Cüneyt Gökçe
18 Şubat 2011
“Vekil tutma” olarak ifade edilebilecek Tevekkül kelimesi, literatürde “Sebeplere teşebbüs ettikten ve gerekli bütün tedbirleri aldıktan sonra, sonucu Allah’a havale etmek ve O’nun verdiği neticeye razı olmak” anlamına gelir.
Kuşkusuz, herkes “Vekil” olarak belirlediği kimsenin kendisinden daha kabiliyetli ve becerikli olmasına dikkat eder. Öyle ya her hangi bir konuda sizi savunacak vekiliniz sizden daha beceriksiz olduktan sonra onu vekil tayin etmenin hiçbir anlamı yoktur. Maddi ve dünyevi meselelerde durum böyle iken uhrevi ve asli meselelerde hiç kuşkusuz durum daha da ciddi olması gerekir.
İşte biz dünyevi-uhrevi bütün işlerimiz için yapılması gereken her şeyi yapar, gerekli teşebbüslerde bulunuruz. Sonucun güzel ve hayırlı olması samimi talep ve isteğimizdir. Teşebbüslerimizden sonraki süreci Allah’a havale eder ve verdiği neticeye razı oluruz. Unutmayalım ki, O bizden daha kuvvetli, daha şefkatli ve daha merhametlidir.
Başka bir ifadeyle; biz, Allah’ın kudret, ilim, şefkat ve merhametinden daha üstün bir kudret, ilim, şefkat ve merhamet olduğuna ihtimal vermiyoruz. Ayrıca bizim dışımızdaki varlıklar da bizim gibi aciz ve sınırlı olduklarına göre gerçek tevekkül mercii sadece yüce Allah’tır. Dolayısıyla bize gelecek tüm hayırları O ihsan ettiği gibi her türlü kötülüğü de O defeder. Bize düşen hayırlı sonuçları elde etmek için “yapılması gereken” işleri yapmak ve uzak durulması gereken alanlardan uzak durmaktır. Buna göre:
a) Çalışmadan kazanmak mümkün değildir. Bunun için gerekli bütün tedbirleri almak zorunludur. Kazanmanın yolu çalışmadan geçer.
b) Aynı şekilde kulluk görevlerini yerine getirmek de bir zorunluluktur. Yani, Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçınmak gerekir. Kişi bu görevleri ifa ettikten sonra “Cennete girme” hususunda “tevekkül” etme aşamasına geçebilir.
Böyle bir tevekkül anlayışına sahip olan kişi huzurlu olur. Mesela “geçim” noktasında tedirginlik yaşamaz. Çünkü vazifesini yapmanın mutluluğuyla mütevekkil bir hayat sürer. Ayrıca Hz. Peygamber’in şu sözü ona ilham kaynağıdır:
“Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül ederseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır.” Evet, gerçekten hakkıyla tevekkül eden beklenmedik başarılar elde eder. Çünkü hakkıyla tevekkül sebeplere başvurup teşebbüs etmenin bir başka adıdır. Kuş bile yuvasından çıkar ve öyle rızkının kendisine koştuğunu yaşayarak görür.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi tevekkül hiçbir zaman çalışmayı, sebeplere teşebbüs etmeyi yasaklamaz. Nitekim Yüce Allah Necm suresinin 39. ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“Doğrusu, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”
Hz. Peygamber’in “Deveni bağla sonra tevekkül et” (Tirmizi, Kıyamet, 60) şeklindeki ifadesi meşhurdur. “Saldım çayıra Mevla’m kayıra” anlayışı İslam’ın hoş karşıladığı bir yaklaşım değildir. Bu bir tedbirsizliktir. Tedbirsizliğin ise İslam’da yeri yoktur. Tembelliğin ise asla!…
Gerçek tevekküle sahip olmak dileğiyle…