oluşur.
Bunlardan 6 tanesi kazı sırasında ortaya çıkarılmış, diğerleri jeomanyetik ve georadar yöntemleriyle yapılan ölçümler sonucunda belirlenmiştir.
Bu ölçümlerle elde edilen sonuçlar Göbekli Tepe’nin neredeyse 12000 yıl öncesinde insanoğlu tarafından seçilen ve yaratılan büyük bir buluşma merkezi olduğunu, günlük yaşama yönelik mekânlarla değil,
Törensel amaçlı inşa edilmiş, anıtsal yapılarla kaplı olduğu görüşünü desteklemiştir.
Yuvarlak planlı söz konusu yapıların merkezinde iki tane serbest duran boyu 5 m. yi bulabilen kireçtaşından şekillendirilmiş T biçimli dikilitaşlar bulunmaktadır.
Aynı formda ama daha küçük boyutlu dikilitaşlar ise yapı duvarlarının iç çeperlerine merkez iki dikilitaşa yönlendirilmiş olarak yerleştirilmiştir.
Dikilitaşların üzerlerinde kabartma tekniğinde yapılan hayvan motifleri ve çeşitli soyut semboller bir tür haberleşme sisteminin kalıntılarını,
12000 yıl öncesinin sembolik dünyasını, hafızasını, mesajlarını bugüne ulaştıran bulgulardır.
Göbekli Tepe’nin etkileyici anıtsal buluntuları yetkin bir taş işçiliğini yansıtmakta, Taş üzerinde kabartma tekniğiyle yapılarak aktarılan motiflerin içerik zenginliği ise karmaşık bir düşünsel düzeye ulaşıldığını göstermektedir.
Göbekli Tepe’nin anıtsal yapıları, Onu yapan neolitik dönem insanları tarafından bilinçli olarak doldurulmuş, Bir nevi gömülmüştür.
Bu dönemde hayat tarzlarını da değiştirmeye başlayan son avcılar,
Eski kimliklerini, Avcı yaşamlarında onlar için önemli olan inanışlarını, Sembol dünyalarını tahrip etmeden kapatarak terk etmişlerdir.
Bu nedenle son avcıların buluşma merkezi olan bu eşsiz tapınaklar dağı, Issız, Irak, Sessiz doğal ortamda, Tahrip edilmeden günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Prof. Harald Hauptmann: “Anadolu toprakları medeniyetin beşiği ve sanıldığının aksine tarımla birlikte yerleşik düzene geçişin simgesi olan Neolitik kültür, Akdeniz’de değil, bu topraklarda başladı.” diyor.
Göbekli Tepenin inşa edildiği yıllarda yörede bol olan su ve bitki örtüsü zaman içinde iklim değişikleri ile giderek azalarak bölgenin önemini kayıp etmesine sebep olmuştur.
Fırat ve Dicle Nehirleri yataklarını aşındırarak daha derinlerden akmaya başlamış ve sonuçta bu bölgede yaşam zorlaşmış ve cazibesini kayıp etmiştir.
Bölgenin hemen kuzeyinde yer alan iki adet büyük akarsuyu bu mümbit topraklara akıtmak her zaman bir hayal olarak kalmıştır.
İşte bu topraklarda; 12000 yıl sonra insan elliyle doğayı, tekrardan yaşama uygun hale getirmek için “GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ” geliştirilmiştir.
Kısacası GAP’ın amacı, Yukarı Mezopotamya’ya medeniyeti yeniden getirmektedir.”