Cüneyt Gökçe
12 Kasım 2015
Çok önemli mesajlar içeren Veda
Hutbesi’nin gözüyle durumumuzu gözden geçirmeye ne dersiniz?
Problemlerimizin çoğunun
iletişimsizlikten kaynaklandığı hepimizin malumudur.
Bir birimizi ‘dinlememe’
hastalığına az-çok çoğumuz yakalanırız.
Oysa konuşanı ciddiyetle dinlemek
saygının ifadesidir.
Zaten, ‘anlama’ niyeti olanının
‘dinleme’ zahmetine katlanması kaçınılmaz bir gerçektir.
Hatta denilebilir ki,
‘dinlenilmesini’ isteyenin öncelikle ‘dinlemeyi’ öğrenmesi icap eder.
İşte Hz. Peygamber, sözlerinin
başında özellikle dinleme lüzumuna dikkat çekerek faniliğin herkes için söz
konusunu vurgulayıp şunları söylüyor:
Ey insanlar!
Sözümü iyi dinleyiniz!
Bilmiyorum, bu seneden sonra sizinle burada belki de bir daha hiç
buluşamayacağım.
İnsan, Allah’ın çok değer
verdiği, yeryüzünde kendisine halife kıldığı, çok saygın olduğunu vurguladığı
bir yaratıktır.
Bu yüzden, Hz. Peygamber hemen bu
konuya değiniyor; can, mal ve namusun önemine dikkat çekerek insana verilen
değeri seslendiriyor; insanın çok değerli bir varlık olduğu ve her bakımdan
koruma altında olduğunu belirterek ‘dokunulmazlığına’ şöyle dikkat çekiyor:
‘İnsanlar!
Bugünleriniz nasıl mukaddes bir
gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl
mukaddes bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle
mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
İnsanın değeri ilahi mesajla
kayıt altına alındığı halde huzur bozucu davranışlara yeltenmek ve cemiyeti
kargaşa ve anarşiye sürüklemek bütün bu ilkelere başkaldırı anlamına gelir.
Hatta huzur bozucu davranışlar
kainatın hukukuna tecavüz etme manasını taşır.
Bu bakımdan Allah Resulü,
sorumluluk bilincini yerleştirmek, toplumsal barış ve huzurun altını çizmek,
verilen öğütleri kavrayıp kavratmak adına şunları vurguluyor:
Ashabım!
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve
bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra
eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayasınız. Bu vasiyetimi
burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse,
burada bulunup doğrudan işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.’
Daha sonra da emanete riayet
etmek gerektiğinin altını çizerek bu konuda herkesin eşit olduğunu belirtiyor.
Dinin emir ve yasakları alanında birilerinin ‘imtiyazlı’ olmasının söz konusu
olamayacağını; hükümlerin herkesi bağladığını ifade ettikten sonra toplumsal
bir sömürü aracı olan faizin yasaklandığını ve bu konunun da herkesi içine
aldığını dile getirerek şunları belirtiyor:
‘Ashabım!
Kimin yanında bir emanet varsa
onu sahibine versin! Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır.
Lakin borcunuzun aslını vermeniz
gerekir.
Ne zulmediniz, ne de zulme
uğrayınız.
Allah’ın emriyle faizcilik artık
yasaktır. Cahiliyeden kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altındadır.
ılk kaldırdığım faiz de Abdülmüttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir.’
Birbirimize değer vermeyi;
birbirimizi sevip saymayı vurgulayan; toplumsal barış ve huzura dikkat çeken;
maddi-manevi her türlü emanete riayet etmek gerektiğini açıklayan ve her türlü sömürü aracını yasaklayan bu
ifadeler ışığında vaziyetimizi gözden geçirmek durumundayız.