Mehmet Göncü
1 Nisan 2010
Rivayet olunur ki, vaktiyle bir ülkede iyi kalpli bir padişah yaşarmış. Bu padişah kentin âlimleri ile zaman zaman bir araya gelir, günler süren sohbetler ve münazaralarla günlerini gün ederlermiş.
Bir gün çok hoş bir sohbet ve hikmetli sözler söyleyen bilge bir zatı sarayına konuk etmiş. Bu bilge kişiyle yapılan sohbetli günler uzadıkça uzar ve bu arada da padişah bilge kişiyi çok sever ve ondan hoşnut olur. Bir gün bu hoşnutluğunu belli etmek için bilge kişiye hitaben “Dile benden ne dilersen dileğini yerine getireceğim” der.
Bu söz üzerine bilge, “Padişahım sen çok yaşa. Ben senin sağlığını isterim” der. Padişah ısrarla talebini ve sözünü tekrar edince bilge kişi padişaha hitaben; “Hünkârım siz benim isteğimi yerine getiremezsiniz diye ben sizden bir şey talep etmiyorum” der.
Bu lafları duyan Padişah, bu söze çok sinirlenir ve “Sana emrediyorum. Hemen isteğini söyle, yoksa seni cezalandıracağım” der.
Bu durum karşısında bilge kişinin başka bir seçeneği kalmaz ve hemen cebinden bir yarım el kadar bir kemik parçası çıkarır ve padişaha verir ve şöyle söyler: “Padişahım bu kemik parçasının ağırlığı kadar bana buğday verirseniz mutlu olur ve size dua ederim” der.
Padişah kemik parçasını ilgililere verir ve hemen talebin yerine getirilmesini ister ve ilaveten birkaç çuval daha fazla buğday verilmesini tembih eder.
Ancak istenen buğdayı getirmeye giden görevliler bir türlü gelmezler. Bu durum karşısında padişah görevlileri çağırarak niye emrini yerine getirmediklerini sorar. Onlarda, “Padişahım biz sarayın mutfağındaki bütün buğdayları kantara koyduk ama bu küçük kemik parçası yerinden bile kıpırdamadı yani bu kemik parçasını tartacak buğday bizim kilerimizde yok. Bu nedenle biz de civar illerden buğday talebinde bulunduk. Onun için bekliyorduk” derler.
Bu duruma şaşıran Padişah, bilge kişiyi de yanına alarak kilere gider. Görevlilerin doğru söylediğini anlayınca bilge kişiye “Bu kemiğin gizemi nedir?” diye sorar. O da, “Padişahım bu kemik insanoğlunun göz kemiğidir. Onun için hiç doymaz. İnsanoğlunun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur” der ve yerden aldığı bir avuç toprağı kantara koyar. Bu durum karşısında kantardaki kemik yerinden oynar ve bir avuç buğdaydan hafif olduğu anlaşılır.
Öykümüz ibret alanlar için böyle sonlanıyor.
Değerli okuyucularım, araştırın bakın, gerçekten bu gezegende yaşayan insanoğlundan başka hiçbir canlının bu kadar aç gözlü olmadığını anlayacaksınızdır.
Bu mana, geçenlerde ilimiz Şanlıurfa’nın en büyük mezarlığından birinin bulunduğu Samsatkapı’ya gitmiştim. İkinci giriş kapısının sol tarafında bulunan bir mezar taşında yazılı şu ibret verici gazelle adeta sarsıldım ve bu nedenle bu günkü yazımı kaleme aldım.
Çeşmi ibretle nazar kıl
Bu dünya bir misafirhanedir.
Hiç mükim adem bulunmaz.
Ne acep bir kâşanedir,
Bir kefendir sermayesi
Akibet şahı geda.
Pes buna mağrur olan,
Mecnun değil ya nedir?
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla…