Ceylan Pala Karadağ
4 Mayıs 2011
Dün basında yer alan “Eşim tecavüz etti, hamile kaldım” diyen İzmir’li genç kadının kürtajla bebeğini aldırmak istediği ve fakat kendisine şiddet uyguladığını ileri sürdüğü kocasının rızası olmadığından bahisle doktorların çocuğu almadıkları, bu nedenle İzmir barosunca kendisine atanan avukat aracılığıyla mahkemeden izin alınması talebinde bulunulduğu …” (http://www.haber3.com/kurtajla-bebegi-alin-yoksa..-807697h.htm) şeklinde yer alan haberi sanıyorum pek çoğumuz okumuşuzdur. Bu haberin akabinde kürtaj(çocuk aldırma) meselesi üzerine biraz durma gereği hissettim.
Kürtaj kelime olarak, döl yatağının içini kazıyıp cenini alma işi anlamına gelmektedir(http://www.turkcebilgi.com/k%C3%BCrtaj/sozluk). Kulağa oldukça ürkütücü gelen bu eylemin tıbbi, dini, sosyolojik ve hatta psikolojik boyutları olduğu gibi elbette hukuki bir boyutu da bulunmaktadır. Ben burada olguyu hukuki boyutlarıyla ele almaya çalışacağım.
Yürürlükte olan 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunumuzun 99. Maddesi bu hususu “Çocuk Düşürtme” başlığı altında ele almıştır. Söz konusu maddenin birinci fıkrasında “Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”denmektedir. Burada hukuken geçerli rızası olmayan gebe bir kadının, kendi rızası dışında, çocuğunun düşürtülmesinin hapis cezası ile neticelenecek bir suç oluşturacağı belirtilmiştir. Peki kadının rızası olduğu hallerde çocuk düşürtme(kürtaj)ın bir sınırı var mıdır? Evet tabiî ki vardır. Bu süre on gebelik haftası ile sınırlandırılmıştır. Ancak yine bu rıza da kayıtsız şartsız annenin hür iradesine bağlı bir rıza değildir. Annenin evli/bekar/küçük/vesayet altında olup olmamasına göre olmasına göre ayrım yapılmıştır. Reşit, mümeyyiz ve bekar bir gebe kadın, kendi rızası ile, tıbbi olarak da bir sakınca yok ise, on haftaya kadar gebeliği sona erdirme imkanına sahiptir. 2827 Sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’a göre “…müdahale, gebe kadının iznine,küçüklerde küçüğün rızası ile velinin iznine, vesayet altında bulunup da reşit veya mümeyyiz olmayan kişilerde reşit olmayan kişinin ve vasinin rızası ile birlikte sulh hakiminin izin vermesine bağlıdır.” Denmektedir. Bir sonra ki fıkrada da bu kişilerin evli olması durumunda eşin de rıza şartı olduğu vurgulanmaktadır. Yani anne evli ise bu kararı kendi başına alamaz. Bu takdirde kocasının da rızası gerekecektir.
Yürürlükteki mevzuata göre Gebelik süresi, on haftadan fazla ise gebelik, ancak, annenin hayatını tehdit ettiği veya edeceği veya vesair tıbbi hasarlara yol açacağı durumlarda doğum ve kadın hastalıkları uzmanı ve ilgili daldan bir uzmanın objektif bulgulara dayanan gerekçeli raporları ile sona erdirilebilecektir. Eğer tıbbi bir zorunluluk yok ise, böyle bir durumda rızayı gösteren kadın da, bu çocuğu alan kişiler de suç işlemiş sayılacak ve cezalandırılacaklardır.
Yine ayrıca kürtaj fiili kadına bedeni veya ruhsal bir zarar vermişse veya ölümüne neden olmuşsa sorumlular hakkında yine hapis cezası öngörülmektedir.
Şartlar gerçekleşse bile bu fiili gerçekleştirecek doktor alanında yetkili bir doktor olmak zorundadır. Söz gelimi bir kulak burun boğaz doktoru bu eylemi gerçekleştiremez!
Bunların yanı sıra TCK 100. Maddesinde gebelik süresi on haftayı geçen bir kadının kendi isteğiyle çocuğunu düşürmesi halinde (söz gelimi çocuğu düşürmek için kasti olarak damdan, yüksek bir yerden atlayan, ilaç içen vs) gebe kadın hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmaktadır.
Peki ya kadın mağdursa? Böyle bir durumda, yani kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, (söz gelimi tecavüze uğradıysa) süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir. Bu madde fıkrası tartışılmaktadır. Tartışmalardan biri evli kadınların da kocaları tarafından tecavüze uğradıkları durumlarda bu maddeden yararlanabilinip yararlanamayacakları. Diğeri ise yirmi haftalık bir bebeği aldırmanın tıbbi ve dini boyutu. Çünkü yirmi haftalık bir bebek artık neredeyse bütün uzuvlarıyla vardır.
Peki evli olup da istemediği bir gebelik yaşayan ve kocasının tecavüzüne uğradığını ileri süren bir kadının (söz konusu haberde olduğu gibi) yapabileceği bir şey yok mudur? Kanaatimce böyle bir durumda İzmir’deki meslektaşımın izlediği yol yerindedir. Kocanın izni olmasa bile mahkemenin olayın şartlarını değerlendirip kürtaja izin kararı vermesi durumunda gebelik sona erdirilebilecektir. Yine, Eğer kadının ileri sürdüğü tecavüz olayı ispatlanırsa, belgelenirse böyle bir durumda artık kocanın rızası gerekmemelidir. Çünkü mevcut kanunlarımıza göre tecavüz suçunun faili eş de olabilmektedir. Bu durumda kadının tek başına rızası hem de 20 haftaya kadar yeterli olabilmelidir.
Prensip olarak kürtaj fikrine pek sıcak bakmayan biri olarak, her somut olayın kendine has özellikleri olduğunu bildiğimden her somut olayda şartlara göre meselenin değerlendirilmesi gerektiğini de düşünmekte, ve toplumda bu tür olaylarla karşılaştığımızda ön yargılarımızdan sıyrılarak meseleyi hukuki yönleriyle ve vicdanımızla beraber düşünmemiz gerektiğine inananlardanım.
Saygılarımla.