Fuat Rastgeldi
17 Şubat 2015
1959
yılında evimiz Su Meydanı Kadıoğlu Camii yanındaydı. Şimdi ismi Meslek Lisesi olan okulun orta
kısmına yaya gidip geliyordum. Bir gün sabah okula giderken, bugünkü Belediye
binamızın resmi otoparkı olan yerde bir kalabalık gördüm. Seher vakti bir adamı
asmışlardı. Bir sehpa üzerinde 3 ağaç, ağaca bağlı yağlı kendir, kendirin
ucundaki ilmikte bir erkek cesedi sallanıyordu. Dili yandan 3-4 santim çıkmış
ve ısırmıştı. Üzerine beyaz zubun gibi bir şey giydirilmişti. Göğsünde A4 kağıdı büyüklüğünde üzeri yazılı
bir sayfa asılıydı. Birinin asıldığını duyan Urfalılar ta Kalaboynu
mahallesinden (En uzak mahalle) kadın-erkek çoluk-çocuk darağacında asılan
adamı görmeye geliyorlardı.
Nasıl
olsa ölecek…
Korkunç
bir manzaraydı. O günkü çocuk psikolojiyle çok korktum. Böyle bir suç
işlemeyeceğime söz verdim. Bu adamı niye astılar dedim. Zaten belli bir yaşa
gelince Azrail canını alacak, nasıl olsa bir gün Allah’ın rahmetine kavuşacak.
Hem adam öldürmek cinayetse bu kanunu yapanlar, karar verenler, tatbik edenler
ve sandalyeye tekme vuran da cinayet işliyor” dedim.
60
yaşımı geçtikten sonra bu fikirlerim değişti. Bu Medeni ceza kanunları bize
hafif kalıyor. Toplum günden güne bozuluyor. Suçlar cezasız kalınca suç
işleyenler çoğalıyor. Cezaevleri kapasiteleri üzerinde dolu. Adalet tam
sağlanmadığından kan davaları, töre cinayetleri, soygun vs. cinayetler
çoğalıyor.
Çok
defa mağdur taraflar Avukat tutacak imkânları olmadığından veya para alarak,
araya hatır konularak ya da korkutuldukları için ifadelerini tam olarak
veremiyorlar. Bazen ifadelerini
değiştiriyorlar.
Cinayet
işleyenler cezaevine girip çıktıktan sonra diploma almış gibi etiket
kazanıyorlar. Baba, kabadayı olup racon kesiyorlar.
TV’ler
Arena meydanı gibi
Televizyon
dizileri bu günün arenası gibi. Karşısına geçip şiddet, dehşet seyrediyoruz.
Çok kişi bundan zevk alıyor. Bilgisayar oyunlarında insan öldürme normal gibi
gösteriliyor.
Eski
sinema filmlerinde suç işleyen cezasını çekerdi. Şimdi ise tabanca, bıçak ve
öldürücü aletlerle insanlar katlediliyor.
Polis, Jandarma, Adliye yokmuş imajı veriliyor. Bunu seyreden çocuklar
da psikolojisi bozuk olarak büyüyorlar. İnsan öldürmeyi normal karşılıyorlar.
Toplumumuzda
cinayet olayları günden güne çoğalıyor. Cinayeti işleyen biri biliyor ki suçu
cezasız kalacak. Yakalandığı zaman dahi etrafındakileri, basını tehdit
edebiliyor. Nedeni: Nasıl olsa Rüçhan affı, Özal indirimi, iyi hal durumu,
hafifletici sebepler olacak, Adına da kader mahkûmu diyecekler. En ağır suçta
dahi 3-5 yıl sonra salıverilecekler.
En
mağduru Kadınlar
Gücü
yeten yetene. Bu güç yetme durumunda en çok mağdur olan kadınlar. Fiziki
durumları erkeğe nazaran zayıf. Boşanmış olmasına rağmen başka bir erkekle
beraberliğinde eski
kocası tarafından öldürülüyor. Adına da namus cinayeti deniliyor. Cinayeti işleyen kendini haklı
gösteriyor. Cinayetsiz gün geçmiyor. Son
olarak Türkiye’yi yasa boğan Mersin’deki üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın
seks objesi olarak görülmesi nedeniyle öldürülmesi bütün Türkiye’yi yasa boğdu.
Bu
cinayetlerin önlenmesi gayet basit.
TBMM’sinden bir kanun çıkarılır. Bu kanun resmi gazetede yayınlandığı
günden sonra ‘Kasıtlı insan öldürmenin cezası idamdır ‘ denilir. Mahkemesi de
birkaç ay içerisinde bitirilir. Büyüklerimizin dediği gibi: “Sallandıracaksın
iki adamı bak sonrası gelir mi?”
60
yaşından sonra idam görüşüm değişti. İnsan nasıl olsa ölüyor. Suçlu olanları
besleyip, Allah’ın ölümünü beklemektense idam ederek adaletin sağlanması ve
örnek olması bakımından faydalı olacağı kanaatine vardım.
Tarih
boyunca yapılan kanunlarda, Şeriat kanunlarında, kutsal kitaplarda adam
öldürmenin cezası idam olarak gösteriliyor. Birçok devlette halen uygulanmakta.
Eğer Türkiye’de uygulanmaya başlanırsa her yıl yüzlerce kadın, masum, bilgili
insanlar ölümden kurtulur. 3-5 cani ruhlu kişi idam edilerek yüzlerce sevilen
güzel insanın hayatı kurtulur. Ta ki toplumumuzun altyapısı düzelene dek İdam
cezası uygulanmalıdır.