Mehmet Göncü
5 Aralık 2012
Bireyleri ve toplumları başarıya götüren, onları zengin müreffeh ve huzurlu kılan nedenlerden biri belki de en önemlisi özgüvendir.
Öz güveni oluşturan önemli etkenler arasında, bireylerin ve toplumların ekonomik ve kültürel zenginliklerini sayabiliriz.
Ancak benim bugün ele alacağım konu; abartılı özgüvenin yanlış ve hatta zararlı olduğuna dairdir.
Bundan bir müddet evvel tanıdığım birinin abartılı özgüveninin topluma ve ailesine nasıl olumsuz bir şekilde yansıdığına tanık oldum.
Bu tanıdığım, bütün okulları birincilikle bitirmiş iyi bir meslek sahibi olmuş bir kişiydi. İyi bir insandı ama gel gör ki abartılı özgüveni başına iş açtı.
Şoför ehliyeti vardı ama uzun yolculuk deneyimi yoktu. Ama kendine çok güveniyordu. Deneyimli kişilerin uyarılarına kulak asmadı ve uzun yola çıktı.
Sonuç; “Hüsran”
Büyük İskender’i 33 yaşında ölümün kucağına atan şeyde abartılı özgüveni olmuştur.
İskender Mısır’ı işgal ettiğinde, o zamanlar “TEB” dininin başrahibi “Siva vadisinde İskender’e; “Sen tanrı Ammon’un oğlusun” demiş. İşte İskender tanrı oğlu olmanın Mitolojik gücüne inanarak, dünyayı fetih etmeye kalkmış. Örneğin savaş tekniklerine aykırı olarak atıyla tek başına Pers kralı Üçüncü Dara’nın savaş arabasına saldırmış, Hindistan’da da Raca’nın filine yanında kimse olmadan mızrak atmış ve en sonunda da Babil’de 6 şişe şarap içerek alkol zehirlenmesinden ölmüştür. Kendisini uyaranlara da, “Bana bir şey olmaz. Ben tanrı Ammon’un oğluyum” demiştir.
Günümüzde ve Urfamızda tedbiri elden bırakıp, abartılı bir özgüvenle gücünü aşan işlere girip, başarısızlıklarla sonuçlanan perişanlıkları, iflasları, dağılan aileleri gördükçe; yeni nesillere özgüvenle abartılı özgüven arasındaki farkı iyi, hem de çok iyi bir şekilde anlatmamız gerekiyor.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla…