İbrahim Halil Okuyan
26 Mart 2010
Bugün bir gazetede “Zimbabve’de insanların çaresizliği” başlıklı bir haber vardı.
Bu haber yukarıda dizi yazılarda yazılanları teyit eden
Yeni bir örnek.
Bizimle ilgili soykırım iddiasında bulanan batıları yakından tanımak lazım.
Gazete:
“Bu fotoğrafları yayınladığımız için sizden özür dileriz ancak Zimbabve’deki durumu ve insanların çektiği açlığı ne yazsak anlatamazdık.”diye okuyucularından özür diliyordu.
Zimbabve’de doğal yollardan hayatını kaybeden bir filin,
Halk tarafından resmen paylaşıldığının resmi idi bu.
David Chancellor tarafından çekilen karelerde ellerinde kovalarla, filden kesilecek parçaları almayı bekleyenler ve hatta orada hemen çiğ çiğ yemeye başlayanlar görülüyordu.
Çok değil, yalnızca 1 saat 47 dakika içinde 6 tonluk koca filden geriye sadece kemikleri kalırken, akıllara geride kalan 2.17 milyon aç insan geliyordu.
Oysa Zimbabve, yeraltı kaynakları yönünden zengin bir ülkedir.
Ülkedeki başlıca yeraltı zenginlikleri arasında,
Başta krom olmak üzere, altın, nikel, asbest,
Amyant, Bakır, demir ve maden kömürü gelmektedir.
1888’de İngiliz Cecil Rodes, Ndebele şefinden maden
İşletme imtiyazı elde etti.
Bunun kurduğu İngiliz Güney Afrika Şirketi, 1889’dan 1923’e kadar ülkede siyasi ve ekonomik kontrolü elinde tuttu.
1923’te Güney Rodezya (bugünkü Zimbabve) politik ve siyasi iktidarı beyaz bir azınlığa veren bir anayasa altında muhtar bir sömürge olarak İngiltere tarafından ilhak edildi.
1953’te Güney Rodezya ve Kuzey Rodezya (şimdiki Zambia) ve Nyasaland (şimdiki Malawi) Rodezya ve Nyasaland Federasyon- unu kurarak birleştiler.
Federasyon 1963’te dağıldı.
1964’te Kuzey Rodezya ve Nyasaland beyazların idaresinde bağımsızlıklarını kazandılar.
11 Kasım 1965’te Başbakan İan D. Smith tek taraflı olarak Rodezya’nın bağımsızlığını ilan etti.
Birleşik Krallık buna karşı çıktı ve BM vasıtasıyla ekonomik müeyyideler uygulattı.
Meselâ Rodezya’ya gemiyle petrol ihracına ambargo koyuldu.
Mayıs 1968’de BM Güvenlik Konseyi ticaret ambargosu koydurttu.
Mart 1970’te ülkede Cumhuriyet ilan edildi.
Aralık 1972’de Afrikalılar beyaz yönetime karşı gerilla
Savaşı başlattılar.
1978 ortasında altı binin üstünde asker ve sivil öldürüldü. Rodezya birlikleri gerillaları mağlup etti.
1978’de iktidar zenci çoğunluklara devroluncaya kadar kontrol Simith ve üç tanınmış zenci liderin elinde olmak üzere anlaşma imzalandı.
21 Nisan 1979’da ülkenin herkese oy hakkı tanındığı ilk genel seçimde zencilerin çoğunlukta olduğu parlamento işbaşına geçti.
Zimbabve nihayet 18 Nisan 1980’de tam bağımsızlığına kavuştu.
Yapılan seçimleri büyük bir çoğunlukla Mugabe kazandı.
Zimbabve tarihi, çoğu Afrika ülkeleriyle benzerlik gösteriyor:
Sömürülen topraklar, çalınan yarınlar…
19. yüzyılın sonlarında başlayan İngiliz sömürgesi,
Nice kardeş coğrafya gibi burayı da yakmış.
“Taştan yapılmış ev” anlamına gelen Zimbabve, yakın
Zamana kadar bölgenin oldukça önemli bir ülkesiydi.
Bu topraklar birkaç sene evveline kadar Afrika’nın
Tahıl ambarı olarak görülüyor;
Bereketli topraklar sahipleri için gurur kaynağı oluyordu.
Sonra bir şey oldu ve Zimbabve’nin talihi aniden değişiverdi.
Ne mi oldu?
Zimbabve’nin 28 yıllık lideri Mugabe, 2004 Aralık’ında
İngiliz Milletler Topluluğu’ndan ayrılmaya karar verdi.
İşte ne olduysa bundan sonra oldu:
İngiltere, yanına diğer Batı ülkelerini de alarak Zimbabve üzerine yürüdü ve ülkeyi tam anlamıyla kuşatan bir ambargoya maruz bıraktı.
Afrika’nın yarısına bakabilecek kadar müreffeh bir ülke,
Bir anda üç kuruşa muhtaç oldu.
Mugabe, beyazlara peşkeş çekilen arazileri kamulaştırınca gürültü daha da arttı.
Beyazlar 40 sene evvel gasp ettikleri Afrikalının topraklarını vermek istemediler.
Zimbabve’de AIDS olmak nezle olmak gibi bir şey!
Bu ülkede sokakta gördüğünüz her beş insandan birisi HIV virüsü taşıyor, çoğu çocuk olmak üzere her hafta 3000 insan AIDS nedeniyle hayatını kaybediyor.
Zimbabve’de 1980’lerin başında ortalama yaşam süresi
69 iken, bugün AIDS nedeniyle 40’lara düşmüş durumda.
Enflasyon çok büyük ölçüdedir.
Günlük enflasyonları bile çoğu ülkenin aylık hatta yıllık enflasyonundan yüksektir.
Zimbabve’de her şey karaborsa.
Bütün bunlar köleliği kabul etmeyip özgür olmak isteyen insanlara, tam yüzyıl kaynaklarını sömüren batılı emperyalist ülkelerin ödettiği “özgürlüğün Bedeli” olmalı.
Batılı emperyalist ülkeler bütün bunları halka eskisinden daha kötü bir hayat yaşamaları ve eskiyi aramaları için yapıyorlar.
Bir amaçları da sömürdükleri diğer ülkelere ders vermek köle olmaktan vazgeçerlerse sonucunun ne olacagını göstermek istiyorlar.
Emperyalist Ülkelerin tavrı net ve acıktır.
Ülke liderlerine dayatılan şart acıktır:
“Eğer bizim kuralımıza göre oynarsanız,
Siz ve aileniz çok zengin olabilirsiniz ve devam edersiniz,
Aksi halde gidersiniz.”
O insan hakları ve özgürlük gibi batılı kavramlar,
Sadece batılı halklar için köleler için değil.
Bütün bunlardan ders alarak;
Cumhuriyetimizin kurucuların öne çıkardığı tam bağımsızlık kavramını önemini ve kıymetini iyi kavramak lazım.
Mustafa Kemal Atatürk diyorki:
“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.”
“Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir.
Benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin,
Bu arzusundan vazgeçinceye kadar,
Amansız düşmanıyım.
Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti,
Beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.
Özgürlük olmayan ülkede ölüm, yıkılış vardır.
Her ilerlemenin, kurtuluşun anası özgürlüktür.”
Haksız mı?
Saygılarımla.
.