Mehmet Göncü
11 Mart 2016
İnsan denilen canlı, düşündüğünü, düşünme yeteneğini
kazandıktan sonra, yaşamındaki en önemli değişimi, saygı görme isteği olmuştur.
Şuurlu bir canlı olmaya başlayan insan, saygı görme
isteğini, pratik şekilde iki uygulamalı yolla elde edebilir.
1- Korkuya bağlı saygı
2- Sevgiye bağlı saygı
Korku, güç ve baskıyla elde edilen saygı, geçici bir
saygıdır. Çünkü, saygıyı gösteren kişi korku ve güç karşısında kendisine bir
zarar geleceği endişesiyle gücü elinde bulundurana içten olmayan bir saygı
gösterir.
Neticede günün birinde gücünü kayıp edecek olan aynı
kişiye karşı artık saygı göstermez.
Bir çoğumuza göre saygı duymak hep başkasından beklenen,
başkasından duyulmayan eylemdir.
Şanlıurfa’da da durum böyledir. Bana saygı duş derken, bunu beklediğimiz
insanlara bizler ne kadar saygı duyuyoruz?
Öte yandan sevgiye bağlı saygı kalıcıdır. Çünkü sevginin
kaynağı sonsuzdur. Büyük düşünürler boşuna dememişler, “Sevgi ipsiz bağlar,
kılıçsız feth eder.”
Ancak sevginin dozunu da iyi ayarlayamazsak, samimiyetle,
lağubalilik birbirine karışır. Örneğin tuzla, şekerin kazara iç içe geçmesi
halinde, ne çaya ve ne de çorbaya konulamayacağı gerçeğinde olduğu gibi.
Kaldı ki; saygı insana özgü bir düşünce ürünüdür. Kişi
saygı gördüğü ve bir başkasına da gösterdiği kadar insandır.
Zira, saygı görmediği ve saygı göstermeyi beceremediği
vakitse, et ve kemiktir ki, et ve kemik ise diğer canlılarda da vardır.
Doğanın bir parçası olan insan, düşündüğünün farkına
vardığı kadar insan, aksi halde et ve kemik olma durumundadır. Bugün için en
yüksek seviyede bile insanoğlunun henüz yüzde yirmilik bir uygarlaşmaya sahip
olduğu, bilimsel gerçeğini düşünürsek, davranışlarımızla günde kaç defa insan,
kaç defa da sadece et ve kemik olduğumuzu samimi bir şekilde sorgulamamız
gerektiğine inanmaktayım.
Gerçekten; insan olmak için sevgiye dayalı saygı görmek
temel koşulsa, o zaman kişi de içten bir şekilde öncelikli olarak insan olmak
üzere, bütün canlılara hatta cansızlara bile sevgiyle yaklaşmalı ve saygı
göstermelidir.
Değerli okuyucularım! ısterseniz Yunus Emre’nin bu konuda
ki nasihatlerinden birini hep beraber tekrarlıyalım.
“Sen sana ne sanırsan
Ayruğa’da onu san
Dört kitabın manası
Budur eğer var ise”
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, engin
gönüllü dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla.