Mehmet Göncü
28 Mayıs 2014
Normal
0
21
false
false
false
MicrosoftInternetExplorer4
Kıymetli
okuyucularım, bildiğiniz gibi ilimiz Şanlıurfa’da, Halil-lul Rahman, yani bir
Balıklıgöl külliyesi var. Bu gölün etrafında tarihe tanıklık etmiş muhteşem ve
aynı zamanda tavaf edilen önemli bazı kutsal yapılar, makam ve mekânlar var. Bu
nedenle Urfa’ya gelen tüm yerli ve yabancı turistler bu mekânları ve
Balıklıgölü gezmeden gitmezler.
Sevgili
okuyucularım, bildiğiniz gibi bu gölün içerisinde kutsal sayılan sazan türü bir
balık çeşidi yaşamaktadır.
Aslında
bu balıklar mevcut göl suyunun içinde bulunan, gözle görülmeyen planktan
dediğimiz canlılarla beslenirler.
Bu
olay doğal bir beslenmedir. Cenabı Allah (cc) bazı balıkların rızkını böyle
taktir etmiştir.
Örneğin;
yeryüzündeki en büyük canlı olan otuz ton ağırlığındaki (Giri) balinada bu
şekilde, suda yaşayan, gözle görülmeyecek kadar ufak planktonlarla beslenir.
Hal böyle iken biz isterseniz gelelim yazımızın konu başlığına.
Gerçekten
Balıklıgöl’de yaşayan balıklara hiç yem atılmazsa balıklar çok daha sağlıklı
olurlar ve bu günlerde olduğu gibi rahatsız olmazlar.
Çok
iyi hatırlıyorum; çocukluk ve gençlik yıllarımızda, yani bundan elli-altmış yıl
önce biz balıklara hiç yem atmazdık. Bazen annemizin evde haşladığı nohutları
götürür, balıklara atardık.
Şimdi
ise her tarafta suni yem satılıyor.
Aziz
okuyucularım, ben bu işin uzmanı değilim. Bu konunun uzmanları bu suni yemlerin
suyun oksijen yapısını bozup, bozmadığını, balıkların biyolojik beslenme
yapılarını etkileyip, etkilemediğini belirleyen bir rapor hazırlayıp versinler.
O
zaman ilgili ve görevli kimseler de bu rapora göre gerekli önlemleri alsınlar.
Bazen
eski günleri düşünüyorum.
Balıklarla
birlikte yüzdüğümüz ve o balıkları doğal hoşlanmış nohutlarla beslediğimiz
günleri gerçekten çok çok özlüyorum.
Dürüst
ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan engin gönüllü
dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla.