Remzi Mızrah
22 Ağustos 2012
“……….. Kafayı kitap okumaya alıştırmak, parmakları piyano çalmaya alıştırmaktan kolay değildir. Ona göre yetişmek, ona göre hazırlanmak lazım gelirdi. Okumak bir kitaptan alınan elemanlarla, kendine manevi bir dünya yapmak, onun içinde tek başına yaşayabilmek demektir.
Bu ta çocukluktan başlayan uzun alışkanlıklar ve egzersizler neticesidir” Ünlü yazarımız Reşat Nuri Güntekin okuma alışkanlığını bu şekilde ifade etmiş.
Teknolojik gelişmeler sonucu hayatımızın en ince detayına kadar nüfuz edip birçok alışkanlığımızı değiştiren ve birçok kavramın içini boşaltıp gereksiz gibi gösteren bilgisayar, en çok ta kitap ve basılı yayınlarla olan ilişkimize, zaten yeterli olmayan okuma alışkanlığımıza zarar verdi. Durum böyle olsa bile okumanın önemine inanan biri olarak hala kitaptan edineceğimiz sonsuz bilgi ve deneyimlerin toplumsal gelişmede bize büyük katkı sağlayacağını. bu nedenle de okuma eylemi ve bu eylemin somut göstergesi olan okuma alışkanlığı üzerinde önemle durmak gerektiği ve bu yöndeki çalışmaların sistemli bir şekilde sürdürülmesinin önem arz ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Her ne kadar bilgi teknolojisindeki gelişmelerin kitap ve kütüphaneyi gereksiz kıldığı bir çok çevrede söylense de bu saptamaların çokta isabetli olmadığını söylemek yanlış olmasa gerek.
Okuma veya diğer bir deyişle okuma eylemi basit anlamıyla bir öğrenme biçimidir. Öğrencinin kendi kendine öğrenmesinin yolunu açar. Diğer bir deyişle sık sık bahsedilen “öğrenmeyi öğrenme” yönteminin de temel anahtarı temel materyali kitap ve okumadır.
İnsanlar okuma faaliyetiyle öğrenmekte, dilini ve kişiliğini okuma sonucunda aldığı bilgilerle sistematik olarak geliştirmektedir. Daha gelişmiş olarak okuma şöyle ifade edilebilir; aklın gelişmesine büyük katkı yapan düzeyli ve zihinsel bir işlemler bütünü. Beynimizi ve düşünme yeteneğimizi geliştirmek okumayla mümkün olmaktadır. Çünkü nasıl ki acıkan bir mideyi doyurmanın yolu yemek yemekten geçiyorsa, aklımızı ve kişiliğimizi geliştirmenin yolu da kitap okumaktan geçmektedir.
Okuma alışkanlığı ise; yoğun ve sürekli olarak gerçekleştirilen okuma faaliyetleri ve uzun süreli bir çabadan sonra oluşan bir davranıştır. Yani okumayı ödün verilmeyecek bir davranış olarak bir ihtiyaç olarak algılama yetisinin kazanılmasıdır.
Okuma alışkanlığı, çocukluk, gençlik ve yetişkinlik olmak üzere hayatın her döneminde kazanılabilir. Tek olmazsa olmaz koşul; bu çabaların bilinçli ve sürdürülebilir şekilde devam ettirilmesidir. Yani ailede bunun temeli atılmalı, öğretim döneminde bu çabalar sistematik olarak sürdürülmelidir.
Toplumumuzda okuma alışkanlığının kazanılması ve devam ettirilmesinde bireyin yetiştiği aile ortamı ve toplumsal yaşantısından kaynaklanan çeşitli zorluklar vardır. Bunların son dönemlerde en etkin olanı yukarıda bahsettiğimiz gibi internet ve teknolojik araçların okuma alışkanlığına yaptığı olumsuz etkidir. Bunun yanında, Bireyleri okumaya yöneltecek, küçük yaşta kitapla tanışmasını sağlayacak aile kitaplığı, okuyan bir model(anne, baba) ve yakın bir çevrenin olmamasıdır. Şanlıurfa’da okuyan eli kitaplı anne baba örneği bir elin parmaklarını geçmez.
Alım gücü düşük olan Şanlıurfa’da kitap ve okuma daha temel bir ihtiyaç haline gelmemiştir. Temel ihtiyacımız haline gelen sigaranın en ucuzuna günde 1-2 YTL ayırabilen insanlarımız, kitabı ve gazeteyi hala para ayıracak bir ihtiyaç olarak görmemektedir. Temel okuryazarlık oranı çok düşük olan, büyük bir oranda kız çocuğunun okula gönderilmediği bir şehirde okuma alışkanlığı oranı da doğal olarak düşük olacaktır.
Yaygın eğitimin dinamiği olan halk kütüphaneleri bu konuda eksik kalmaktadır.
Formal eğitim döneminde, öğrenciler yeterli bir kütüphane eğitimi almamaktadırlar. Bugün herhangi bir halk kütüphanesini veya kendi okulunun kütüphanesini görmeyen binlerce öğrenci sayılabilir. Sonuç olarak ünlü yazarımız Reşat Nuri Güntekininde dediği gibi okuma alışkanlığı uzun çabalar sonucunda kazanılmaktadır. Ve çokta kolay bir süreç değildir. Ona göre hazırlanmak ona göre çalışmak ve bu faaliyetleri aileden başlatmak çok önemlidir. Boşuna dememişler “Ağaç Yaşken eğilir” diye.