İbrahim Halil Okuyan
22 Nisan 2009
İnsan olarak, fiziksel yönden, hayvanlarla kendimizi karşılaştırırsak pek çok konuda geride kalırız.
Örnegin; Pireler sıçrama yetenekleri ile tanınırlar bir pire 30cm yükseklik ve
Ama Cenabı Allah bize akıl vermiştir. İnsanlar olmasaydı dünya hiç değişmezdi. İnsanoğlu bugün dünyanın her yerinde yaşabiliyor ve makine üretebiliyor, beslenmek için bitki, meyve ve hayvansal gıda yetiştirebiliyor akılıyla uzaya dahi gidiyor. Şu son 100 yılda neler oldu, nerelerden nerelere geldi insanlık, bir düşünelim.
Bu gün hala balta girmemiş ormanlarda ilkel olarak yaşayan insanlar var. Bunun anlamı şudur insanlar toplumsal olarak bilgi ve buluşlarını paylaşarak ileri medeniyetler kurabilmişlerdir.
Bugünkü yazıda, okuduğum okulun rozeti olan, yakamda taşımaktan gurur duyduğum arıyı biraz daha yakından tanımaya davet ediyorum sizi.
13. yüzyılda yaşayan ve türbesi Konya’da bulunan ünlü düşünür Mevlana Celaleddin Rumi; daha 13. yüzyılda, hücrelerin varlığının bilimsel olarak kanıtlandığı 18. yüzyıldan 5 asır önce, “ Biz arı gibiyiz, bedenlerimiz de bal peteği gibi… Allah insanları göz göz yaratmıştır ” demektedir.
“ Göz göz ” olarak ifade edilen kelime orijinal Mesnevi metninde “ hane” dir. Bu da İngilizcede hücreyi ifade etmekte kullanılan “ cell “(odacık) kelimesinin karşılığıdır.
Peki, Mevlana bu bilgiye nasıl sahipti? Mevlana, içinde dünyadaki olmuş ve olacak olan şeyin yazılı olduğuna inanılan Kur’an-ı Kerim’i çok iyi yorumlayabilen biriydi. Kur’an-ı Kerim’i çok iyi yorumlayabildiği için, bu ifadeleri oradan aldığı belirtiliyor.”
Hazreti Mevlana’nın insanları benzettiği arıların bazı özellikleri:
1–500 gram bal için arılar, 3 milyon 750 bin defa çiçeğe konup kalkıyor.
2- Bir kg bal için ise 40 bin tane arı, 6 milyon çiçeği dolaşıyor.
3- Bal arıları bir peteği doldurabilmek için 100 milyon çiçeğin nektarını emiyor ve
4-Bu deli çalışmanın arasında, dönüp dönüp öbür arı benim kadar dolaşıyor
mu? Diye Kontrol gereği de duymuyorlar (!).
5-Birbirlerine tam bir güven içinde sadece hedeflerine odaklanmışlar!…
6-Neredeyse kölesi olduğumuz bilgisayar saniyede 16 milyar aritmetik işlem yaparken, bilgisayarın doğadaki rakibi bal arıları bu sürede daha az enerji harcayarak 10 trilyonluk işlem yeteneğine sahip. Demek ki bilgisayarda hala Bill Gates in keşfedemediği bir şeyler var..!
7-Bir koloninin pazarlanacak
8-Onlar bu işi canla başla yapıyor ve genetik olarak nesilden nesile aktarılmış bir tembellik asla söz konusu olmamış! Bu arı cumhuriyetinde
9-Cinlik yapmak için birkaç gram bal da kendime saklayayım diye peteği hortumlayana da şimdiye dek rastlanmamış (!).
10-Hepsi güneşin kalk ziliyle çalışmaya başlayıp, güneşin “ paydos ” ziliyle dinlenmeye çekiliyorlar.
11-Hiçbir arı, kraliçe hanım işin kaymağını yiyecek diye ben geberene kadar çalışmam abi… de dememiş, birlikten ve kovandan çıkınını alıp başka yollara düşüp başka bir kovanda cumhuriyet kurmayı düşünmemiş!
12-Karşı kovandakileri kıskanıp o peteğe dadanmamış (!) Arı, vücut ağırlığının 330 katı yük çekiyormuş.
13-Her bir petek gözünün altıgen prizma şeklinde inşa edilmesi esas peteğin direncini sağlıyormuş. Bu nedenle kilolarca balı rahatlıkla taşıyabiliyor.
14-Gerçekten de en az balmumu harcayarak, maksimum ölçüde bal depolamak için en uygun şekil, arıların inşa ettiği altıgen prizmadır diye onaylıyor fizikçiler.
Peki ya biz ?
Hadi bakalım arılardan özür dileyelim, onlara hayvan dediğimiz için.
Elin hayvanı düzen tutturmuş, milyon yıldır hayatına fesat sokmadan sürdürüyor sorumluluğu içinde saklı ( ! )
Arıların ayıkla pirincin taşını diye bir sözleri yok. Başkalarının yaptıklarını, onlar hayatlarını kısıtlayarak temizlemek zorunda değiller ( ! ).
Bize şimdi düşen, hayvan dediğimiz bu Allah mucizesi çalışkanlık sembolü arıyla kendimizi karşılaştırıp mahcup olmak mı? Acaba. Tabi ki bu soruya hayır diyebilecek durumda olabilmeliyiz.
Arı gibi olabilmek ümidiyle saygılar.