İbrahim Halil Okuyan
6 Ekim 2010
Yazı dizisinin devamı…
Bir Uygarlığın Sonu; Yanlış Sulama
Mısır’dan sonra suyun üzerinde yükselen dünyadaki ikinci büyük uygarlık olan Sümer’in sonunu ne yazık ki yine su getirdi.
Bizim bugün Harran Ovasında tarihten ders alamayarak yaptığımız gibi;
Yoğun sulama toprakta tuzlanmaya yol açtı;
Ekinler kurudu.
Görkemli kentleri zayıf düştü.
Sümerler yerlerini yeni kavimlere terk ettiler.
Evet, “Çatlamış toprağa damlayan suyun hikâyesi” böyle başlıyor bu coğrafyada bilinen tarihte.
Esasında Türkiye coğrafyasında toprağa düşen su damlasının Basra Körfezine varma çabasıdır bütün hikâye.
Her su zerresinin bütün derdi(yerçekiminden dolayı) buhar olmadan denize ulaşmaktır.
Zaten günümüz insanı, suyun değerini daha iyi açıklayabilmek için ona “Mavi Altın” adını takmıştır.
Türkiye’nin su kaynakları esas olarak 26 ırmaktan elde edilmekte olup yıllık 193 milyar m3‘dür.
Başlıca nehirleri Fırat, Dicle, Kızılırmak, Ceyhan, Seyhan, Küçük ve Büyük Menderes, Gediz, Ergene olup bu nehirlerin içinde yalnızca “Dicle ve Fırat” ülkenin toplam su kaynaklarının üçte birini teşkil etmektedir.
Ülkemizin, Ortadoğu’yu ilgilendiren nehirlerin özelliklerine bir göz atarsak;
Fırat (Euphrates ,Purattu, Buranun)
Türkiye’de doğup, Suriye’ye geçerek, Irak’a gitmektedir.
Mezopotamya’nın en büyük akarsuyu olan Fırat, Karasu ve Murat’ın birleşmesi ile oluşur.
Bağdat ve Basra körfezi arasında Şattül Arap bölgesinde Dicle ile birleşerek Şattül Arap adını alarak Basra körfezine dökülür.
2.315 km uzunluğundadır,
Bu uzunluğun 400 km’lik kısmı Türkiye sınırlarından,
475 km’si Suriye’den 1440 km’si Iraktan geçmekte ve geniş bir yüzeyi “tarım havzası” olarak sulamakta,
Hayat vermektedir.
Fırat’ın suları ile hayat bulan toprak miktarı 444 000 km2’lik bir alandır.
Ki biz bu alanı Bulgaristan’ın 4 kat büyüklüğü diyerek daha net ifade edebiliriz.
Fırat nehrinin debisi 31,8 milyar m3’dür.
Fırat nehri üzerinde, eskiden Birecik ile Basra arasında gemi ulaşımı yapılmaktaydı.
MÖ. 3000 yıllarında ırmağın kenarlarında yapılmış sulama kanalları bulunmuştur.
Yeryüzünün sulama yapılan en eski nehridir Fırat.
Dicle (Tıgrıs)
Irmağın başı Ergani ya da Maden suyu adıyla bilinir.
1900 km uzunluğunda olup 47-50 milyar m3 arasında bir debiye sahiptir.
Bu rakamın değişir olmasının sebebi yıllık yağışlardır.
Nehrin 523 Km’lik kısmı Türkiye sınırları içindedir.
Dicle’nin toplam sulama havzası 319 000 km2’dir.
Yani bir Almanya büyüklüğündeki toprağı sulama kapasitesi vardır.
Ortadoğu bölgesinde su yönünden en kurak yerlerin başında Ürdün gelmektedir.
Bu havzadaki ülkeler İsrail, Filistin Özerk Yönetimi,
Lübnan ve Suriye (kısmen) önemli oranda yeraltı sularına yönelmişlerdir.
Bu da, bu ülkelerin kısa sürede rezervlerini tüketmeleri anlamını taşır.
Irmakların sulayarak geçtiği ülkelerin pek çoğu Mısır, Suriye, Irak, Filistin gibi bu ırmakların sahibi değil, alt kısımda kıyısı olan ülkelerdir.
Irmağın tamamına sahip olmamak, alt kıyıdaş olmak, yukarıda bulunan devletlerin suyu kontrol etme ve bölge devletlerine karşı bir koz olarak kullanma tavrı bölgede suya bağlı tansiyonu artıran etken konumundadır.
Bu nedenle bölgede daha önce de belirttiğimiz gibi çeşitli su kaynağı arayışları vardır.
Dünya üzerinde deniz suyunu tatlı suya dönüştüren 7500 ünite vardır.
Bunların 5000 adedi Ortadoğu’da bulunmaktadır.
Ki buda konunun Ortadoğu için taşıdığı önemi açıklar.
Bu 7500 üniteden 5 milyar m3 deniz suyu tatlı suya dönüştürülmektedir.
Bu rakam dünya tüketiminin binde birine tekabül eder.
Deniz suyu arıtma tesisleri petrolden elde edilen enerjiye dayandıklarından bu arıtma ünitelerinde üretim pahalıya olmaktadır.
Metreküpü 1 ila 2 dolara mal olan bu üretim normal kaynaklardan elde edilen üretimden 4 ila 8 kat daha pahalıya mal olmaktadır.
Bu alternatifi petrol kaynağı açısından zengin olan Arap ülkelerinin tercihi olmaktadır (Suudi Arabistan- Kuveyt gibi).
Bu arayışlardan bir diğeri de Libya’nın güneyinde bulunan yeraltı su deposunu yeryüzüne çıkaracak yapay ırmak yapma girişimidir.
Bölgede dışarıdan su satın alma da arayışlardan bir diğeridir.
“Suya hâkim olma ve potansiyel ortakları bir şekilde saf dışı etme çabaları da gündeme gelmekte ve savaşlar veya sorunlar da buradan kaynaklanmaktadır.
Arap- İsrail sorunu bölgedeki su sorununun çok önemli bir boyutunu oluşturur.
Nitekim sadece Ürdün veya Litani Irmakları değil,
Filistin’e görece uzak olan Dicle, Fırat ve Nil ırmakları da zaman zaman Ortadoğu barış görüşmeleri çerçevesinde ele alınmaktadır.
Diğer yandan bölge dışı ülkeler ve çıkarlarını bölge içi politikalara ve su sorununa etkisi de açıktır.”
Hayati öneme sahip suyun mülkiyeti esas olarak devletlere aittir.
Su kaynakları devletin mülkiyetinde olduğu için,
Enerji sağlayacak barajların yapımına ve yer seçimine devlet karar vermektedir.
Bu da büyük baraj inşaatları sırasında,
Pek çok yerleşim yerinin yok olup,
Pek çok sayıda insanın doğup büyüdüğü toprakları,
Terk etmesine,
Geçmişi ile tüm bağlantının kopmasına neden olmaktadır.
Çok uluslu, çok dinli ve çok problemli olan bölgede,
Su konusu başlı başına bir sorun ve savaşlara neden teşkil etmektedir.
Bunlardan biri 1967 su savaşıdır.
Savaş öncesi bu havzadaki payı % 3 olan İsrail,
Batı Şeria’yı işgal ederek bu payını %10,5’e çıkardı.
Bu savaşta işgal edilen Golan tepeleri de İsrail’in en önemli su rezervlerini oluşturmaktadır.
Devam edecek.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
4. Ekim. 2010 Mersin