Mehmet Göncü
13 Ekim 2010
AHİLİĞİN GENİŞ TANIMI
Ben yedi göbekten bir ahi torunuyum ve ahiliğin ruhunu yaşama fırsatını yakalamış son nesilim. Aslında atalarım Urfa’ya yıllar öncesinden gelmişler. Kırşehir’deki Şeyhul Meşaiğe bağlı olarak Ahilik teşkilatının işlevlerini Urfa’da sürdürmüşlerdir.
En son rahmetli babam uğraştı deri işiyle. Bundan dolayı bize Göncü lakabını takmışlar. Lakabımız sonradan soy isme dönüşmüş. Tabi lakabımız sadece Göncü kelimesinden ibaret değil, zira ailemizin Kadiri tarikatına bağlı olması nedeniyle “Kadiri Göncüler” diyorlar bize. Demek ki o dönemde başka Göncü lakaplı kimseler de varmış.
Bildiğiniz üzere Moğol istilasından kaçan Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinden sonra oluşturdukları bir mesleki örgütlenme, şimdi ismi ile STK türü bir yapı. Ahî kelimesinin kaynağı ile ilgili iki görüş var. Bir görüşe göre; Ahî kelimesinin kaynağı Türkçe olup, “akı” kelimesinin Anadolu’daki söyleniş tarzından doğmaktadır. Ahî, kelimesinin Türkçe olduğunu ileri süren araştırmacılara göre Ahî, kelimedeki “k” harfinin “h” olarak telaffuz edilmesinden ileri gelmektedir. Nitekim, Anadolu’da “k” harfinin “h” ve “ğ” şeklinde telaffuz edildiği bilinmektedir.
Ahî kelimesinin reisler (başkanlar, liderler) için kullanılması, onun Türkçe “akı” kelimesindeki ses değişikliğiyle oluştuğu görüşünü kuvvetlendirmektedir. Nitekim, Ahî kurumunda reislere Ahî, diğerlerine fetâ, fityan denildiğini bilmekteyiz. kelimenin Arapça’ dan Türkçe’ye geçtiğini ileri sürmektedirler. Bu görüşe göre Ahî, “erkek kardeş” anlamına gelen “ah” kelimesinin sonuna birinci tekil şahıslar için kullanılan ve sahiplik ifade eden “ye” zamirinin bitişmesinden oluşan bir kelimedir. Ahî kelimesi bu haliyle “kardeşim” anlamındadır. Bu anlamıyla ahi kelimesinin Kur’an-ı Kerimde çok kez tekrarlandığını görebiliriz. Ahilik teşkilatı Selçuklular döneminde ekonomik ve ticârî faaliyetlerinin yanı sıra, askerî ve siyasî faaliyetlerde de bulundukları, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda ve güçlenmesinde etkin rol oynadıkları iddia ediliyor.
Ahilik teşkilatı Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında ve daha sonrasında da devam etmiş bir sosyal kurumdur. Ahiliğin kurucusu Ahi Evren olarak bilinmektedir. Kırşehir de kabri bulunan Ahi Evran’ın kurduğu bu teşkilatla ilgili Ahilik geleneğinin unutulmaması için bazı şehirlerde her yıl Ahilik haftası ve kutlamaları yapılmaktadır.
Ahilik teşkilatı, gençlerin iyi yetişmesini ve meslek kazanmasını sağlardı. Deprem, sel, savaş gibi kötü durumlarda da kuruma üyeler ve halk arasında dayanışma olurdu. Padişahlar ve diğer yöneticiler de ahilik teşkilatına katkılı olup destekleyerek gelişmesini istemişlerdir.
Ahi kelimesinin, fütüvvetnâmelerdeki ve Anadolu’da yaşamış bulunan Ahîlerin bırakmış oldukları vakfiyelerdeki yazılış şekli de kanaatimce kelimenin kökünün Arapça kaynaklı olduğunu kabul etmemizi gerektirir.
Ahi teşkilatının içersindeki kimselerce verilen kararların gerek birleştirilmek suretiyle gerekse uygulamanın yanlış yapıldığı yerlere dair verilen fetvaların tamamını ifade eder. Örneğin; Ahiyan-ı Rum, yani Anadolu ahilerinden bir şeyhin fetva vermesi gibi, bunların hepsinin bağlı olduğu tek bir merkez var ki o da bildiğiniz gibi Ahi Evran’ın bulunduğu Kırşehir oluyor. Bir de fütüvvet kavramı var ki bu da çok önemlidir. Fütüvvet bir kimsenin ulaşacağı bir makam olup buna giriş merasimi düzenlenmektedir. Böylece kişiye fütüvvet verilirdi. Böylece önemli bir derece geçilmiş olur.
Pek tabi; Ahilikte sanatkarlar gündüzleri işyerlerinde dört aşamadan oluşan hiyerarşi içinde mesleğin inceliklerini öğrenirler, akşamları toplandıkları ahi konuk ve toplantı salonlarında aynı hiyerarşi içinde ahlaki ve felsefi eğitim görürlermiş. Ahilik teşkilatı 9 dereceli bir düzene dayanır. Sırasıyla en alttan en üste doğru; Yiğit, Yamak, Çırak, Kalfa, Usta, Ahi, Halife, Şeyh, Şeyh ül Meşayıh. Bu mertebelerin bir kaçı tasavvufta da vardır. Bu noktanın altını çizelim. Bunlar arasında geçişlerde törenle oluyor tabi. Mesela; `pabucunu dama atmak` sözünün kökeninin ahiliğin peştamal kuşanma töreni ile ilgili olduğunu. Çıraklıktan kalfalığa geçiş töreni öncesinde eğitimi tamamlanan çırağın pabucu dama atılırmış. Bir yandan da artık ustalarından, kalfalarından eskisi gibi ilgi görmeyeceğini ortaya koyarmış bu deyim.
Merkez Urfa olarak kabul edilmiştir. Bunun bir çok nedeni vardır ama bence en önemlisi Urfa’da bulunan Türkmen nüfustur. Bu nüfus buraya en sistemli olarak Abbasiler döneminde ikame edilmiştir.
Bu mesleki örgütlenmenin, tabi İslam ile de bağlantısı vardır. Abbasilerde ve diğer bir çok İslam devletinde buna benzer yapılar mevcuttur. Kaldı ki, ahi teşkilatının içersinde her ırk ve dinden insanlar bulunurdu. Hatta bunlar liderlik yani şeyhlik dahi yapabilirlerdi. Böyle bir sorunu yoktur ahilerin, zira onlar kardeştir. Kardeşler arasında da böyle bir ayrım olamaz. Hele özelikle bu bölge de böyle bir şey mümkün değildir. Zaten yapı kozmopolittir. Amaçları esnafın ve ticaret erbabının saygınlığını arttırmak ve kaliteli ürün satmaktır. Sabahları ustanın yanında pratik ders alan çıraklar ki bunlar gençtir, akşamları da tekkede hendese, cebir başta olmak üzere pozitif ilimlerle uğraşmaktadır.
(Yarın: Ahilik ahlakı)