İbrahim Halil Okuyan
6 Nisan 2015
Hayatta
muvaffak olmuş insanların geçmişine bakılırsa, bunun normalde çalışmalarına
borçlu oldukları anlaşılır.
Hocalar,
öğretmenler öğrencilerine hep çalışmayı tavsiye etmişlerdir.
Bu
tavsiyeyi hayatlarının her
kademesinde uygulayabilen insanlar başarının zirvesine de çıkabilmişlerdir.
Aslına
bakılırsa ömrün her devresi öğrenme ve öğretme ikileminin etkisinde
ilerlemektedir.
İnsan
en ileri kademede bir görevli de olsa bilgi ve nasihate ihtiyaç duymuş,
çevresinde zaman zaman arif kişileri aramış, onların himmetinden istifade
etmeği düşünmüştür.
İnsanlık
tarihinde her milletten bunun ibret verici örneklerine rastlamak mümkündür.
Öğreticilerin yaklaşımının yanında öğrenicilerin bunlardan yararlanması da
önemlidir.
Bir
öğretmenin örmeğin bir sınıfta söyledikleri bir kulaktan girip öbüründen çıkıp
giderse neye yarar …
Yemeğin
midede hazmı gibi bilgiler de beyinde, dimağda hazmedilebilsin ki, işe yarasın
yoksa zamanın boşuna tüketilmesi herkes için
kayıptan başka bir şey olmaz ve herkese bilhassa memlekete yazık olur.
Olduğumuz
yerde sayar kalırız. Başarıyı ancak çalışanlar ve çalışmayı zihnine nakşedenler
kazanır, değil mi?..
Öğretme
ve öğrenme hayatın her anında geçerli olduğu için her yaşta ve her baştaki
kişilerden de talibi vardır.
Kimse
“Ben artık her şeyi biliyorum, yan gelip
yatayım” diyemez. Dersi kaybedenlerden olur.
Yaşadığımız
zaman ve geçmiş çağlar inceleyenler için bir dershane niteliğindedir.
Öyle
bir dershane ki öğrencileri 7’den 70’e,
70’den 100’ü aşana kadar hâlâ
öğrenmektedirler.
Yoksa
bu sosyal hayat, bu kültür ve medeniyet bir nizama girer, bu keşifler olur
muydu?
Tabi
ki olanlarla insanlık her şeyi halletmiş değildir.
Daha
halledilmesi gereken problemlere bakacak olursak görürüz ki; bizim dünyaya ,
dünyanın bize daha çoook ihtiyacı var.
Öyleyse
“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın
ölecekmiş gibi ahiret için” çalışmaya devam edelim.
Kendimiz
için, evlatlarımız, torunlarımız için,
insanlık için yeni şeyler bulmağa gayret edelim.
Dünyayı
bozuculardan, yıkıcılardan, çevreyi kahredicilerden olmayalım .
Her
milletten ve her makamdan insanlar kendi güçlerinden başka arif kişilerin
öğütlerinden de istifade ederek doğru yolu bulup selâmetle yollarına devam ettirmişlerdir.
Hindistan evliyalarından Nizamüddin-i Evliya zamanın hükümdarlarından Hüsrev
Han’a yazdığı bir mektupta Hakan’ı şöyle irşad ediyordu:
“Bedenin
azâlarını koruyup sıhhatli olmalarını temin ettikten sonra, ıslâmiyetin
beğenmediği her şeyden sakınmalı, harâm ve mekrûhlara asla yanaşmamalıdır.
Allahü teâlâ, her şeyi kıymetli yaratmıştır. Ama bir şeyi en kıymetli
yaratmıştır. O da vakittir. Bunun için vakti en iyi şekilde değerlendirmeye
çalışmalı, en kıymetli şeyi âhiret
saadetini elde etmekte kullanmalıdır. Her an geçip gitmekte olan bu kıymetli
ömrü ganîmet bilmeli, zamanı boş ve uygunsuz şeyler ile geçirmemelidir. Bir iş
yaparken, istihâre ve istişare etmeli, bilenlere danışmalıdır. Bir iş yaparken,
kalbinde inşirâh açılma, genişleme, rahatlık bulunmazsa, o işi yapmamalı, vazgeçmelidir. Kalbinde
rahatlık bulunmadan yapılan işin neticesinin daima sıkıntı olacağını iyi düşünmelidir…”
Şüphesiz
bütün nasihatlerin kaynağı Peygamberimiz (s.a.v) efendimiz ve O’nun yolunu
takip edenlerdir.
O’nun
yoluna girip ipine sarılabilseydik, ışığını alabilenlerden olsaydık dünyada Müslümanlar hiç bu halde kalırlar
mıydı?.