Deniz Güney
27 Ağustos 2012
Kendi yaşadığım şehirde her zaman yabancı bir turist gibi dolaşmayı tercih ettim.
Çünkü bana göre mesele nasıl gezdiğimiz değil, nereleri gezdiğimdir.
Kimi zaman Urfa’nın koşuşturmacısıydı hedefsiz yolculuklarıma eşlik eden, kimi zaman Harran’da çatlak elleriyle boyundan büyük koyunları süren kız çocuğu ile gün batımına yandığım anlarımdı.
Kimi zaman yaşadığım şehrin kuytu köşesindeki bir kahvede nefeslenip, kalenin yokuşlarına yaslandım. Kimi zamanda hemen herkesin akın akın koştuğu Balıklıgöl’de bir mağara cafenin mütevazı ev sahipliğine sığındım.
Size tuhaf gelebilir ama ben, doğduğum topraklar da şehri keşfetmenin en iyi yolunun önce o şehre yabancılaşmaktan geçtiğine inandım.
Urfa’yı yabancı bir turist kadar bile tanıyamadığımıza şahit oldum.
Yıllardır Urfa’da yaşadığı halde vazgeçtim taaa Halfeti’de Rumkale’yi görmeyenlerden ya da Şuayp şehrine ulaşamayanlardan.
Ama bir kerecik olsun Haleplibahçe’deki Amazon Kadınlarını anlatan mozaikleri ya da arkeolojik kazılara göre dünyanın en eski tapınağının bulunduğu Göbeklitepe’yi ziyaret etmeyen Urfalılar olduğunu biliyorum.
Urfalı olup da Kale’ye çıkmayanları, Urfalı olup da bu şehri koklamayanları gördüm.
Mesela bir keresinde Urfa doğumlu olduğu her halinden belli olan biri bana Göbeklitepe’ye nasıl giderim diye sordu.
Şaşırdım ve bu soru ile Urfa’yı yabancı bir turist kadar bile tanıyamadığımızı fark ettim.
Bütün bunlardan sonra size çok söyleyecek sözüm yok.
Size söyleyebileceğim tek sözüm var.
Urfalı olup da Göbeklitepe’ye, Şuayp Şehrine yada ne bileyim Hanal-el Bağrur’a nasıl gideceğinizi bilmiyorsanız.
Bence sorun bir turiste, o size nasıl gidileceğinizi anlatır…