İbrahim Halil Okuyan
6 Haziran 2011
Seçimler için yapılan konuşmalara bakınca insana gına geliyor
Ve bizdekinin demokrasi olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor.
Ne beklerdik Liderlerden:
İktidar partisi yaptıklarını ve yapacaklarını anlatsın,
Muhalefet partisi iktidarın icraatındaki kendilerine göre Yanlışlıkları ve kendi doğrularını anlatsınlar.
Halkta bunları dinleyerek bir karar versin.
Ama olmadı artık önümüzdeki seçimlere bakacağız.
Kavga ve küfürlerle geçen ve halkı geren bir seçim süreci oldu.
Birde bu seçimden sonra o küfürler savuran insanların,
TBMM ‘de oturup “Ortak Akıl” üretip yeni Sivil Anayasa yapmalarını umacağız.(!)
Sanal kalabalıklar haber oluyor.
Gazeteler mitingler hakkında “Abuk Subuk” rakamlar veriyor.
Ismarlama Anketler havalarda uçuyor.
Partilerin mitinglerindeki kalabalıktan bize ne,
Anketlerden bize ne,
Kasetlerden bize ne,
Herkes kendi çapında bir değerlendirme yapacak ve oyunu kullanacak sonuçta.
O yüzden başka bir konu ile bir deyimle ilgili yazımız.
Uzun yıllar tahsil görmüş, İlim öğrenmiş kişiler hakkında kullanılan “Mürekkep Yalamış” deyimi nereden geliyor?
Yazımız bununla ilgili.
Bu deyim bize matbaadan evvelki zamanların elyazması kitapları ve hattatları yahut zanaatkârların yadigârıdır.
Osmanlı Devleti zamanında Kâğıthanelerde elde edilen kâğıtlar kırışık olurmuş,
Bazı görevliler bu kâğıtları cam ve midye kabuğu gibi
Materyaller aracılığıyla düzeltir ve Aharcılara yollarlarmış.
Aharcılar kâğıda bir iki karışım sürerek kâğıdın “Aharlı Kâğıt” (kuşe kâğıdı gibi) olmasını sağlarmış.
Aharlı kâğıtların üzerine yazılan yazılar parmağınızı ıslatarak silinebilir veya değiştirilebilir olduğu için devlet yazışmalarında değil de, mekteplerde kullanılırmış.
Mektep öğrencileri kâğıda yanlış bir şey yazdıklarında ve/veya kâğıdı temizleyip yeniden kullanmak istediklerinde parmaklarının ucunu yalar sonrada kâğıdı temizlerlermiş
Kitap kurtlarının pek sevdiği Aher, aslında suyu görünce hemen erir.
Aherlerin bu özelliğinden dolayı eski zamanların hattatları yahut kopya usulü kitap çoğaltan zanaatkârları bir hata yaptıkları vakit onu silmek için (mürekkep silgisi henüz icat edilmemiştir) serçe parmaklarının ucunu ağızlarında ıslatıp hatalı harf veya kelimenin üzerine sürerler,
Böylece zemindeki Aher dağılır ve Aherle birlikte hata da kendiliğinden kaybolup gidermiş.
Bazen bütün bir cümlenin silinmesi gerektiğinde aynı işlemi tekrarlamak gerekir,
Hattatın serçe parmağına gelen mürekkep ister istemez diline geçer,
Böylece hattat mürekkebi yalamış olur.
Mürekkep “Bezir İs”inden hazırlandığı için suda çözülmesi tabidir.
Bu yüzden el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmez.
Ancak kitap henüz yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yarar,
Gerek divitlerin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek,
Gerekse sayfaya küçük bir tırfil yahut imla koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış.
Bu durumda da dillerinin mürekkep olması,
Yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır.
Sonuçta eskiler,
Bir insanın yaladığı mürekkep miktarca ilminin ziyadeleştiğini varsayarlar
Ve okuma yazma bilenlerin pek az olduğu çağlarda azıcık da olsa “Mürekkep Yalamış” olmayı toplum içinde saygı alameti olarak alırlarmış.
Bunlar geçmişte kalmış şimdilerde,
“İlim Yapmak” pek hesaba alınır bir değer olmaktan çıktı artık.
Para her kapıyı açan bir araç artık.
Artık Paralı olanlar ve Siyasetçi olanlar toplumun seçkin sınıfı.
İlim Adamların en gözde olduğu günleri görmek dileğiyle.
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
6.Haziran.2011 İstanbul