İbrahim Halil Okuyan
1 Kasım 2010
“Günlerden bir gün, Buddha bir ağacın altında öğrencileriyle oturmaktadır.
Bir adam gelir ve yüzüne tükürür.
Buddha yüzünü siler ve adama sorar,
“Başka? Başka ne söylemek istiyorsun?”
Adam şaşırır, çünkü bir insanın yüzüne tükürülünce “Başka?” diye sormasını beklememiştir.
Böyle bir deneyimi yoktur.
Daha önce,
İnsanları hep aşağılamıştır ve onlar da kızarak tepki vermiştir.
Ya da korkudan gülümsemiş ve adama yaranmaya çalışmışlardır.
Ama Buddha ikisini de yapmamış, Ne öfkelenmiş,
Ne de korkmuştur.
Sadece düz bir şekilde “Başka?” diye sormuştur.
Tepki vermemiştir.
Ama Buddha’nın öğrencileri öfkelenir, tepki verir.
En yakın öğrencisi Ananda der ki:
“Bu çok fazla, buna tahammül edemeyiz. Sen öğretine devam et,
Biz de şu adama bunu yapamayacağını gösterelim.
Cezalandırılması gerekiyor.
Yoksa herkes aynı şeyi yapmaya başlar.”
Buddha konuşur:
”Sesini çıkartma.
O beni kızdırmadı, ama siz kızdırdınız.
O bir yabancı, buralara yeni gelmiş.
Benim hakkımda bir şeyler duymuş olmalı;
“Bu adam tanrı tanımaz, tehlikeli, insanları yoldan çıkarıp yanıltıyor” gibi şeyler.
Benim hakkımda bir fikir edinmiş.
O bana tükürmedi, kendi fikrine tükürdü; beni tanımıyor ki,
bana nasıl tükürmüş olabilir?
Eğer düşünürseniz, o kendi zihnine tükürdü.
Ben onun bir parçası değilim ve görüyorum ki bu zavallı adamın söyleyecek başka bir şeyi olmalı.
Çünkü bu, bir şey söylemenin bir yolu;
Tükürmek bir şey söylemenin bir yolu.
Bazen dilin yetmediğini hissettiğin anlar olur;
Derin sevgide,Yoğun öfkede, Nefrette, Duada.
Dilin yetmediği yoğun anlar olur.
O zaman bir şey yapman gerekir.
Derin sevgi duyduğunda, birine sarılırsın; ne yaparsın orada?
Bir şey söylersin.
Çok öfkelendiğinde birine vurursun, Tükürürsün,
Bir şey söylüyorsundur.
Bu adamı anlayabiliyorum.
Söyleyecek başka bir şeyi daha olmalı.
O yüzden ‘Başka?’ diye sordum.”
Adam daha da çok şaşırır!
Ve Buddha öğrencilerine der ki: “Siz beni daha çok kızdırdınız,
Çünkü siz beni tanıyorsunuz, Benimle yıllarca yaşadınız, Ama yine de tepki veriyorsunuz.”
Şaşıran, kafası karışan adam evine döner.
Bütün gece uyuyamaz.
Bir Buddha gördükten sonra artık eskisi gibi uyumak zordur, Mümkün değildir.
Bu deneyim tekrar tekrar aklına gelir.
Ne olduğunu kendine açıklayamaz.
Titreme, terleme nöbetleri geçirir.
Böyle bir adama hiç rastlamamıştır;
Bütün zihni, Bütün kalıpları, Bütün geçmişi dağılır.
Ertesi sabah geri döner.
Buddha’nın ayaklarına kapanır.
Buddha sorar:
“Başka?
Bu da sözle söylenemeyeni söylemenin başka bir yolu.
Ayaklarıma dokunduğun zaman, sözcüklere sığmayan, sıradan dille anlatılamayan bir şey söylüyorsun.”
Buddha devam eder:
“Bak Ananda, bu adam yine burada, bir şey söylüyor.
Çok derin duyguları olan bir adam bu.”
Adam Buddha’ya bakar: “Dün yaptığım şey için beni affet.”
Buddha cevap verir: “Affetmek mi?
Ama ben, dün o hareketi yaptığın adam değilim ki.
Ganj Nehri Sürekli Akıyor,
O Hiçbir Zaman Aynı Ganj Değil.
Her adam bir nehirdir.
Senin tükürdüğün adam artık burada değil; aynı onun gibi görünüyorum, ama aynı değilim, bu yirmi dört saatte öyle çok şey oldu ki!
Nehirden çok su aktı.
O yüzden seni affedemem, çünkü sana kızgın değilim.”
“Ve sen de yenilendin.
Görüyorum ki sen dün gelen adam değilsin, Çünkü o adam kızgındı.
O kızgındı, ama sen önümde eğilip ayağıma dokunuyorsun,
Nasıl aynı adam olabilirsin?
Sen o değilsin, o yüzden bunu unutalım.
O iki adam; tüküren adam ve tükürülen adam, artık yok.
Yakına gel.
Başka şeylerden konuşalım.”
Kıssadan hisse:
Türban konusunda da böyle geçmişte çok kızgın insanlar vardı.
Birbirine tahammül edemeyen taraflar vardı.
Yasak arzu doğuruyordu.
“En uzak mesafenin iki insanın kafaları arasındaki mesafe” olduğu bir daha doğrulanıyordu.
Karşı olanlar hep ‘Sen onu külahıma anlat’ dediler, söylenenlere inanılmadılar.
Türban dini değil siyasi simge dediler.
Esas olarak taraflar bunu bir “Bilek Güreşi” olarak algıladılar.
İletişim kurmak için ‘Empatik dinleme’ ile dinlemeyi başaramadık.
Bunun yolunun da karşımızdakini anlamak için dinlemenin içtenliğinden geçtiğini bilemedik.
İçten olalım, yeter diyemedik.
Siyasilerde bunu bol bol kullandılar.
İki tarafı da kullandılar.
Artık bu konuda iki taraf kalmadı siyaseten.
Köprünün altından çok su geçti.
Bu türban konusun da artık taraflar birbirlerine daha sıcak bakıyorlar.
Zaten serbest oldu gibi.
Ancak AKP bir secim daha bunu kullanmak istiyor anlaşılan.
“Bir kuzudan iki post çıkmaz.” gerçeği var.
Bu konuyla siyasilerin oy avcılığı bitecek artık.
Geçmişi kaşıyarak sorunlarımızı halledilemeyiz.
İnsanlar zaten siyasi görüşlerini; kıyafetleriyle, giyim tarzlarıyla, bıyıklarıyla, sac tıraşlarıyla vb objelerle bir şekilde öne çıkarıyorlar.
Tamamının Müslüman olduğu toplumda dini motifle öne çıkma ihtiyaç yok zaten.
Başların örtülü veya acık olması değil de, Kadın Erkek hepimizin “Başımızın İçinin Açık Olması” önemli asıl.
Kadınların başörtüsüne bu kadar takan erkekler; birde onlara siyasette daha fazla yer verseler de onlar kendi sorunlarını mecliste dile getirebilseler.
Artık Başka Şeyler Konuşmaya Başlasak.
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
27. Ekim. 2010 İstanbul