İbrahim Halil Okuyan
6 Haziran 2009
HALEP:
Halep sınırlarımıza 60 km mesafede Suriye’nin ikinci büyük şehri. Osmanlı döneminde örneğin Gaziantep Halep’e bağlı imiş. Metropol alanı ile birlikte nüfusu yaklaşık 4 milyon civarında bir şehir.
Halep, Şam’a nazaran daha modern bir şehir, çok geniş caddeleri var. Osmanlı İmparatorluğu’nda Bursa ve İstanbul’dan sonraki en önemli dokumacılık merkezi Halep olmuştur. İpekli dokumaları ve sabunları Halep’in en önemli ihraç malı olmuştur.
Halep, Arapça’da ve diğer bazı Sami dillerinde “süt veren” demektir. Halep ilinin de merkezidir.
Halep, Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli kentleri arasında yer almış, Türkçe deyimlere ve Türk edebiyatına yerleşmiştir. “İşte Halep işte arşın” deyimi, Aşık Ömer’in “İşte geldim gidiyorum şen olasın Halep şehri” beyiti, Aşık Emrah’ın sevdiğini Halep’te araması, Kerem’in Aslı’nın ateşine Halep’te yanıp kül olması bu meyanda sayılabilir.
Pek çok tarihçi Halep için “Doğunun Kraliçesi” terimini kullanmıştır. Yumuşak iklimiyle, kültür ve sanat çevresiyle, eğlence hayatıyla, zengin mutfağıyla insanları kendine çeken bir özelliği vardır. Kebabın kökeni tartışmalarında da Adana ve Urfa’ya rakiptir.
Trafik ışıklarına eli sopalı trafik polisleri var. Suriye, de ölümlü kaza yaparsanız karşı tarafın ailesine ömür boyu bakmak zorundasınız. Emniyet kemeri takmak zorunlu cezası ağır ve takmayan yok. Şam’da motorlu trafik polisleri kask takıyorlar ayaklarında diz boyu çizmeleri vardı. Şehirde bol miktarda köprülü kavşak vardı.
Halep’te inanılmaz güzellikte çok katlı evler var. Rehberimiz bu apartmanların genelde tek kişiye ait olduğunu ve içlerinin cok güzel olduğunu hiçbir masraftan kaçınmadıklarını, mutfaklarının İtalya’dan getirildiğini söyledi bizim mutfak firmaları buralara girmeli. Evlerin tümü krem renkli doğal taş kaplama ve çok süslü. Eski veya yeni, binaların hemen hemen tamamı, açık renkli ve kolay işlenen kayşani taşından yapılmış. Şehir adını bu güya beyaz taşa borçlu. Halep, Arapça’da taze süt demek ya da süt gibi beyaz.
Günbatımında kızıla dönen taşlar, Halep’in karakteristiğinin en önemli parçası.
Şehrin insanlarında Arap’tan ziyade Akdeniz kültürünün etkileri hissediliyor. En tipik belirti ise siesta alışkanlığı.
Halep’te baldızım mide nedeniyle rahatsızlandı, eşi de doktor, Kadın Doğum Uzmanı. Bir özel sağlık kuruluşuna gittiler. Sonuc berbat. Yeterli sağlık personeli yok ve hijyen hak getire. Yediklerinize dikkat etmelisiniz Suriye’de.
3 Nisan. 2007 de; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Halep Olimpiyat Stadının açılışını yapmış ve bu statta, Al İttihad takımı ile Fenerbahçe bir dostluk maçı yapmışlar, hala konuşuluyor.
“Halep kalesi”: Halep kalesi Selahaddin-i Eyyübi zamanında yaptırılmış ve etrafı 20 metre derinlikte dar bir hendekle çevrilidir.Giriş kapısı hendeğin üstüne açılır bir köprü ile karşıya bağlanmış, Yapı itibari ile Gaziantep Kalesine benzemektedir.. Tarihi M.Ö. 3000’li yıllara uzanan Halep Kalesi’nde çeşitli Mezopotamya devletleri, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Arap hâkimiyeti, Büyük Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu devirleri yaşanmıştır.
“Halep Kapalı Çarşısı”: Büyük bir kısmı 15. yüzyılda yapılan bu çarşının toplam uzunluğu 10 kilometre. Bu da bize Halep’in zamanında ne kadar büyük bir şehir olduğunu gösteriyor. İstanbul’daki kapalı çarşıya benziyor ama dükkânlar küçük, ara yollar eklentiler ve çok kalabalık bir yer.
Butikler ve pahalı mağazalar Hıristiyan mahallesinde toplanmış. Ancak şehrin alışveriş bakımından cazibe merkezi tarihi Kapalıçarşı.. Burada Türkçe konuşan pek çok kişiye rastlayacaksınız. İngilizce bilen esnaf sayısı da fazla. Altın veya gümüş takıyla inci fiyatları Türkiye’ye oranla bayağı ucuz. Ayrıca defne sabunu, ipek dokumalar, sedef kakma eşyalar, mozaik ve cam işi eşyalar, badem ezmesi, taze baharat da satın alabilirsiniz. Bu arada pazarlık etmeden hiçbir şey satın almayın. İstanbul’un Mısır Çarşısı’nı, Kaplıçarşı’yı veya Urfa ve Antep çarşılarını görmüş biri için fazla şaşırtıcı veya büyüleyici olmayabilir. Çarsıda bazı dükkânlarda etler asılı, kesip orda pişirip dükkândaki 2-3 masada yemek yiyorlar.
Turistik eşya, halı, kilim, ip, giysi, dokuma, el işleri ve baharat satan pek çok dükkân var. Dükkândaki eşyalara bakınca yandınız sakız gibi yapıyorlar satıncaya kadar. Müthiş pazarlık başlıyor. Turlarda otobüse binince hanımlar arasında ben daha ucuza aldım muhabbeti başlıyor.
Günün sonunda akşam yemeği ve dönüş başladı.
Hudutta cep telefonları tekrar çalışmaya (telefonum yurtdışına kapalı idi yoksa Suriye’de iki adet operatör var) başladı. Türkiye her bakımdan çok farklı bunu hemen anlıyorsunuz Cumhuriyetin nasıl farklı bir idare şekli olduğunu ve Latin harfleri seçmekle ne kadar doğru yaptığımızı ve petrolümüz olmamasına rağmen aradaki farkı nasıl açtığımızı görüyorsunuz. Temizliğin dinimiz gereği olmasına rağmen bunun bir kültür meselesi olduğunuzu görüyorsunuz. Netice olarak Suriye kısa sürede eksiklerini tamamlayabilir çok daha güçlü bir dost ve kardeş ülkemiz olabilir. Onlarında Türkiye’ye gelmeleri teşvik edilmelidir.
Mayınlı arazilerde aradan kaldırılmalı ve onlara güven duyduğumuzu ortaya koymalıyız.
Türkiye İslam ülkeleri arasında lider ülkedir. Pek çok şeye öncülük edebilir. Yolumuz doğrudur sapmamalıyız. Aradığımız, şeyleri bu komşu ülkelerde aramalıyız. Doğu ve güneydeki Müslüman ülkelerle dostluk ve işbirliği içinde olmalıyız.
Ayrıca turun ücreti kişi başına 120 dolardı( her şey dâhil). Yani bir şey almazsanız, para harcamanız gerekmiyor ayrıca. Suriye’de tarihi ve turistik yerleri gezmek için makbuz kesmiyorlar bizde de böyle olmalı.
Başkan Fakıbaba’dan, özellikle Dergâhtaki tuvaletlerin temiz, modern ve ücretsiz olması konusunda yardımcı olmasını bekliyorum.
Bir sabah namazında Adana’dan gelen ve param yok diyen misafirleri döveceklerdi neredeyse. İnsanlardan tuvalet için para alırsanız, duvar diplerini ve ağaç altlarını kirletmelerine sebep olursunuz. Ve de mutlaka tuvaletlerde sıvı sabun ve musluklarda yukarıda bahsettiğim tarzda hortumlu musluk kullanılmalıdır.
Suriye’de de camilerde bizdekine benzer yatan insanlar vardı hoş bir şey değil. Bizde de bu duruma son verilmelidir. Camiler yatakhane değildir. Düşünün namaz kılarken az ilerde adam horluyor.
Herkes bu dost ve kardeş ülkeyi; Mart-Nisan-Mayıs veya Ekim-Kasım aylarında gezip özellikle ortak tarihi eserlerimizi görmeli ve insanlarla kaynaşarak ne kadar aynı olduğumuzu anlamalı ve orada farklı dinden,farklı etnik kökenden insanların ,Osmanlıda olduğu gibi hala hoşgörü içinde yaşadığını görüp, bu farlılıkları kültürel zenginliğimiz olarak görmeliyiz..
Ve yeniden Türkiye’de olmak ne güzel.