İbrahim Halil Okuyan
7 Ekim 2010
Yazı dizisinin devamı…
İsrail dünyanın en modern su tekniklerini kullanmakta,
Toprak altından damlama metodu ile tarımda kullandığı suyun kaybolmaması için elinden geleni yapmaktadır.
Bu yöntemler sayesindedir ki İsrail,
Avrupa’nın “sera“sı olarak nitelenmekte ve yaz kış Avrupa’ya taze sebze meyve ve çiçek ihraç etmektedir.
İsrail bölgede sahip olduğu sudan fazlasına ihtiyaç duyan bir ülkedir.
Suyun, İsrail ve Filistin arasındaki dağılımında büyük bir dengesizlik vardır.
Ayrıca işgal altında tuttuğu Batı Şeria ve Gazze’deki su kaynaklarını maksimum kullanmaktadır.
Bir İsraillinin su tüketimi 375 m3 iken, işgal altındaki topraklarda yaşayanların tüketimi ise 640 ila 1480 m3 arasında değişmektedir.
Oysaki işgal altındaki bir Filistinlinin kullandığı su miktarı 107 m3‘dür.
Kıyıdaş ülkelerin geçmişte olduğu gibi su akışına sınırlama getirmemelerini Irak, kazanılmış hakkı olarak görmektedir. Bu iki nehri ayrı ayrı 2 havza olarak ele almakta ve bu çerçevede Dicle ve Fırat’ın sularının ayrı ayrı paylaşılmasını savunmaktadır.
Suriye kullanılan tatlı su miktarının %80’ini elde ettiğinden Fırat onun için vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Ayrıca Suriye elektrik enerjisinin %60‘dan fazlasını yine Fırat üzerine kurduğu hidroelektrik santrallerinden elde etmektedir
Ortadoğu’nun su konusunda sergilediği tablo gerçekten dünyada eşine rastlanmayan bir durum arz etmektedir. Türkiye su kaynakları açısından kişi başına 4500 m3 yıllık su potansiyeli ile bölgenin su lideridir.
Irak 4400m3 ile Türkiye’yi izlemektedir.
Lübnan 3000 m3 ile 3.
Suriye ise 1300 m3 ile 4. olup,
En fakir ülke yıllık 163 m3 ile Batı-Şeria ve Gazze Filistin Özerk yönetimidir.
Kaynak ile kullanım aynı anlama gelmemektedir.
Türkiye su kaynağın % 12 sini kullanmaktadır.
Lübnan %16’sını
Suriye %22,
Ürdün %41,
Irak %43,
Mısır%97,
İsrail % 115’tir.
İsrail su kaynaklarının tamamını kullanmasına rağmen tüketimini karşılayamadığı için deniz suyundan arıtarak kullandığı için rakam buradadır.
İsrail ‘in su tüketimi 2,5 milyar m3‘dür.
Bunun 1,7 milyar m3 işgal ettiği topraklardan kalan 800 milyon m3’ü de dışarıdan karşılanmaktadır.
Sekizinci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal’ın gündeme getirdiği “Barış Suyu” Projesinin,
Orta Doğu’daki su sıkıntısını,
Önemli ölçüde gidermesi mümkün olabilirdi.
Daha çok siyasi sebeplerle ve tahmin edilebileceği gibi,
Bölge Dışı Odakların (!) engellemesiyle hayata geçirilemeyen bu proje, Yine de Bölge için bir umut ışığı olmaya devam etmektedir.
İki ayrı hattan meydana gelmesi düşünülen,
Boru hatlarından,
Bölgeye;
Uzunluğu 2700 km. olacak, Batı Hattından (Suriye’ye ve daha sonra Ürdün üzerinden Suudi Arabistan’da Yanbu, Medine, Mekke ve Cidde’ye ) günde 3,5 milyon m3 suyun Seyhan Nehrinden,
Ve uzunluğu 3900 km. olacak Körfez Boru Hattından (Suriye ve Ürdün’ü geçtikten sonra S. Arabistan’da eski petrol boru hattı (transarabian pipeline) yolundan doğuya yönelecek bir kol ile Kuveyt’e ulaşması ve ardından Bahreyn, Katar ve BAE’ye) ise Ceyhan nehrinin günde 2,5 milyon m3 su aktarılması planlanmıştır.
Projenin maliyeti 20 milyar dolardır.
Suyun m3 fiyatı 1 dolar civarındadır.
Libya’nın tek başına 27 milyar Dolar harcayarak,
Çoğu kısmı Fizan çöllerinde yer alan 1900 km mesafeye
4 metre çapında çift boru hattı ile,
Dünyanın en büyük suni nehrini gerçekleştirdiği bir bölgede,
Libya’dan daha zengin dokuz on ülke,
Neden?
20 veya 30 milyar Dolarlık bir projeyi gerçekleştiremesin!..
Yazıda gecen rakamsal değerler zaman içinde farklılıklar gösterebilir ama önemli olan fikir verebilmektir.
Bütün bunları neden anlatıyoruz.
Küresel ısınmayı da göz önünde tutarsak konunun önemi acıktır.
Bazı dış odaklarca, Türkiye’nin sınır aşan sularıyla,
Körfez ülkelerini de ilişkilendirme yolunda çabalar da vardır.
Bu durum bize Irak ve Suriye’nin gelecekte Türkiye ile yapacakları pazarlıkta körfez ülkelerini de yanlarına alabileceklerini gösteriyor.
Enerji yolları bölgenin önemini ayrıca arttırmaktadır.
Türkiye’nin sınır aşan sularına gelecekte farklı taleplerin olabileceğini de gözden uzak tutmamalı ve muhtemel durumlara karşı gerekli politikaları oluşturmalıyız.
Dış ülkelerle sorunlarımız vardır ve ileride de olacaktır,
Ama öncelikle “iç sorunlarımızı” Çözmek önemlidir.
Tarım alanlarının tuzlanması ve su kaynaklarının kirlenmesi de büyük bir sorundur.
Öncelikle Orta Doğu’da yaşayan toplumların,
Su tüketimi konusunda bilinçlendirilerek,
Su israfının önlenmesi gerekmektedir.
Bu bölgede yaşayan halkımıza da bugüne kadar yapılanın dışında yaklaşarak,
Bölge insanını muhatap alarak,
İç siyaseti göz ardı ederek milli bir hassasiyetle emperyalist ülkelerin hesabını bozmalıyız.
Çünkü yukarıda da açıklandığı gibi bu terör konusu,
Türkiye’yi maddi ve manevi konuda zora sokarak bazı konularda taviz vermesi için desteklenmektedir.
Kürt Sorunu çözüldüğünde masaya Ermeni Sorunu gelecektir.
Ermeni sorunu içinde Güçlü bir Türkiye ye ihtiyaç vardır.
Gelecek kuşakların yaşamını bizim su politikalarımız belirleyecektir.
Çocuklarımızın ileride,
Barış içinde yaşamalarını istiyorsak,
Bugünden bunun için planı ve çabası içinde olmalıyız.
Her şey önemlisi siyasi istikrar ve önemli konularda, TBMM’de milli mutabakata ihtiyacımız var.
Türkiye kendi iç sorunlarını çözmeden,
Dışarıya karşı tek yumruk olmadan,
Tüm dış sorunlarda masada elini kuvvetlendiremez.
Türkiye’de herkes konunun önemini kavrayıp dış dinamiklerin oyunlarını bozacak adımlar atmamız konusunda parlamentoyu yüreklendirmelidir.
Bu süreçte herkes gibi CHP’ye de büyük görev düşmektedir.
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
6. Ekim. 2010 Mersin