İbrahim Halil Okuyan
10 Ekim 2011
Kaliforniyalı çift Paul ve Clara Jobs’a evlatlık verildi..
Steve Jobs, 70’lerde ilk kişisel bilgisayarı yapan, Daha sonra bu bilgisayara mause’u (fare) ekleyen Ve 80’lerin ortalarında da Macintosh adı verilen o harika icadın altına imzasını atan kişiydi.
Apple Şirketini, 1976’da arkadaşı Steve Wozniak ile kurdu.
Jobs, iPhone, iPod ve iPad gibi cihazlar başta olmak üzere Apple’ın geliştirdiği pek çok ürünün arkasındaki beyin olarak tanınıyordu.
Jobs’un en önemli başarısı ise 2007’de piyasaya sürülen iPhone olarak gösteriliyor.
Piyasa değerinin 351 milyar dolar olduğu tahmin edilen Apple, dünyanın en büyük teknoloji şirketi.
Sadece petrol şirketi Exxon Mobil’in değeri Apple’ınkinden daha fazla.
Apple ilk kurulduğu zamanlar bir Elma çeşidinin adı olan “Macintosh” ismiyle anılıyordu.
Daha sonra Steve Jobs İncil’de yer alan Adem ile Havva’daki elmayı kullanmaya başladı.
“Isırılmış Elma” İsaac Newton veya Alan Turing ile ilgili olduğu düşünülen logodur. Apple‘ın ilk logosunda ünlü fizikçi İsaac Newton elma ağacının altında oturmaktadır.
Ünlü fizikçinin elma ağacının altında oturma hikâyesi yer çekimini buluşu ile ilgilidir.
Daha sonradan değiştirilen ısırılmış şekildeki elma olan logosunun ise bilgisayar içinde önemli bir isim olan matematikçi Alan Turing’e adandığını düşünülmektedir.
Çünkü Alan Turing içine zehir enjekte ettiği bir elmayı ısırarak intihar etmiştir.
Steve Jobs gibi,
Genç yaşından itibaren sürekli çalışan,
Düşünen ve üreten insanların başarı hikâyeleri,
Kendisinden sonra gelecek olan genç nesillere ışık tutacak niteliktedir.
Jobs ve benzeri vasıftaki insanların,
Tecrübelerini ve bilgilerini kendilerinden sonra gelecek insanlarla paylaşması ve onlara başarıya nasıl gidileceğinin yollarını göstermesi,
Bu insanları bir kat daha “Değerli ve Saygı Değer” kılmaktadır.
Onun, genç yaşta kansere yakalandığı halde yılmadan ve ürkmeden mücadele etmesi ve doktorların kısa bir süre biçmelerine rağmen yedi yıl kadar yaşaması dahi insanların hayata nasıl bakması gerektiğini göstermesi açısından dikkati şayandır.
İcatçı olduğu kadar Jobs,
Silikon Vadisi’nin felsefi rotasını da çizen figürlerden biriydi.
“Farklı Düşünme, Yaratıcı Düşünce, Yaratıcı Tasarım.”
İşte Apple Macintoch ve iPod’un yaratıcısı Steven Paul Jobs‘un başarısındaki anahtar kavramlar.
“Liderle Takipçiyi Birbirinden Ayıran En Önemli özellik yenilikçiliktir.” (İnnovation) diyor Jobs.
Yakalandığı kanserden dolayı ölümle burun buruna gelince
“Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın” deyişini yaşamının da parolası yapmış.
Steve Jobs “Aç Kal, Budala Kal” diyor gençlere.
Başarı ve tükenişi uç noktalarda yaşamış biri olarak gerekirse Dünyanın sana sunduklarından vazgeç,
Hatta okula bile gitmeyebilirsin ancak asla maceracı ruhundan taviz verme önerisinde bulunuyor.
”Yüreğinin ve sezgilerinin sesini dinle; onlar seni yanıltmaz.
Neyi sevdiğini bul.”
Âşık olacağın, büyük bir tutkuyla inanacağın işin sana zaten istediğin başarıları getirecek.
Mükemmellik,
Yenilik,
Yaratıcık ve kolay kullanıma yönelik tasarıma olan tutkusunun yanında astığı astık,
Kırıcı ve çok direkt olan iletişim ve yönetim tarzından dolayı
“Ya Çok Sevilen, Ya da Nefret Edilen” bir dahi Steve Jobs.
Çok etkileyici bir konuşması var Stanford mezunlarına.
Daha önce okuma şansınız olduysa önemli değil, bir kez daha okuyun.
Siyah cübbenin altında kot pantolon ve sandaletleriyle Steve Jobs.
Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde konuşuyor.
Tarih, 12 Haziran 2005.
Yer, Stanford Stadyumu; 4.662 mezun, 23.000 izleyici.
“Bugün dünyanın en iyi üniversitelerinden birinin diploma töreninde sizlerle birlikte olmaktan onur duyuyorum.
Ben üniversiteden hiç mezun olmadım.
Doğruyu söylemek gerekirse, mezuniyete en yaklaştığım an da bu an!
Sizlere hayatımla ilgili üç hikâye anlatacağım.
Hepsi bu.
Büyütülecek bir şey değil.
Sadece üç hikâye.
İlki “Noktaları Birleştirmekle” ilgili.
