Mehmet Göncü
26 Mayıs 2010
1983 yılında Tekirdağ ilindeki memuriyet görevimden kendi isteğimle emekli olduktan sonra hemen gelip, Ata , baba diyarım olan Urfa’ya yerleştim, yaşamımın bu yeni döneminde.
Esnaflık, şirket müdürlüğü gibi işlerle meşgul olurken, bir yandan da sivil toplum örgütlerinde yönetici ve üye konumunda görevler üstlendim. Bu arada da kadim dostum Ömer Okutan beyin sahibi olduğu Hizmet gazetesinde de köşe yazıları yazmaya başladım ve halen de bu ulvi uğraşı sürdürüyorum.
Amacım, dünyanın en eski şehri olan bu mübarek kentin her boyutta kalkınıp güzelleşmesini sağlamak ve daha da yücelmesi ve tanınması için de karınca kararınca biraz katkıda bulunmaktır. Zaman çok çabuk geçiyor, adeta uçup gidiyor.
Emekli olduğumdan bu güne aradan tam 27 yıl gelip geçti. Bu müddet zarfında bir çok değerli hemşerimle tanıştım, onların sevinçlerini ve acılarını paylaştım. Özellikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Mütevelli heyeti üyeleri olarak, kıymetli arkadaşım Eczacı Neşet Uçkan beyle birlikte Urfa’nın mahallelerini sokak sokak ev ev gezip, yoksulların ve çaresizlerin dertlerini kendi dertlerimiz gibi değerlendirip, kısmen de olsa çözüm noktasına getirdiğimizde, kendimizi dünyanın en mutlu insanları saydık.
İşte bu nedenlerle her gün çarşıda, pazarda rastladığımız ve tanıdığımız bir çok hemşerimizle selamlaşıp, hal hatır sorar ve dertleşiriz.
Kimisi kendisinin ve ailesinin yoksulluğundan yakınır, kimisi Kale ve sokak lambalarının yanmadığını anlatır. Bazıları, yeni Otogardaki otobüs firmalarının başka illerdeki gibi niye servis yapmadıklarını sorar. Kurallara uymayan motosikletlerin saçtığı tehlikeleri, susuz kalmış ağaçları, kapağı olmayan logarları, şehrin göbeğinde çürük bir diş gibi sırıtan akıl hastalarının, kimsesiz ve evsizlerin barınağı haline gelmiş eski Kız enstitüsü binası gibi daha bir çok sorunu dile getirip, niye köşenizde yazmıyorsunuz diye bize sitem edenlere gerçekte verecek cevap bulamıyoruz. Aslında biz yazıyoruz ama nedense yazılarımız etkili olmuyor. Gerçi bazı duyarlı görevliler de var. Örneğin Belediyemizin Özel Kalem Müdürü Nihat Karatoprak gibi. Diğer ilgililer de belki yazılarımızı okuma fırsatı bulamıyorlardır. Bu bağlamda son aylarda bir çok esnaftan ve duyarlı bazı hemşerilerimizden duyuyoruz; Divanyolu, Haşimiye yol güzergahının trafiğe kapatılacağı söylentilerinin kendilerini çok üzdüğünü ve gerçek olmaması temennisinde bulunduklarını ve bu istemlerinin de dile getirilmesini istiyorlar.
Gerçekten, kentin sosyal ve çok boyutlu ekonomik hayatının kalbi konumunda olan bu bölgenin ana arter damarı durumundaki bu yolun radikal alternatif çözümler bulunmadan trafiğe kapanması bana göre de çok yanlış olacaktır.
Yazımın konu başlığında belirttiğim gibi, toplumun dertlerini kendi dertlerinden önde tutmak bence büyük bir erdemdir.
Bu nedenle diyorum ki; yazarlık gerçekten zor bir zanaattır. Bakınız Namık Kemal bu konuda ne güzel söylüyor:
“Bais-i şekva bize hüzn-i umumidir Kemal .
K endi derdi gönlümün, billah gelmez yadıma.”
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…