İbrahim Halil Okuyan
6 Eylül 2010
Mecelle*’nin29. Maddesinde;
(Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur) buyruluyor.
İki şerden en az zararlısı tercih edilir.
(Müminin başına iki bela gelirse, hafifini seçsin!)
Hadis-i şerifine benzeyen mecelle maddeleri de şöyledir:
(Şiddetli zarar, en az, en hafif zarar ile önlenir.)
[m. 27]
(Birbirine zıt iki zarardan büyük olanınkinden kurtulmak için az zararlı olanını tercih etmek gerekir.)
[m. 28]
Önümüze çıkan şer iki de olabilir..
Elbette bunlardan bize tercih imkânı verilirse,
En hafifini kabul etmemiz gerekir.
İşte ehven-i şer bu demektir.
Kırk katır mı? Kırk satır mı? Gibi.
Şerlerden biri de,
(Ben şer değil, hayrın tâ kendisiyim) diyebilir.
Bu bakımdan canımızı,
Malımızı emanet ettiğimiz kimsenin sözüne değil,
Varsa geçmişteki işlerine bakmak gerekir.
12 Eylül’de oylanacak Anayasa değişikliğine,
“Yetmez ama evet!”diyen medya grubunu bilirsiniz.
Bu sloganlarının gerekçesini “ehven-i şer” olarak açıklıyorlar.
Bu ne demek diye soranlara da,
Yapılan anayasa değişikliğinin kötü olduğunu itiraf edercesine “kötünün iyisi” diyerek yanıt veriyorlar.
Hiç kötünün iyisi olur mu?
Kötü, kötüdür.
Ehven-i şer; iki kötü arasında seçim yapmaktır ki,
Bunun toplumda karşılık bulan başka bir şekli de,
“Al birini vur ötekine” dir.
Bazı çevreler ve kalemler,
Ehven-i şer kavramını saptırarak,
Toplumda kendilerine uygun bir sonuç oluşturmak için psikolojik bir silah gibi kullanıyorlar.
Diyorlar ki,
12 Eylül 1982 Anayasası kötüdür.
Tamam,
Siyasal iktidarın yaptığı Anayasa da kötüdür.
Ama bu daha az kötüdür.
Yani iki kötü arasından tercih yapmamız isteniyor.
Kaldı ki, bugünkü gibi bir anayasa değişikliği söz konusu olduğunda “ehven-i şer” kuralı işlemez.
Bunu onlarda biliyorlar.
Neden mi?
Çünkü “ehven-i şer” kuralı üçüncü bir tercih/seçenek olanağının bulunmadığı durumlarda geçerlidir.
Diyelim ki birinci seçenek,
12 Eylül 1982 darbe Anayasası kötü.
İkinci seçenek olan,
Yapılan yeni anayasa değişikliği de kötü.
Peki, üçüncü bir seçenek;
Daha iyi bir anayasa yapma olanağı var mı?
Var!
Öyleyse neden daha iyi bir anayasa yapma olanağı varken, yapılmıyor da iki kötü arasında seçim yapmamız isteniyor?
Yangından mal kaçırırcasına bu acele, bu telaş niye?
İki anayasa da kötüyse ve bazı tatlı su aydınları gibi,
“Ne uzlaşması kardeşim,
Çoğunluk kimdeyse düdüğü o çalar”
Demiyorsanız toplayın Meclis’i…
Grubu bulunan ve bulunmayan siyasi partiler,
Sivil toplum kuruluşları,
Sendikalar,
Yargı kurumları,
İş adamları,
Toplumun her kesimiyle görüşün,
Ortak bir mutabakatın çıktığı gerçekten demokratik çok iyi bir anayasayı yapın.
Buna engel olan ne?..
Yapmıyorsanız,
Hiç değilse “ehven-i şer” diye ortalıkta dolaşıp,
Toplumu yanlış yönlendirmeye çalışmayın,
Zekâmızla alay etmeyin!
Bence,
Anayasa değişikliğinde,
“Ne şer, ne de ehven-i şer” demek,
Niyeti iyi olanlara daha uygun düşer.
Niyeti kötü olanlar mı?..
Onlara her şey serbest!
İstediklerini söyleyebilirler.
Bu arada,
Eğri oturalım ama doğru konuşalım.
Sayın başbakanın, 23 Nisan 2010 yılında koltuğunu sembolik olarak küçük bir çocuğa bırakırken söyledikleri de şuydu:
“Artık mühür sende, ister asarsın, ister kesersin!”
Sayın başbakanın bu konuşması 12 Eylül’de anayasa referandumunda neden “evet” oyu istediğini gayet iyi açıklıyor.
Görüyorsunuz;
Sayın başbakan kendi sözleriyle açıklıyor ki,
12 Eylül oylamasının asıl gerekçesi “kendi astığı astık, kestiği kestik” yönetiminin önündeki,
Yargı engelini kaldırmak.
Gerçek niyetin ne olduğunu şimdiye dek hiç kimse,
Bu kadar net bir biçimde anlatamamıştı.
Kısaca Sayın Başbakan,
Her şeyin iki dudağı arasında olduğu bir sistem istiyor.
Buna onay vermek doğru olur mu? Düşünmek lazım.
Demokrasilerde böyle yetki olu mu? Düşünmek lazım.
Böyle yetki ülkeyi nereye götürür? Düşünmek lazım.
Böyle yetki verilen liderlerin neler yaptığını dünya pratiğinden görmek lazım.
Anayasa Paketi maddelerinin arasında yer alan Ve muhalefetinde onayladığı karşı çıkmadığı,
Uzlaşabilecek maddelerin,
Pakette neden yer aldığı içinde:
Hz. Mevlana’nın şu ünlü sözünü unutmayalım.
“Tuzağa saçılan taneler cömertlik sayılmaz .”
Yapılan kamuoyu yoklamalarına göre; referandumda aşağı yukarı yarı yarıya bir sonuç çıkacağı görülmektedir.
O halde, sonuçta toplumsal mutabakattan söz etmek mümkün olmayacaktır.
Evetlerin veya Hayırların az farkla fazla çıkması içimize sinmeyecektir.
En uygun olan, Halkın;
12 Eylül Referandumun da,
12 Eylül Anayasasına yapılmak istenen yamayı RET etmesidir.
Zaten hükümet kendini başarılı görüyor ve “mevcut anayasa” ile bu başarıyı elde etmedi mi?.
Yani “Hayır” çıkması yolun sonu değil.
Bundan sonra,Yapılacak ilk genel secimden önce,
Secime katılacak siyasi partilerin;
Sivil Anayasa,
Dokunulmazlıklar,
Secim barajı ve siyasi partiler kanunu üzerinde,
Görüşlerini önceden deklare etmesi gereklidir.
Halkın; secimde partilere bu vaatlerine de dikkat ederek oy vermesi fırsatı sağlanmalıdır.
Halk vereceği oyla seçilen parlamentoya,
Yeni Sivil Anayasa yapması yetkisini de verecektir.
Bundan sonra yapılması gereken;
Yeni oluşan parlamentoda daha önceden yapılan vaatler harmanlanarak ve de dışarıdan da sivil toplum kuruluşlarının,
Üniversitelerin vb kurumların katılımıyla en yüksek toplumsal mutabakat hedeflenerek “Yeni Sivil Anayasa” yapılmalıdır.
Bu sağlanamazsa;
En fazla iki seçenekle,
Yani, yeni oluşacak; TBMM de, üzerinde mutabakat sağlanan En çok destek bulan iki “Yeni Anayasa” seçeneği arasında halka gidilmelidir.
Sonuç olarak;
12 Eylül referandumunun asıl gayesinin
“YARGI ENGELİNİ (!!!!) KALDIRMAK.”,
Olduğunu unutmadan oy kullanmalıyız.
Saygılarımla,