İbrahim Halil Okuyan
13 Ekim 2011
İkinci Hikâyem “Sevgiyle ve Kaybetmekle” ilgili.
Hayatımın erken bir döneminde neyi sevdiğimi bulduğum için şanslıydım.
Woz (Steve Wozniak) ve ben Apple‘ı 20 yaşındayken ailemin garajında kurduk.
Çok yoğun çalıştık ve 10 sene sonra Apple garajdaki iki kişiden,
4000 çalışanı olan 2 Milyar dolarlık bir Şirkete dönüşmüştü.
En nadide ürünümüz Macintosh’u piyasaya sürdüğümüzde ben 30 yaşına yeni basmıştım.
Ardından kovuldum
Kendi kurduğunuz bir şirketten nasıl kovulabilirsiniz?
Şöyle: Apple büyük bir şirket haline geldiği için biz de şirketi benimle birlikte yönetebilecek, yetenekli olduğuna inandığım birini işe aldık ve ilk sene işler iyi gitti.
Fakat daha sonra, geleceğe yönelik görüşlerimiz farklılık göstermeye başladı ve bir noktada koptu.
Bu noktada yönetim kurulumuz onun tarafında yer aldı.
Sonuçta 30 yaşında dışarıda kalmıştım.
Hem de herkesin gözü önünde.
Hayatımın odak noktası olan şey bir anda yok olmuştu,
Bu büyük bir yıkımdı.
O zaman farkına varmamıştım ama Apple’dan kovulmak başıma gelebilecek en iyi şey olmuştu.
Başarılı olmanın ağırlığı yeniden başlamanın hafifliğiyle yer değiştirmişti,
Hiçbir şey hakkında eskisi kadar emin değildim.
Hayatımın en yaratıcı dönemine girmek üzere özgürleşmiştim.
Sonraki beş sene NeXT adında bir şirket kurdum,
Pixar adında başka bir şirket,
Ve eşim olacak inanılmaz kadına aşık olmuştum.
Pixar’da dünyanın ilk bilgisayar animasyon filmi Toy Story‘yi yarattık ve şu an dünyanın en başarılı animasyon stüdyosuyuz.
İnanılmaz olaylar zincirinden sonra,
Apple NeXT’i satın aldı,
Ben Apple’a döndüm ve Apple’ın yenilenmesinin kalbinde NeXT’te geliştirdiğimiz teknoloji yatıyor.
Ve Laurence ile harika bir aile kurduk.
Apple’dan kovulmamış olsaydım bunların hiçbirinin olmayacağından son derece eminim.
Tadı çok kötü bir ilaçtı, ama sanırım hastanın da buna ihtiyacı vardı.
Bazen hayat kafanıza bir tuğlayla vurur.
Sakın inancınızı kaybetmeyin.
Devam etmeme sebep olan şeyin yaptığım işe olan aşkım olduğuna ikna olmuş durumdayım.
Neyi sevdiğinizi bulmanız gerek.
Ve bu aşklarınız için geçerli olduğu gibi işiniz için de geçerlidir.
İşiniz hayatınızın büyük bir kısmını kaplayacak ve gerçek anlamda tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmanızdır.
Ve harika bir iş yapmanın tek yolu ise yaptığınızı sevmenizden geçer.
Henüz bulamadıysanız, aramaya devam edin.
Durulmayın.
Tüm gönül meseleleri gibi, onu bulduğunuz zaman anlayacaksınız.
Ve her büyük ilişki gibi, seneler geçtikçe daha da güzelleşecek.
Yani bulana kadar devam edin.
Yılmayın.
Üçüncü hikâyem “Ölüm” hakkında.
On yedi yaşındayken, şöyle bir şey okumuştum:
“Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın.”
Bu cümle beni çok etkilemişti ve o günden bu yana, yani 33 yıldır,
Her sabah aynaya bakıp, kendi kendime hep şunu sordum:
“Eğer bugün hayatının son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağın şeyleri yapmak ister miydim?”
Uzun süre art arda, “Hayır,” yanıtını verdiğimde,
Bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım.
İnsanın kısa süre içinde öleceğini bilmesi,
Yaşantısına damga vuracak kararlar vermesi açısından büyük önem taşır.
Çünkü her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları – tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir, yalnızca ölümdür önemli olan.
Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır.
Zaten çıplak ve savunmasızsın
Yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir neden yok.
Bir yıl kadar önce bana kanser teşhisi kondu.
Sabah 7.30 da girdiğim ultrasonda pankreastaki tümör bariz bir şekilde görünüyordu.
Bense pankreasın ne olduğunu bile bilmiyordum.
Doktorlar bu tip bir kanserin tedavisinin neredeyse imkânsız olduğunu ve üç ila altı aydan fazla yaşamayı beklemememi söylediler.
Bu, çocuklarınıza ilerideki 10 yıl içinde söyleyeceklerinizi birkaç ay içinde söylemeye çalışmak demekti.
Bu, aileniz rahatı için gerekli her şeyin kısa zamanda yapılması demekti.
Bu veda etmek demekti.
Bütün gün o teşhisle yaşadım.
Akşama doğru biyopsi yapıldı, boğazımdan bir endoskop soktular, mide ve bağırsaklarımdan geçerek bir iğneyle pankreasımdaki tümörden birkaç hücre aldılar.
Ben narkozla uyutulmuştum, fakat eşimin söylediğine göre doktorlar alınan hücreleri mikroskobun altına koyduklarında sevinç çığlıkları attığını söyledi.
Benim kanserim ameliyatla tedavi edilebilecek bir türdenmiş. Ameliyat oldum ve şimdi iyileştim.
Beni ölüme en çok yaklaştıran olay budur ve umarım uzun yıllar boyunca bir daha bu denli yaklaşmam.
Bu deneyimi yaşamış biri olarak diyebilirim ki ölüm faydalı fakat sadece entelektüel bir kavramdır.
Hiç kimse ölmek istemez.
Cennete gitmek isteyenler bile, oraya gitmek uğruna ölümü göze almak istemezler.
Oysa ölüm hepimizin ortak sonu.
Şimdiye dek hiç kimse ölümden kaçamamıştır.
Bunun böyle de olması gerekir, çünkü ölüm hayatın en güzel icatlarından birisi.
Hayat’ın değişim ajanı.
Yenilere yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi.
Şu an için yeni sizsiniz, ama günün birinde, üstelik pek yakında siz de eskiyecek ve aradan çıkarılacaksınız.
Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm, ama gerçek bu.
Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın.
Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın.
Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin.
Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun.
Kalbiniz ve Sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler.
Bunun dışındaki her şey ikinci planda.
Gençliğimde, bizim neslin kutsal dergilerinden biri sayılan,
The Whole Earth Catalog adında inanılmaz bir yayın vardı.
Menlo Park yakınlarında yaşayan Steward Brand adında biri tarafından şiirsel bir tarzla kaleme alınmıştı.
Size anlattığım bu olay,
1960’lardan kalma,
Masa üstü bilgisayarlardan ve bilgisayar destekli yayınlardan önce,
Yani bu dergi daktilolar,
Makaslar ve polaroid kameraların yardımıyla yapılmıştı.
Google ortaya çıkmadan 35 yıl önce, dergi formatında bir Google gibiydi:
İdealistti, anlaşılır bilgiler ve harika görüşlerle doluydu.
Stewart ve ekibi bunun birçok baskısını yayımladılar ve dergi miadını doldurduğunda son bir baskı yaptılar.
1970’lerin ortalarıydı, o zamanlar sizin yaşlarınızdaydım.
Son baskının arka kapağında, sabahın erken saatlerinde çekilmiş bir yol fotoğrafı vardı,
Hani her maceracının kendini otostop çekerken bulabileceği yollardan biri.
Fotoğrafın altında şu sözler yer alıyordu:
“Aç Kalın, Budala Kalın (Stay Hungry, Stay Foolish).”
Aramızdan ayrılırken bize verdikleri veda mesajları buydu.
Aç Kalın, Budala Kalın.
Kendim için hep bunu diledim.
Ve şimdi, sizin için de aynı dilekte bulunuyorum:
Aç Kalın, Budala Kalın.
Hepinize çok teşekkür ederim.”
Steve Jobs.
Macworld’de verdiği “Stevenote” başlıklı panellerde içeriğine kavuşan ancak Mottosu (yaşam felsefesi anlamında kullanılan bir deyim ve bu felsefeyi temsil eden kelime ya da cümle, İlke, Düstur) Stanford Üniversitesi Yaptıgı yukarıdaki konuşmasındaki “Aç kal, Budala Kal” cümlesi ile ifade edilen felsefede Jobs girişimcilere ilham kaynağı oldu.
Jobs girişimcilere tokluk bilmeyen sürekli bir “Arayış” ve “Deli Cesareti” öğütlüyordu.
Diğer yandan “Yenilik” kavramının içeriğini değiştirerek Jobs temel eğilimleri altüst etti.
Çünkü Jobs’a göre “Yeni”, tasarımsal olarak da yaratılabilirdi. Girişimcilik dünyasının ismini “İnovasyon” olarak koyduğu kelimenin somutlaşması da Jobs’un ürünlerinde anlaşıldı.
Jobs, yaşamı felsefesi ile bilişim ve teknoloji dünyasında ismi kendi iş serüveninden alınan “Garaj Çocukları” adlı bir kuşak yaratarak veda etti.
Saygılarımla
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
09.10.11 Şanlıurfa