Mehmet Göncü
30 Temmuz 2015
Kıymetli okuyucularım, yazımın konu başlığındaki
sözleri rahmetli amcam Hacı Bakır Göncü’den dinlemiştim.
1890 doğumlu olan amcam Bakır, Balkan
muharebelerine, Çanakkale savaşlarına ve de Urfa’nın kurtuluşuna katılmış,
Balkanlarda düşman kurşunu ile yaralanmış, gazi olmuştur. Katılmış olduğu
savaşlarla ilgili birçok hatırası olan bu çok sevdiğim ve saydığım amcam, o
tarihlerde Göncü ailesinin de en yaşlı bir ferdiydi.
Kendisinden yaşam ve savaş hatıralarını dinlemekten
çok hoşlanırdım.
Rahmetli de beni çok sever ve kırmazdı. O nedenle
yeğenleri içerisinde en çok ben hatıralarını bizzat kendisinden dinlemişimdir.
Bir seferinde yazımın konu başlığıyla ilgili olayı
bana şöyle anlatmıştı:
-Çocuktum. Rahmetli babam bir gün bizi Harran’a,
ortaklarımızın ve dayılarımızın yanına misafirliğe götürmüştü. Ben akranım olan çocuklarla oynarken, bir ara
evin hanımlarının iki kazanın içine toprak koyup kaynattıklarını gördüm.
Şaşırmıştım. Rahmetli babama bu durumu sordum. O da bana yarı şaka yarı ciddi;
‘Korkma, bize dayılarımız toprak yedirmezler’ dedi. Ben bu söz üzerine yine
çocuklarla oyuna daldım ve kazanlarda kaynayan toprağı unuttum. Ertesi gün
uyandığımda kazanlardaki suyun kuruduğunu ve toprağın üzerinde bir miktar
‘tuz’un oluştuğunu gözlerimle gördüm.
Bu tuzu, evin hanımları çok dikkatli bir şekilde
toprağın üzerinden sıyırıp bez keselere, yemeklere koymak üzere
dolduruyorlardı”
Sevgili okuyucularım, amcamın anlattığı bu olay
günümüzden en az yüz yıl önceki bir hadisedir. Demek ki o tarihlerde tuz temin
etmenin en pratik yollarından biri de bu
şekildeymiş.
Benim bu olay nedeni ile anlatmak istediğimse çok
farklı bir konudur.
Bildiğiniz gibi Urfa ve Harran yüzmilyonlarca yıl
önce bir tektonik hareket sonucu büyük bir çöküntüye maruz kalmış ve yüzlerce
milyon yıl bu alanlar deniz olarak kalmıştır. Sonra deniz kurumuş ve yine
milyonlarca yıl içerisinde deniz çukuru dolmuş ve bu günkü hale gelmiştir.
Ancak bu dolma aşamasında topraklarımız tuzlanmıştır.
Uzmanlar bu konuyu çok iyi bilirler.
Bu hususta ben şahsi acizanemle olayın bir başka
boyutu konusunda değerli okuyucularımdan istirhamda bulunacağım.
İstirhamım şöyle:
Gelecek nesillere çoraklaşmamış toprakları bırakmak
istiyorsak, aslında tuzlu olan topraklarımıza fazla su verip, tuzlanan taban
suyunu arttırmayalım.
Mutlaka gece sulaması ve yağmurlama veya damlama
sulama sistemine geçmeye özen ve önem verelim.
Ayrıca bir santimetre küp toprağın bin yılda
meydana geldiğinin bilinciyle tarım alanlarına inşaat yapmayalım. Bu konuda
kesinlikle kıraç alanları tercih edelim.
En önemlisi ise, bütün bu saydıklarımın yaşama
geçirilebilmesi için tarım teşkilatlarımızın ve Akademik kuruluşlarımızın
bilimsel öneri ve uyarıları doğrultusunda hareket etmemizle mümkün olacağının
bilincine varalım.
Unutmayalım ki, bizden sonra gelecek olan
çocuklarımız, torunlarımız ve tüm yeni nesiller bu topraklarda yaşayacaktır.
Zira; daha mutlu bir gelecek yeni nesillerin de
hakkıdır.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride,
kahırda önde olan engin gönüllü dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın
sağlıcakla..