İlk 6 aydan sonra Reed Üniversitesinde derslere girmeyi bıraktım, ancak gerçek anlamda okulu bırakana kadar bir 18 ay kadar daha okulda kaldım.
Okulu neden bıraktım?
Olay ben doğmadan başlamıştı.
Biyolojik annem genç, evlenmemiş bir üniversite mezunuydu ve beni evlatlık vermeye karar vermişti.
Beni üniversite mezunu bir çiftin evlatlık almasını çok istiyordu, sonunda da bir avukat ve karısı tarafından alınmam için her şey hazırdı.
Tek sorun, ben ortaya çıktıktan sonra, beni evlat edinecek çiftin esasında bir kız çocuğu istediklerini anlamış olmalarıydı.
Bir gece yarısı, bekleme listesinde olan müstakbel aileme bir telefon geldi:
“Elimizde beklenmedik bir erkek bebek var, onu istiyor musunuz?”. Onlar da “Tabii ki” diye yanıtladılar.
Biyolojik annem, annemin üniversiteyi, babamın ise liseyi bile bitirmemiş olduğunu öğrendiğinde evlatlık verme işlemini tamamlayacak son kâğıtları imzalamayı reddetti.
Ancak birkaç ay sonra, ailemin beni üniversiteye yollayacaklarına dair söz verdikten sonra ikna oldu.
Ve 17 sene sonra üniversiteye başladım ama saf bir şekilde neredeyse Stanford kadar pahalı bir okul seçtim ve emekçi ailemin bütün birikimleri benim okul parama gidiyordu.
Altı ay sonra, buna değmeyeceğini fark ettim.
Hayatımla ilgili ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu ve üniversitenin de bunu bulmam için bana nasıl fayda sağlayacağını çözememiştim.
Ve orada durmuş ailemin hayat boyu biriktirdiği parayı harcıyordum.. Sonuçta okulu bırakmaya ve her şeyin yoluna gireceğine inanmaya karar verdim.
O zaman çok korkutucu gelmişti ama geriye dönüp baktığımda hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri olduğunu görüyorum.
Okulu bıraktığım an, zorunlu fakat gereksiz olan ve ilgimi çekmeyen tüm dersleri almama gerek kalmamıştı.
Böylece sadece bana ilginç gözüken derslere girebilecektim.
Bu aslında hiç de romantik bir durum değildi.
Yurt odam olmadığından arkadaşlarımın odalarında yerde yatıyor,
Kola şişelerinin 5 sentlik depozitolarıyla yemek alıyor,
Her pazar akşamı güzel bir yemek yemek için
Çok güzeldi.
Merakım ve sezgilerim sayesinde içine düştüğüm çoğu şey daha sonra benim için paha biçilmez deneyimlere dönüştü.
Bir örnek vereyim: O zamanlar Reed Üniversitesi muhtemelen ülkedeki en iyi kaligrafi dersini veriyordu.
Kampüsteki her poster, çekmecelerdeki her etiket, çok güzel şekilde elle kaligre edilmişti.
Okulu bırakmış olduğum ve zorunlu dersleri almak zorunda olmadığım için kaligrafi dersi alıp nasıl yapıldığını öğrenmeye karar verdim.
Serif ve san serif yazı karakterleri, değişik harf kombinasyonları arasındaki boşluğu ayarlama ve harika bir tipografiyi harika yapanın ne olduğu hakkında çok şey öğrendim.
Çok güzeldi; tarihsel ve sanatsal olarak o kadar inceydi ki bilim hiçbir şekilde bunu yakalayamazdı ve ben bunu muhteşem buldum.
Bunların hayatımda pratik bir uygulama bulma olasılığı yoktu.
Ama on sene sonra,
İlk Macintosh’u tasarlarken, bir anda aklıma geliverdi.
Bunların hepsini Mac’te kullandık.
Mac güzel bir tipografiye sahip ilk bilgisayardı
Eğer o derse hiç girmemiş olsaydım, Mac hiç çok yönlü yazı karakterlerine veya boşlukları doğru orantıda kullanan fontlara sahip olmayacaktı.
Windows da Mac’ten kopyaladığına göre,
Hiçbir kişisel bilgisayarın bunlara sahip olmayacağı muhtemeldir.
Okulu bırakmamış olsaydım, o kaligrafi dersine girmemiş olacaktım,
Ve kişisel bilgisayarlar şu an sahip oldukları o harika tipografiye sahip olamayabileceklerdi.
Tabii ki üniversitedeyken noktaları ileriye bakarak birleştirmek imkânsızdı.
Fakat on sene sonra geriye dönüp baktığımda her şey çok ama çok berraktı.
Tekrar söylüyorum, noktaları ileriye bakarak birleştiremezsiniz; Onları sadece geriye baktığınızda birleştirebilirsiniz.
Noktaların gelecekte bir şekilde birleşeceğine inanmanız gerekiyor. Bir şeye güvenmelisiniz; Tanrıya, Cesaretinize, Kaderinize, Hayata, Karmaya, Herhangi bir şeye.
Bu yaklaşım beni hiçbir zaman yolda bırakmadığı gibi hayatımı da bütünüyle değiştirdi.
Devam edecek…
Saygılarımla
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
09.Ekim.2011 Şanlıurfa