İbrahim Halil Okuyan
23 Mart 2011
Şeker ekmek olur mu·?
“Ger şekerler olsa şekl-i kurs-ı nân
Nan değil ta’mı şekerdir bî-gümân”
Dış benzerliği iç benzerliği demek değil.
Nasıl ki şekeri ekmek şekline de soksan tadı ekmek değil yine şekerdir.
Yediğin şeyin şeker mi ekmek olduğunu bilmek için tatmak lazım.
Gözün tatmadan yana nasibi yok çünkü.
O halde kalıbı şekere benzeyen her adamı da şeker sanma.
Bu dünya Elbisesiz Adamlar ve Adamsız Elbiselerle doludur.
Gündüz mumu kim yakar
“Rûz-ı Rûşen her ki o cûyed çerâğ
Ayn cesten kûriyeş dâred belâğ
Kim çerağ isterse gündüzde ayan
Ol talep kör olduğun eyler beyan”
Güneş ortalığı aydınlatmışken mum yakmaya kalkmak ortalığa “ben körüm” diye bağırmaktan başka nedir.
Güneşin parlaklığından yarasaya ne fayda.
O körlüğü kendine değil güneşe hamletmeye kalkar.
Ey vahiy güneşi doğmuşken akıl mumuyla aydınlanmaya kalkan yarasa tabiatlı!
Güneşin ışığında kusur yok; kusur senin gözlerinde.
Ucuz alan ucuz verir
“Her ki o erzân hared erzân dehed
Gevherî tıflî be-kurs-ı nân dehed”
Her şeyin değeri ödenen bedel kadardır.
Atadan dededen kalan, yolda belde bulunan şeyin değeri olmaz. Zira bir şeyi ucuza alan ucuza verir.
Cahil çocuk yolda bulduğu incinin kıymetini ne bilsin.
Bu yüzden bir hazine değerindeki o inciyi gider de bir somun ekmeğe değişir.
İncinin kıymetini denizin dibine dalan dalgıca, ya da inci satıcısına sor sen.
Aslında o çocuk sensin; inci de ata mirası olan dinin.
Sen o hazineyi beşiğinde hazır buldun, sahip olduğun şeyin farkında olmayışın bundan.
Akıllılık ne demek
“Akl ile bîmâr eder azm-i tabîb
Lîk akl olmaz devâsında musîb”
Akıllı olmak her şeyi bilmek değil, bileni bulabilmektir.
Nasıl ki hastanın da aklı kendi sahibini tedavi edemiyor ama onu alıp bir doktora kadar götürüyor.
Tedavi etmek doktorun işidir, ama her hasta doktorun yolunu bulmayı da beceremez.
O halde sen doktor değilsen de doktorunu bulacak kadar bir akıllılık göster.
İkinci doğum
“Çün düvüm bâr âdemizâde bi-zad
Pây-ı hod ber-fark-ı illethâ nihâd”
Bu dünyada herkes bir defa doğar;
Hak erleri ise iki defa.
İlk doğum için sebepler vesileler lazım.
Anasız babasız doğum olmaz.
Lakin bu doğum sanki bir hapishaneye doğmaktır.
Bu sebep-sonuç âleminde insanı iç içe kuşatan bin bir kafes vardır.
Sonra bazı Hak erleri maddi âlemden yeni bir âleme doğar da bütün bu zaruri bağlardan kurtulur,
Hepsini ayaklarının altına alırlar.
Aslında bu ikinci doğuş Yunusun:
”Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası”
Diye tarif ettiği daimi bir doğuştur.
Doğuşun gerçekleştiği âşıkların gönlü bir süt gölüdür.
Bu yeni âlem çekişmelerden, zıtlıklardan uzaktır;
Orada güller solmaz, bülbüller susmaz, baharlar kışa dönmez.
Bu ikinci doğuştan sonra kişinin eski kimliğinden geriye sadece bir gölge kalır.
Kargalar öterse
“Çün şitâda zâğlar pür-cûş olur
Uzlet eyler bülbülân hamûş ”
Her mevsimin ve her iklimin müşterisi başkadır.
Bahar bülbüllerin velvelesiyle inler.
Kış mevsiminin saltanatı ise kargalara aittir.
Karganın sesi yükselince bülbüle de susmak ve bir kenara çekilmek düşer.
Yani iyilik iyilikle kötülük kötülükle beraberdir.
Bülbül nasıl baharı özlerse iyiler adalete ve güzelliğe âşıktır. Karga tabiatlıların baharı ise kıştır.
Biraz hava bulanıp, soğuk rüzgârlar esmeye görsün kenarda köşede saklı kargalar nasıl da birden çoğalır ve bahara lanetler yağdırırlar.
Eh, bahar ülkesine bülbül kış harabesine karga yakışır.
Senin içinde de bir bahar ve güz var.
Kalp bahçeni ihmal etme ki meydan kargalara kalmasın.
İyiler ve iyilikler hep sizinle olsun..
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi