Ömer Elçi
9 Temmuz 2014
Çevrenizde “Ben Bilirim” diyen bir çok insanla karşılaşmışsınızdır
Mutsuzlukların, umutsuzlukların kökeninde “Ben bilirimcilerin” toplumda gereğinden fazla oluşu yatmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğunun çöküş yıllarından itibaren parası, pulu, aşireti, sopası, entrikası olup,bilgisi, görgüsü, ufku, vizyonu, ülke ve insan sevgisi, kendisine saygısı olmayanları kendimize temsilci olarak seçmeye,yönetici olarak atamaya, aday göstermeye başladıktan itibaren umutsuzluk, devlet işlerinde karmaşalık, rüşvet, entrika alevlenmeye başladı.
Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş savaşını ülke insanları ile kazanıp; Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurduktan sonra bir nebze azalan “ben bilirimcilerin” sayısı 1940’lı yıllardan itibaren yeniden çoğalmaya başladı.
Her şeyi bildiğini sanan fakat her işi dönüşümsüz hatalara dönüştürenler siyasete girmeye başlayınca; 1950li yıllardan itibaren ise Türkiye gizliden gizliye yabancılara peşkeş çekilmeye, geleceği ipotek altına alınmaya başladı.
Bu gün Türkiye’nin geleceği ABD ve AB güdümünde. İzinsiz adım atılamıyor, izinsiz petrol çıkarılamıyor.
Mustafa Kemal Atatürk ülkenin içine sürüklendiği “balığın baştan koktuğunu”, “ Pınarın baştan bulanıklaştığını ” savunmasına rağmen kokan ve bulanan insanlara “Nutuk” da seslenmiş olsa da duyan kim, uyanan kim, ülke ve insan sevgisini özden, içten yaşayan kim…
Balık kokmuş, su bulanmış; bulandırılmış ve bulandırılmaya devam ediliyor…
Kokanlar, kokutanlar, bulandıranlar, bulananlar mı?
“Ben bilirim ” demelerine rağmen aslında hiçbir şey bilmeyenler …
*
Anne ve babalarda da dünyaya gelmesine vesile oldukları çocuklarının yaşamını “Ben bilirim” diyerek çoğunlukla mahvedebilmekteler …
Okul, meslek seçimi, evlilik,yaşamın çeşitli evrelerindeki “ben bilirim” yaklaşımları…
Anne, baba olmak iş, evlilik, yaşam seçimini de doğurmak, doğurtmak olarak algılanmakta…
Yaşamı yaşamak isteyen bireyin söz hakkı olamaz.
Anne, baba, aile büyükleri, ağabey, abla yaşamı, kendini algılamaya, anlamaya çalışan birey üzerinde psikolojik, geleneksel baskıları uygulamaya başlarlar.
Kendi egoları her şeydir.
Hele Urfa gibi geleneklerin, göreneklerin, ataerkil açmazların açmazında yaşıyor iseniz vay halinize, vay yaşamınıza…
“Ben bilirim” yaklaşımından bir türlü vazgeçmeyenlere düşünce ve davranışlarının yanlış olduğunu, olabileceğini söylediğinizde ise çoğunlukla tehditle, nahoş olmayan davranışlarla da karşılaşma olasılığınız yüksektir.
Zaman diliminde “ben bilirim” alışkanlıklarından vazgeçmeyenlerin bazı olaylara zeytinyağı misali ” kader“ demesi pişkinliği ise tuz biberdir…
Yaşamı kendi gözleriyle, duygularıyla yaşatmak isteyen ve “Ben bilirim” derken aslında “hiçbir şey bilmeyen” bireylerle yaşamak zorundaysanız, zaman diliminde akrepleşebilirsiniz….
Yaşamı ve insana özgü güzellikleri yaşamak, yaşatmak, mutlu olmak, çevrenizdeki bireylerin mutluluğuna mutluluk katmak istiyorsanız “Ben bilirim” demeden önce defalarca düşünün….
Her bireyin yaşamını, geleceğini planlama olgusu kendisine aittir…
“Ben bilirim” zırvalarından, alışkanlıklarından vazgeçmeyenlerle yaşamamanız ve yönetilmemeniz dileğiyle; uzun, güzel, mutlu ve sağlıklı yaşayın.