İbrahim Halil Okuyan
17 Aralık 2010
Hz. Mevlana demiş ki:
“Çare ne çare, et kokarsa tuz çare, tuz kokarsa ne çare”.
Yazımızın amacı; tuzun hayatımızdaki önemine, artıları ve eksileri ile “Deniz Tuz” una dikkat çekmektir.
Tuzun tarihi, neredeyse insanlık tarihi kadar eski.
İsa’dan 6000 yıl önce Çin’de paylaşılamadığı için tuz yüzünden savaşıldığı biliniyor.
Mahatma Ghandi’nin, Sonunda Hindistan’ı bağımsızlığına kavuşturan pasif direnişinin başlangıcı, Haksız tuz vergisine dayanıyor.
Dünyanın en ünlü klasik müzik festivaline ev sahipliği yapan, Mozart’ın kenti Salzburg, ‘Tuz Şehri’ demek.
Mark Kurlansky’nin, “Tuz, Bir Dünya Tarihi” adlı kitabını okuyunca da, Tuzun insanlık tarihinin hemen her alanının ayrılmaz bir parçası olduğunu görüyorsunuz.
Canlılar için tuz olmazsa olmaz.
Vücudun her yerinde,
Gözyaşından idrara kadar tüm sıvılarında var.
Kaslarımızın kasılması,
Beynimizdeki hücrelerin birbirleriyle haberleşebilmesi, kalbimizin atması için tuz şart.
Tuzsuz kalırsak,
Tansiyonumuz düşer,
Önce baş ağrısı,
Halsizlik sonra baş dönmesi,
Bulantı ve koma gelir.
Tuzun içindeki maddeler: Sodyum (Na) ve Klorür (Cl).
Bir çay kaşığı tuzun yarıya yakını sodyumdan, yarıdan biraz fazlası klorürden oluşur.
Tuz zararlı mı?
Tuz; bırakın zararlı olmayı, alınması şart olan bir madde.
Lakin problem, yemeklerimizle tuzu gerektiğinden fazla aldığımızda ortaya çıkıyor.
Çok tuzlu yemek dediğimizde aslında fazla sodyum almaktan söz ediyoruz.
Vücuttaki sodyum dengesini ayarlayan organ böbreklerdir.
Çok tuz yersek, sodyumun fazlası idrarla atılır.
Az yersek gereken miktar vücuda geri döndürülür, idrarla az miktarda sodyum atılır.
Kalp yetmezliğinde, damarlara yeterince kan pompalanamaz.
Böbrekler süzmeleri için gelen kanın azaldığını görünce,
İdrarla beraber attığımız suyu azaltmaya çalışırlar.
Bunu da ancak sodyum moleküllerinin atılmasını azaltarak yapabilirler.
Böylece sodyumun yanı sıra vücutta tutulan su,
Damarlarımızın içindeki kan hacmini artırır.
Kalp,
Artan kan hacminin yarattığı ek yükün altından kalkamayınca, Kanın sıvısı damarlardan dışarı sızmaya başlar.
Akciğerlerde sızınca, nefesimiz daralır.
Bacaklarda ise şişme (ödem) olur.
Daha da ileri giderse karın içinde toplanıp karnımızı ve birçok organımızı şişirir.
Tuz ve yüksek tansiyon
Tuz ile kan basıncının ilişkisi çok uzun süredir biliniyor.
Yaklaşık iki bin yıl önce, Çin imparatoru için yazılmış bir tıp kitabında tuzun fazlasının felç yaptığı yazıyor.
Yapılan gözlemler de; Kenya’nın kırsal bölgelerinde yaşayan köylülerin, kente göçmeleriyle beslenmeleri değiştiği ve daha fazla tuz yemeye başladıkları tespiti yapılıyor.
Buna paralel olarak tansiyonların yükseldiği tespit ediliyor.
Günümüzde hemen her ülkenin mutfağında tuz, gerektiğinden fazla kullanılıyor.
Buzdolabı icat edilmeden önce yiyeceklerin uzun süre Mevlana’nın da dikkat çektiği gibi saklanmasında tuzun vazgeçilmez bir yeri vardı.
Modern taşımacılığın, paketlemenin de gelişmesiyle çok çeşitli besinlere her mevsim ulaşabilmemiz kolaylaştı.
Ama ne yazık ki tuz tüketimimiz azalmadı.
Aksine,
Besinlerin kokuşmasını önlemek için kullanıldığı çağlara göre,
Tuzu “iki kat daha fazla” tüketiyoruz.
Bu aşırı tüketimin bedelini, artan sayıda yüksek tansiyon,
Kalp hastalığı ve inmeyle ödüyoruz.
Senelerce bizlere yumurta yedirmediler, ama sonra pardon dediler.
Bir müddet önce de “Tuz” u kesmiştik bıçak gibi.
Tevekkeli değil kramplar fazlalaştı…
Her gün 1 yumurta ve tereyağı tüketenler var artık.
Bu günden tez’i yok tuz’a da kati dönüş yapılacak herhalde..
Tuzsuz diyet daha mı riskli?
Yıllar önce Dr. Mehmet Öz, ülkemizde konuk olduğu bir TV programında uzak durulması gereken 3 beyazı şöyle tarif etmişti: Un, Şeker ve Süt!
Önce şaşırmış, sonra tuz yerine süt demesini heyecanına ve kırık Türkçesine yormuştuk.
Çünkü 3’üncü zararlı beyazın tuz olduğundan hepimiz çok emindik.
Tansiyonu yüksek hastaya ilaç başlamadan önce mutlaka tuzsuz diyet önerilirdi.
Bu görüş hala hekimler arasında revaçta olmakla beraber,
Yeni görüşler tam tersini savunuyor.
Yaşamın en temel öğeleri
Oksijen, Su, Tuz, Potasyum, Egzersiz ve Yağlardır.
1 – Kimse bunlar olmadan yaşayamaz.
Tıp su ve tuzun diyet olarak alımını göz ardı ederken, bir yandan da serum verir.
Serum dediğimiz şey ise su ve tuzdan oluşur.
2. Sağlıksız kişiler az su içer ve vücutta adeta kuraklığa yol açan diüretik (İdrarı arttıran ilaç), kafein ve alkol v.b. kullanırlar
3. Vücudumuzda hücre dışındaki tuz oranı “okyanustaki su/tuz” oranına çok yakındır.
4. Ortaçağ’da insanlar tuzdan yoksun bırakılarak korkunç ölümlere maruz kalıyordu.
5. Anne rahmindeki bebeğin çevre ortamı su ve tuzdan oluşur..
Doğal Rafine Edilmemiş Deniz Tuzu mu? Rafine Sofra Tuzu mu?
Öncelikle, rafine tuzla deniz tuzu arasında çok fark var.
Doğal rafine edilmemiş deniz tuzu insan vücudu için gerekli minerallerin çoğunu gerekli oranlarda içermektedir.
“Doğal Tuz” vücut sıvılarının hücrelerden serbest geçişine yardımcı olurken,
“Rafine Tuz” sıvıların geçişini engelleyerek kronik böbrek sorunlarına neden olabilmektedir.
Rafine edilmemiş ve işlem görmemiş doğal “Deniz Tuzu” sağlık için önemlidir.
“Doğal Deniz Tuzu” daha iyi bir tada sahip olduğu gibi vücutta; kemik yapısından enerji üretimine, kansızlıktan bağışıklık sistemine pek çok yaşamsal süreçte gerekli mineral ve iz minerallerini de sağlayabilmektedir.
