Cüneyt Gökçe
8 Mayıs 2009
Sağlam bir imana sahip olabilmenin ön koşullarından bir tanesinin “insan sevgisi” olduğunu duymayanımız yoktur. Yani, Allah Resulü’nün “Kendiniz için istediğinizi kardeşiniz için de istemedikçe iman etmiş sayılmazsınız” şeklindeki fermanını ve buna benzer temel vurguları bir vesileyle mutlaka duymuşuzdur.
Ayrıca, yüce Allah’ın “Biz insanoğlunu çok değerli kıldık” buyurduğunu hatta onun adıyla sure tahsis edildiğini de hepimiz biliriz.
Bütün bunları biliriz, bilmesine de; birbirimizi sevmemiz, bir birimize değer vermemiz ve birbirimizin hukukuna saygı göstermemiz bir yana; haydi bunlardan vazgeçtik, diyelim. Peki ya birbirimizin kuyusunu kazmamız, birbirimizi boğazlamamız, birbirimizin hayatına kast etmemiz neyle açıklanabilir?
Gözümüzü kırpmadan aile fertlerimizi yok etmemiz, komşumuzu çekinmeden öldürmemiz, kendimizi bile ikna edemeyeceğimiz basit bir sebepten dolayı Allah’ın kerim kıldığı cana ve canlara kıymamız ve vahşi hayvanları bile hayrette bırakacak canavarca ve hunharca hareketler sergilememiz izah edilebilir mi?
Yetim, öksüz ve dul kalmalarına sebebiyet verdiğimiz insanların, hayatları boyunca çekecekleri sıkıntının altında ezilecek bir vicdandan gerçekten mahrum muyuz? Gözümüzü karartan ve kalbimizi taşlaştıran olay, bu cinayetlerin yanında çok mu daha büyük acaba? Peki ya ibadetle ilahi huzura erme hazırlığında olan insanları, katletmek suretiyle o aşktan ayırmak için ileri sürdüğümüz gerekçenin çapı ne kadar büyük? Bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı katletmekle eş değer sayan bir dinin mensupları olarak, kendimizi nasıl kategorize ederiz acaba?
Bu nasıl bir hırs, nasıl bir çekemezlik ve nasıl bir yaklaşımdır ki, bebekleri yok etmeyi göze aldığı gibi; dünyaya gelme hazırlığı içerisindeki masum yavruyu da annesiyle birlikte hunharca katletmeyi içine sindirebiliyor? Bu nasıl bir tahammülsüzlüktür ki bir topluluğu topyekûn bütünüyle yeryüzünden silmeyi hedefleyebiliyor?
Unutulmamalı ki; bir gemide dokuz cani ve bir masum bulunsa, o masumun hakkı için söz konusu gemi batırılamaz! Kaldı ki, mezkûr gemi, dokuz masum ve bir caniyi taşıyorsa o zaman batırılması büsbütün imkân haricidir. Hiçbir kurala göre batırılması düşünülemez!
Caniliğin kesin olduğu durumlarda vaziyet ve kaide bu iken; kendimize göre belirlediğimiz bir takım suçlu ya da suçlular için hiçbir ayırım gözetemeden yaptığımız toplu ve istisnasız cinayetlerin bir açıklaması ya da haklı gerekçesi olabilir mi? Kesinlikle hayır! İnsan hayatına hunharca kast etmenin hiçbir makul ve meşru gerekçesi olamaz!