“İyi Tuz” ;
%100 el ile hasat edilmiş,
Beyazlatılmamış,
Kekleşme reaktifleri ilave edilmemiş, yıkanmamış,
Düşük sodyum klorür seviyeli,
Katkı maddesiz,
84 mineral içeren,
Rafine edilmemiş doğal deniz tuzudur.
Doğal deniz tuzu birçok mineral içeren sodyum klorürün birikimini engelleyen ve kan basıncını düşüren bir madde olmaktadır.
Deniz tuzu fazla sodyumu uzaklaştırmaktadır.
Deniz tuzunun yararları ve hayati fonksiyonları:
1.Tuz düzensiz kalp atımının en etkili önleyicisidir. Yüksek tansiyona yol açtığına ilişkin yanlış kanının aksine, Su ile birlikte tansiyonu düzenlemekte önemli role sahiptir. Önemli olan oranlardır.
2.Tuz, özellikle beyin hücreleri olmak üzere vücuttan asidin uzaklaştırılmasında hayati işlev görür.
Asidin kanser ile ilişkisi nedeniyle kanserden korunmada da deniz tuzunun çok etkili olduğu iddia ediliyor.
3.Tuz, kan şeker düzeyini dengelemekte hayati önemdedir. Diyabetli hastalara gerekli bir elementtir.
4.Hücrede hidroelektrik enerji üretimi için gereklidir.
5.Doğum anından ölüme kadar sinir sistemi hücrelerinin
İletişim kurmaları ve beynin çalıştığı her anda bilgi işlemek için gereklidir.
6.Besin parçacıklarının bağırsaktan emilimi için gereklidir.
7.Akciğerlerin mukus ve balgamdan temizlenmesinde etkilidir.
8.Sinüslerin temizliğinde etkilidir.
9.Uykuyu düzenler. Doğal bir hipnotik (Uyku veren ilaç)tir .
10.Kas kramplarının önlenmesinde önemlidir.
11.Uyku esnasında ağızdan salya akmasını önler.
Aşırı salya tuz eksikliğine işaret eder.
12.Sağlam bir kemik yapısı için gereklidir.
Tuz ve su eksikliği kemik erimesinin ana nedenleridir.
13.Dile tuz koymak ısrarlı kuru öksürüğü keser.
14.Gut ve artritin (Bir veya birden fazla eklemin iltihaplanmasına
ya da dejenere olmasına yol açan bir hastalık) önlenmesinde önemlidir.
15.Cinsellik ve libidoda önemlidir.
16.Bacak ve uylukta varis ve örümcek ağsı damarlanmayı önler.
17.Aşırı tuz eksikliği ölümcül su zehirlenmesine yol açabilir.
Mehmet Öz’ün dili mi sürçmüştü bilmiyorum ama tuzsuz diyet konusunu yeniden gözden geçirmekte fayda var.
Günde ne kadar tuz yemeliyiz?
İnsan vücudu çok değişik miktarlardaki tuz tüketimine uyum sağlayabiliyor.
Japonlarda sodyum tüketimi günde 10 gramın üstüne çıkabiliyor.
Buna karşılık, yakında hiç tuz olmayan bir bölgede yaşayan Brezilyalı Yanamamo yerlileri bunun 1 / 50’siyle yetiniyorlar. Bizim günlük ortalama tuz tüketimimiz 7 – 15 gram arasında.
Bu miktarı 3 – 6 gram arasına indirmek daha sağlıklı bir yaşam için gerekli.
Başka bir deyişle sodyum tüketimimizi 2,5 gramın altına indirmeliyiz.
Eğer bir de yüksek tansiyon varsa bu miktar 2 gramı geçmemeli.
Kalp ve böbrek yetmezliklerinde bu miktarı daha da azaltmak gerekebilir.
Kıssadan Hisse:
TUZ; Yaşam için gerekli ama “Çoğu Zarar Azı Karar”.
“Tuzu Kuru Olanlar” için bu yazı ilgi çekmeyebilir tabi ki.
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
17.Aralık. 2010 Şanlıurfa